Azıcık da Tebessüm Edelim

“Tebessüm sadakadır” (Hadis)

Bundan üç sene evvel (2022’de), Hiçbişey isimli bir internet sitesinde, o günkü içtimai ahvalimizi bir hayalî şahıs üzerinden tablolaştırmak ve mizahlı izah yapmak maksadıyla, Pişkin Bey isimli hayalî bir kişi ile aramızda geçen hayalî bir muhavere (diyalog) yazmış hem tebessüm hem tefekkür etmeyi arzu etmiştim. Aradan bunca zaman geçtikten sonra, geçtiğimiz günlerde yine Pişkin Bey’e çok benzeyen bir şahısla karşılaşınca, yazımı güncelleyip tekrar nazarlarınıza sunmak istedim. Malum, “İhtiyaç, eksikliğini hissettiğimiz şeydir.” Bugünlerde toplumsal ölçekte hepimizin eksikliğini hissettiğimiz pek çok şeyden ikisi: Tebessüm ve mütebessim çehrelerdir.

İşte, azıcık da olsa tebessüm ettirmek niyetiyle, hayalî Pişkin Bey ile aramızda geçen hayalî diyalog:

  • Ben: “Doğruluk” diyorum, O: “Sen Molla Kasım mısın?” diyor.
  • Ben: “Dürüstlük” diyorum, O: “Sen Doğrucu Davut musun?” diyor.
  • Ben: “Adalet mülkün temelidir” diyorum, O: “Sen Ömer misin?” diyor.
  • Ben: “Önce hürriyet” diyorum, O: “Sen Sosyalist misin?” diyor.
  • Ben: “Emek ve ekmek, iş ve aş” diyorum, O: “Sen Bolşevik misin?” diyor.
  • Ben: “Yiğidi kuru soğana muhtaç etmemek gerek” diyorum, O: “Soğan yemesek ölür müyüz?” diyor.
  • Ben: “Yalan günah değil mi?” diyorum, O: “Sen Müftü müsün?” diyor.
  • Ben: “Din hepimizin kutsal malıdır.” diyorum, O: “Senin dinin sana, benim dinim bana” diyor.
  • Ben: “Erdemli olalım” diyorum; O: “Sen Sokrat mısın?” diyor.
  • Ben: “Bindik bir alamete…” diyorum; O: “Sen İsa Mesih misin?” diyor.
  • Ben: “Evde yangın var” diyorum; O: “Üstüne bir bardak soğuk su(!) iç.” diyor.
  • Ben: “Su çok mu ucuz?” diyorum; O: “Nankörlük etme!” diyor.
  • Ben: “Çalışmadan olmaz” diyorum; O: “Kafayı çalıştırıyoruz(!) ya!” diyor.
  • Ben: “Halimize bak” diyorum; O: “Beterin beteri var, haline şükret.” diyor.
  • Ben: “Hak, hakikat, hikmet” diyorum; O: “Önemli olan algı, olgu boş iş.” diyor.
  • En sonunda bütün cesaretimi toplayıp, “Eline, beline, diline…” diyecek oluyorum, O: “Sen Bektaşi misin?” diyor.

Anladım ki Pişkin Bey, “ölümü gösterip beni sıtmaya razı etmek” istiyor. Ne dediysem o hep, “Sen?... Sen?” deyip duruyor. Pişkin Bey’deki bu ölümüne pişkinlik aşkına hayran kaldım. Fakat bu pişkinlik aşkı bizden ırak olsun!

Ne diyeceğimi şaşırıp kalmışken, pişkinlikte nirvanaya ulaşmış bu inatçı ve çakma uyanık(!) karşısında nutkum tutuldu, “Haksızsın!” bile diyemedim. Sadece, “Pes!” diyebildim. Pişkin Bey ise beni kündeye(!) getirmiş; kendince makul ve mantıklı (!) cevaplarla beni ikna (!) etmeyi başarmış; kutsal(!) bir görevi yerine getirmiş olmanın hazzıyla mütelezziz (!) ve muzaffer(!) bir kumandan(!) edasıyla, pişkin pişkin gülerek yanımdan uzaklaşıp gitti. Ardınca bakakaldım.

Son söz: Nebî’nin (as) nurlu beyanından tebessümün sadaka olduğunu öğreniyoruz. Fakat uyanık olalım: Tebessüm ettiren pişkinlikler, sadaka değildir.

Ziya Paşa ne güzel demiş:

Nadanlar eder sohbet-i nadan ile telezzüz
Divanelerin hemdemi divane gerektir
.”

Kurban Bayramınızı tebrik eder, hayırlara vesile olmasını dilerim.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum