Hastalık: Bir Uyanış Vesilesi

Bir TV kanalındaki programa konuk olan şarkıcı Lara, yakalandığı beyin tümörüyle mücadele ederken maneviyata yönelişi ve namaza başlayışı ile ilgili ibretlik cümleler kurdu. Yaşadıkları, haber değeri olan bir hadiseden ziyade bir uyanışın, bir dönüşün hikâyesiydi.

İnsanın hayatında öyle anlar olur ki; her şeyini kaybetmiş, bütün ümitleri tükenmiş gibi hisseder. İşte tam da o anlarda, gaflete dalıp unuttuğu Rabbini ve yalnız olmadığını hatırlar. Onu gören, gözeten Yüce Yaradan’ın varlığıyla teselli bulur, huzura erer. Bu duygularla hastalığın elemi içinde manevî bir lezzet (lezzet-i ruhanî) hisseder. Acılar içindeki bedeni sızlarken, ruhu sükûnete kavuşur.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Hastalar Risalesi’nde bu hakikati şöyle anlatır:

“Ey âhiretini düşünen hasta!

Hastalık, sabun gibi günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar keffâretü’z-zünub olduğu hadis-i sahihle sabittir.

Hem hadiste vardır ki: ‘Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer; imanlı bir hastanın titremesi de öyle günahları silker.’”

Hastalıktan gelen her ağrı, her sancı, her keder; biz farkında olmadan ruhumuzu temizleyen vazifeli birer memurdur. Gelirler, görevlerini yaparlar ve giderler. O memurlar sayesinde arınır, ölümü, ebedî hayatı, hesabı, mizânı ve bir gün dünya misafirhanesinden çıkıp aslî vatanımıza gideceğimizi düşünür, âhiret azığı hazırlama lüzumunu hissederiz.

Hastalık gözümüzü hakikate açar. Sıhhatin gafletiyle unuttuğumuz Yüce Mevlâmız, hastalıkla birlikte kalbimizin merkezine yeniden oturur.

Belki Lara da bunu yaşadı… Bir doktor raporuyla değil, bir kalp raporuyla hayatı değişti ve Rabbine döndü.

Sağlıklıyken insan kendini güçlü zanneder. Ama hastalık geldiğinde ne kadar zayıf olduğunu anlar.

Bediüzzaman Hazretleri bu hissiyatı şöyle ifade eder:

“Hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibetzede aczini, zaafını hisseder,Hâlık-ı Rahîmine iltica eder, yalvarır.Hâlis, riyâsız, mânevî bir ibadete mazhar olur.”

Evet… Hastalık, kalbi eğitir, nefsin sesini susturur, ruhun kapısını aralar.

Kur’an’da Hz. Eyyûb’un (a.s.) duasını hatırlayalım:

“(Eyyûb) Rabbine şöyle niyaz etti:‘Bana gerçekten zarar dokundu.Sen merhametlilerin en merhametlisisin.’”

(Enbiyâ, 83)

Ve Allah, onun sabrına şifa verdi.Bu da gösteriyor ki: Sabır, şifanın ilk adımıdır.

Bediüzzaman’ın dediği gibi:

“Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir,dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur.”

Hastalık, gafleti izale eden ve kulluğu hatırlatan bir ibadet hükmündedir.

Demek ki hastalık bir kayıp değil, her yönüyle kârlı bir kazançtır; tabii sabretmek şartıyla.

Her hâlükârda kurtuluş ve selamet, Cenâb-ı Hakk’a yönelmektedir.Hastalık da bu yönelişe vesile olan en kıymetli yollardan biridir.

Lara’nın hikâyesi bize şu mesajı veriyor :

Bazen şifa, ilaçta değil secdede, bazen kurtuluş, doktorda değil duada gizlidir. Ve hidayete sebep olan hastalık, gaflet içindeki sağlıktan yeğdir, kıyas kabul etmez derecede üstündür.

Ya Rabbi, hastalıklarımızı günahlarımıza kefaret, kalplerimizi tevhidine ayna eyle.Şifamızı ihsan et, sabrımızı ziyade kıl.Kalbimize iman huzuru ver..

Amin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum