
Raşit Duran
Kötülüğe Engel Olma: ‘Kılıç kesmez…’
Önce tarihî bir olayı hatırlayalım sonra derdimizi anlatalım. Başlıktaki sözün sahibini ve hikâyesini bildiğinizden eminim. Olay dünkü zamanda cereyan etmiş olsa da “tarih değil hatalar tekerrür eder” hükmünce, toplumun şiddet sarmalına çekilmeye çalışıldığı bu zamanda ihtiyaç duyulması hasebiyle tekrar etmekte fayda vardır diye düşünüyorum.
Tarihî hadise özetle şöyledir: Doğu’da zalim ve gaddar bir aşiret reisini, henüz 17 yaşında bir genç olan Bediüzzaman ikaz ederek der ki: “Tövbe et! İnsanlara zulmetmeyi bırak! Namazını kıl! Bu zavallı insanlara köle muamelesi yapma!” Gaddar, “Yapmazsam?” Genç: “Öldürürüm!” Ceberut adam can havliyle çadırın dışına çıkar, öfkesi geçinceye kadar dolaşır tekrar çadıra döner: “Niçin geldin?” Genç: “Söylemiştim.” Gaddar adam çadır direğinde asılı paslanmış kılıcı gösterip, genci küçümsercesine, “Şununla mı öldüreceksin?” 17 yaşındaki gencin cevabı, darb-ı mesel haline gelmiştir: “Kılıç kesmez, el keser.” Olayın neticesini biliyoruz. Gaddar adam, tövbe etmiş, zulmü ve insanlara köle muamelesi yapmayı bırakmıştır.
Evet, “Kılıç kesmez, el keser.” sözüyle anlatılmak istenen gerçek ve verilmek istenen bir mesaj vardır: “Dünün silahı kılıç idi. Gaddar ve zalimlerin yaptığı kötülüklere bu silahla engel olunuyordu. Bu asrın müessir mecazi silahları, kalem ile kelamdır. Kötülüklerden korunmak için bunları istimal edin!”
Nebevî (as) beyan, kötülükler karşısında müminin tavrını belirlemiştir: “El ve dil ile müdahale, kalp ile buğz etme.” Emniyet ve asayişin manevi ve fahri bekçileri olan müminler, fenalıklar karşısında duygusuz ve duyarsız davranamaz. Kalem ve kelam vasıtasıyla engel olmaya çalışır, değilse duasıyla ve kalbiyle buğz ederek fenalığa meyletmez. Tarihte, “Ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış bir millet göstermek” mümkün değildir. Büyük bildiğimiz medeniyetlerin pek çoğu, milletlerin ölmüş maneviyatı ve mesh-i maneviye uğramaları / insanlıktan çıkmaları neticesinde tarih sahnesinden çekilmişlerdir.
Doğuda bir isyana katılması ve kendilerine destek vermesi için kendisine mektup yazan bir kişiye Bediüzzaman’ın verdiği bir başka tarihî olayı ve cevabı hepimiz biliyoruz: “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir.” (T. Hayat)
Kötülüğe mâni olmak sadece polisiye tedbirlerle ve kolluk kuvvetleriyle olmaz. Kanun hakimiyeti esas olmakla birlikte bunun yanında, şuurlu bir fıtrat olan vicdanı harekete geçiren kutsiyet duygu ve düşüncesinin ve kuvve-i maneviyenin de hem şahsî hem toplumsal hayatta müessir/etkin kılınması elzemdir. “Bu nasıl olacak?” diyenlere verilecek cevap şudur: Risale-i Nurlar, bu asrın hem bireysel hem toplumsal -maddi manevi- ihtiyacına cevap veren, çözümler sunan en etkili mücerreb/tecrübe edilmiş reçetedir.
Toplumsal ihtiyaçların ve sorunların çözümünde öncelik-sonralık meselesi vardır. Uhuvvet ve muhabbetin, nadanlar eliyle ve diliyle hayli örselendiği şimdiki zamanda öncelik, en temel insanî hak olan yaşama hakkını tehdit eden ve gitgide şahısları esir alıp toplumu kuşatma eğilimi gösteren, başta şiddet ve cinayetler olmak üzere toplumun uyumunu dinamitleyen her türlü kötülüğe engel olma vaktidir ki, bu konuda iki müessir mecazi silahı (kalem ile kelam) kullanmak zamanın muktezasıdır/gereğidir. Sahasında her seviyede yetkin ve etkin kişiler; müsbet hareket tarzı ve kavl-i leyyinle, esasa mukaddem usûlle, kalem ve kelamla kötülüğün içindeki elem verici ve tahrip edici hususiyeti gösterip uyarmakla görevlidirler. Her şeyin zekatının kendi cinsinden olmasının gereği, bu, onların içinde yaşadıkları milletine borcudur. İslâm literatüründe buna, “Marufu (iyiyi) emir, münkeri (kötüyü) nehiy (yasak)” diyoruz. Sırf kendi toplumumuz için değil, tüm dünya için geçerli barış, huzur ve mutluluğun temin ve tesisi için hayata hizmet noktasında bu hayatî görev mutlaka yapılmalıdır.
Bediüzzaman bir doktora yazdığı mektupta şöyle demiş: “Biliniz ki, mevcudat içinde en kıymettar, hayattır. Ve vazifeler içinde en kıymettar, (ebedi) hayata hizmettir.” (Barla L.)
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.