Hayattan Niçin Zevk Alamıyoruz?

Hayattan hiç zevk alamadığını düşünen insan ya umduklarına kavuşamadığı veya kavuştukları şeyler umduklarını sağlayamadığı için hayal kırıklığı yaşar. Özellikle insanın bu konuda sık sık darbe yemesi, onun hayal kırıklığına uğramasına sebep olmuştur. Bu nedenle insan, “Şunu da elde edersem” veya “Şuna da kavuşursam Allah’ın izniyle iyi olacağımı hissediyorum” demezse, bu manevi bir sıkıntıya işarettir.

Örneğin bir insan hayali olan birçok şeye kavuşmasına rağmen umduğu lezzeti bulamazsa, “Yine hayallerim var ama bunlara kavuşursam öncekiler gibi yine umduğum lezzeti bulamayacağım. Bu yüzden hayat benim için tatsız hale gelir” diye düşünebiliyor. Peki, burada problem nerededir?

Cevap: Eğer insan ahirete inandığı halde yüzünü dünyaya çevirip dünyayı tercih eder ve böyle bir tercih yaptığının farkında bile olmazsa, yıkılıp bunalmaya başlar.

Hâlbuki insan her şeye rağmen dünyayı ahiretin tarlası bilip ona uygun yaşarsa, birçok problem çözülür. Hatta Yunus Emre ve Mevlana gibi derin mütefekkirler dünyaya âşık olmuşlar. Ancak onlar dünyayı nefis için değil, Allah için sevmişler. Elbette mümin de dünyaya böyle bakarsa dünyevileşmez ve dünyaya geldiğine pişman olmaz.

Zira dünyevileşmenin bir manası, insanın kendini sırf dünya için yaratılmış olduğunu düşünmesidir. Elbette bu düşünce insanın üzülmesine sebep olur. Çünkü insan ait olmadığı bir yerde mutlu olamaz ki!

Bu nedenle her ne kadar insanın bedeni dünyada olsa da; aslında ruhu, hayalleri ve vazifeleri dünyaya ait değil; ahiret için yaratılmıştır. İşte bunu kabul edip buna göre vaziyet alındığında insan heyecanlanır.

Ancak sırf dünya için yaratıldığını düşünen insana nimetler azap vermeye başlar. Yani sevinmesi gereken şeyler onu ağlatır. Bilhassa kendi kalbinin ferahlamasına sebep olacağını düşündüğü şeyler kalbini yaralar. Çünkü o şeyler geçicidir.

Elbette fakir olup pek çok isteğine kavuşmadığı için “Bu dünyadan artık zevk alamıyorum!” diyen olabilir. Ancak böyle düşünen sadece onlar değildir. Örneğin, intihar oranı en yüksek olan ülkeler, fakir ve savaş olan ülkeler değil; tamamen oturmuş, geliri yüksek ve düzenli ülkelerin olduğu bir vakıa...

Bu nedenle insan kavuştuğu bir şeye ahiretle irtibatlı bakıp değerlendirmezse, kalbini ağlatır. Dolayısıyla insanın “Ben dünyadan zevk alamıyorum!” demesi, bedenin çektiklerinden değil, kalbindeki bir sıkıntıdandır.

Demek ki sağlıklı olmasına rağmen insanın ruhunda ve kalbinde gıdasızlık, yara, umutsuzluk ve boğucu bir hal varsa; ağzından “Ben dünyaya geldiğime sevinemiyorum. Dünyaya geldiğime pişmanım!” gibi sözler çıkmaya başlar.

Hâlbuki insanın değerini andıran bir değer verilmiş dünyaya… Çünkü dünya insanı ağırlıyor. Bu manadaki dünya neden sevilmesin ki! Bu bağlamda insan dünyaya doğru mana vermeyip, sadece nefsinin arzu ettiği manayı yüklediği için sık sık hayal kırıklığına uğramaktadır. Böylece insan bu hayal kırıklığı nedeniyle dünyaya geldiğine pişman olur.

Nitekim bazı sıkıntılar ömür boyu insanlarla beraber olur; veya sıkıntının biri biter, biri başlar. Bu nedenle “Bu sıkıntı nereden çıktı?” diyen, bunalıp dünyaya geldiğine pişman olabilir. Hâlbuki sıkıntılarla uğraşmak için dünyaya gönderilmişiz. Dolayısıyla sıkıntılar; bizim için bir kazanç ve fırsat konusudur. Çünkü eğer sıkıntılar sebebiyle sabredersek, sıkıntılar bitmediği müddetçe bize hizmet eder.

Bu nedenle “Sıkıntı nereden çıktı?” demek yerine, “Güzellik sıkıntının neresinde?” diye keşfetmekle uğraşmalı ve “Bu işten nasıl kazançlı çıkarım” diye düşünmeliyiz.

O halde hayat önümüze nasıl çıkmışsa öyle güzeldir. Maalesef biz, dünyaya aitmişiz gibi olayları yorumluyoruz. Olayları böyle yorumlayınca da, dünyanın hem güzel halleri hem musibet halleri bizi yoruyor. Bu nedenle “Dünyanın bizi sevindiren halleri hep devam ederse mutlu oluruz!” diyoruz. Ama bizi sevindiren haller hep devam etmiyor. O zaman neden dünyaya böyle bir anlam yüklüyoruz ki? Hâlbuki insan hep aynı hali yaşayınca da sıkılıyor. Ona da “monoton bir hayat” deniliyor.

Nitekim nefis, sevinçli halin devam etmesini istiyor; ancak sevinçli hal devam etmeyince de üzülüyor. Ayrıca sıkıntılı hal hep devam edecek zannıyla da bunalıyor. Anlaşılan insan fani olan dünyada baki arıyor, bulamayınca da bunalıyor. Hâlbuki sevinmek de, sıkıntı da hep devam etmiyor. İşte bütün bunları değerlendiren insan, hayatta her şey kendisine tebessüm eder. Böylece dünyadan hakiki zevkleri almaya başlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.