Ahvalimizin Şerhi II: Adavete Muhabbet ve Çıkarcılık

“Birbiriyle boğuşanlar müspet hareket edemezler.”

(Bediüzzaman)

Günümüzden 113 sene önce, yüzyılın başında asrın gidişatını tam bir vukûfiyet ve gayet isabetli bir nazarla gören Bediüzzaman, İslâm coğrafyasının hastalıklarını teşhis etmiş, Kur’anî ve Nebevî (as) reçeteyi hazırlamıştır. Geçen haftaki “Ahvalimizin Şerhi: Neme lazım, başkası düşünsün!” başlıklı yazımızda, bu hastalıklardan beşincisinin istibdat ve “İstibdat nedir?” sorusuna verdiği cevapla da istibdatın bir öldürücü zehir olduğunu tek tek maddeler halinde belirtmiştik. Zehir denilen her bir madde o kadar ciddi ve ehemmiyetli ki. İşte böyle bir zehri, şahsî ve sosyal bünyemize sokmaya çalıştıkları bir vakitte, sanki, “Hayat cidaldir / mücadeledir.” diyenleri haklı çıkarırcasına İslâm dünyasının son karakolu Küçük Asya Anadolu’da, hayli üzücü ve endişe verici bir çatışma ve savrulma süreci, bir paradoks/çelişki ve oksimoron/zıtlık hali yaşıyoruz. Üstelik biz ve coğrafyamız üç düşman (cehalet, sefalet, tefrika) ile kuşatılmışken. Öyle ki bu hal, toplumun sosyal, siyasal ve ekonomik alanında hız kesmeden, artarak devam etmektedir. Ümeradan ta avama, herkese sirayet etmiş bu çatışmacı söylem ve eylem, Bediüzzaman’ın bir hakikati ifade eden imtizaçkârâne ittihat dediği “uyumlu birliktelik” içine atılmış parça tesirli bomba etkisi yapmakta; sosyopsikolojik, sosyoekonomik, sosyopolitik ve sair alanlarda çatışma ve savrulmalar yaşanmasına sebep olmaktadır. Bu çatışma ve savrulma hali bütün bir memleketi ve topyekün milleti esir almadan, yani yangın büyümeden söndürülmelidir. Evvela, inanç ile doğrudan bağlantısı olan gerçek anlamı ve uygulaması ile hürriyet ve adaletin, kanun hakimiyeti ve ortak aklın ülkede hâkim kılınması gerekir. Zira hürriyet, maddeten ve manen esareti; adalet her türlü zulmü ve haksızlığı bitirecek, ortak akıl yanlış gidişata son verecek ve kanun hâkimiyeti de diktatörlüğe giden yolu kapatacaktır. Ardından cehalet, sefalet ve tefrika denilen düşmanların yok edilmesinin çareleri aranmalıdır ki, çaresi, yine Bediüzzaman’ın telif ettiği Risale-i Nurlarda tam ve kâmil mânâda şerh ve izah edilmiştir. Vaktiyle kendisinin ve eserlerinin kıymetini hakkıyla takdir edememişler, “Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizin ile konuşuyorum.” (Münazarat) diyerek kendisinden çok sonra gelecek kuşağa hitap etmiştir. Artık bu reçeteyi dikkate almanın vakti çoktan gelmiş, hatta geçmek üzeredir.

Merhum tarihçimiz İsmail Hami Danişmend, medeniyeti ve medenîliği kendi malı zanneden Avrupalıların Orta Çağ’da işlediği, insanı insanlığından utandıran cinayet ve yaptığı vahşetleri belgeleriyle anlattığı 2 ciltlik Tarihi Hakikatler isimli eserinde, “Avrupa’nın Orta Çağ tarihi bir vahşet tarihidir.” der. Aynı hakikate işaret eden Bediüzzaman da İslâm dünyasını Orta Çağın karanlığına hapseden zehir hükmündeki altı hastalıktan bahseder. Evet bugün yaşadığımız çatışma ve savrulma halinin, istibdat gibi bir başka sebebi de altı hastalık içinde üçüncü olarak beyan ettiği, “Adavete muhabbet.” illetine müptela oluşumuzdur. Düşmanlığa dost olmak yahut düşmanlık etmeyi sevmek demek olan adavete muhabbet hem şahsî hem toplum hayatı için tıpkı istibdat gibi öldürücü bir zehirdir. Adavet ile muhabbet, aydınlık ile karanlık gibi birbirine taban tabana zıt iki kavramdır ve imtizaç etmeleri katiyen mümkün değildir. Muhabbete layık sıfat muhabbet iken, adavete muhabbet denilen hastalık türü ve türevi, bireysellikten çıkıp toplumsal bir hal aldığında, söylemden çıkıp kitlesel bir eyleme dönüştüğünde sosyal kargaşa, kaos ve krizlerle toplumsal barışı ve huzuru yok eden bir felaket ortamına zemin hazırlar. Oysa dünya ile birlikte bizim de şimdilerde en çok muhtaç olduğumuz şeyler barış ve huzurdur.

Tıpkı istibdat gibi toplumsal hayatı zehirleyen altıncı hastalık: “Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmektir.” Bu hastalığın farklı versiyon ve sonucuna dair ilgi çekici bir haber okudum: “Enflasyon ticari ahlâkı bozdu.” (Yeni Asya, 8.11.2024) Demek, ahlaki ve etik değerleri de erozyona uğratan, canavara benzetilen, parayı pul eden ve hayatı pahalandıran enflasyon; canavar olmasının yanında kişisel çıkarından başka bir kaygısı olmayan sömürücü zihniyete sahip insanların elinde bir istismar ve suistimal vasıtasıdır. “Sebep olan yapan gibidir.” hükmünce, elbette bunu şahsi çıkarları için kullanan çıkarcı ve istismarcılar kadar, belki ondan daha fazla bu canavara zemin hazırlayıp doğmasına ve millete musallat olmasına sebep olan yöneticiler ile bunu bildiği halde susarak engel olmayan bilim insanları birinci derecede sorumludurlar.

“Bu hissizlikle cemiyet yaşar derlerse pek yanlış,
Bir ümmet göster, ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış.”

(Mehmet Akif)

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.