"Siz Bir Emir Buyurun Bu İş Hemen Hallolur" muş (!)

Nitekim dua eden ve bütün mahlûkatın dua ettiğine şahitlik ederek yaşayan mü’min, Allah’ın yardımıyla zillete düşmez. Ayrıca insanlarla olan muamelelerinde kimseye kendini ezdirmediği gibi, kimseyi de ezmez. Çünkü ezmeye teşebbüs ettiği insanın Allah’ın kulu olduğunu, Esma-ül Hüsna’ya ayna olduğunu görür ve onun haklarına saygılı olur.

Demek ki dua eden mü’min Allah’tan istediği için azizdir. Çünkü Allah vermeye, bağışlamaya ve dertleri kaldırmaya yegâne muktedir olandır.

Hâlbuki insanlarla olan münasebetlerimizde, “Bu benim istediğimi yerine getirebilir” veya “Bu benim dertlerimi çözebilir” diye düşündüğümüzde eziliriz. Çünkü o insanın derdimizi kaldırmaya gücünün yetmemesi konusunda bizden farkı yoktur.

Bu nedenle Allah’tan beklenecek bir şeyi insanlardan beklemek, şirk alametidir. Aslında zillete düşen, aynı zamanda şirke de düşer. Bu bağlamda Allah’ın kaldırmaya muktedir olduğu bir derdi ve Allah’ın verebileceği bir isteği başkasından isteyen, elbette başka insanla olan münasebetlerinde ezilir.

Örneğin böyle bir kimse makam sahibi birinden bir şey isterken, “Her şey sizin iki dudağınız arasındadır” veya “Siz bir emir buyurun bu iş hemen hallolur” diyerek kendini ezer.

Bu nedenle mü’min bu dili kullanmamaya çok dikkat etmelidir. Çünkü her şey insanın iki dudağı arasında değil, “Ol” emri Allah’a aittir ve her şey O’nun emrindedir.

Hâlbuki insanın makamı ne olursa olsun bizim gibi aciz olup imtihan ediliyor. Yani bir insan hasta olarak imtihan edildiği gibi; bir diğer insan ise hastayla ilgilenen olarak imtihan ediliyor. Hem bazen doktor da hasta olup, o da bir başka doktora gidebiliyor.

O halde Allah’ın yarattığı bir sonucu, insanın yarattığını sanmak ve Allah’ın ikram ettiği neticeyi kendisinin başardığını düşünmek; gasp, yalan ve zulümdür.

Örneğin ders çalışarak fiili dua eden bir öğrenciye “Bu neticeyi sen başardın, seninle gurur duyuyoruz” demek asla doğru değildir. Nasıl ki toprağa “Soğanı sen yarattın” demek doğru değil ve bunu söylemekle toprağa zulmetmiş olunur. Bir insana da “Bu neticeyi sen başardın, seninle gurur duyuyoruz!” demek de bir o kadar yanlıştır. Bu nedenle Allah’a sunulması gereken şükrün, minnetin ve teşekkürün öğrenciye sunulması büyük bir gasptır. Aslında öğrenciye “Bu neticeyi sen başardın, seninle gurur duyuyoruz” demek, ona eziyet ve kötülük olduğu gibi onu tevazudan uzaklaştırıp şımartır. Bu durumda öğrenci, “Ben neymişim!” diye içinden geçirir. O halde birbirimize kötülük yapmaya gerek yok. Dolayısıyla mü’min başkasına kötülük ve zulmetmez derken bunu da kastetmiş oluyoruz.

Öte yandan çok güzel mahsule kavuşan çiftçi, “Verilenler Allah’ın lütfundandır. Allah bunlarla beni imtihan ediyor. Zekâtıma dikkat etmeliyim, ibadetlerimi yapmalıyım, şükrümü artırmalıyım” diye düşünmelidir.

Bu nedenle fazla mahsule kavuşan mü’min, Karun gibi şımarmamak için tevazulu olmak adına çok terlemelidir. Ancak bu terleme mü’mini çok korkutmadan gayret içinde olmalıdır. Örneğin mü’min yarım saat önce camiye gidip tevazu, kibir ve imtihanın ne demek olduğu hakkında vaaz dinleyerek terlemelidir. İşte bu, tatlı ve lezzetli bir terleme şeklidir. Rabbimiz, hesabını veremeyeceğimiz bir hayat yaşamaktan sana sığınırız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.