Musa Kazım Yılmaz

Musa Kazım Yılmaz

Tesettür Fıtrîdir, Moda Değildir

İslam’da tesettürün sosyal önemini, ahlakî boyutlarını ve İslam toplumuna kazandırdığı yüksek karakter vasıflarını kavrayabilmek için tesettür ayetlerinin nüzulünden önce Medine’de meydana gelen bazı tarihî olaylara kısaca göz atmak gerekir:

Hatırlayalım; Bedir zaferinden sonra (Hicrî 2. yıl) Medine’deki İslamî hareket her geçen gün biraz daha güçleniyordu. Hendek savaşının yapıldığı günlere gelindiğinde (Hicrî, 5. yıl) on binleri bulan birleşik küfür orduları Medine savunmasını aşamayıp bir ay boyunca sürdürdükleri çetin kuşatmayı sonlandırmış, ardından bozguna uğrayıp kaçmışlardı. İşte hicretin 5. yılında İslami hareketin gücü böyle bir seviyeye ulaşmış bulunuyordu.

Birleşik küfür ordularının Medine kuşatmasına son vererek çekilmeleri, artık kendileri tarafından başlatılan saldırı savaşlarının sona erdiğine işaret ediyordu. Nitekim savaştan sonra Resul-i Ekrem (s.a.v) arkadaşlarıyla durum değerlendirmesini yaparak şöyle buyurmuştur: “Kurayş bir daha size saldıramayacaktır. Artık hücum sırası size geçmiş bulunuyor.”1

Kuşkusuz Müslümanları savaş meydanlarında üstün kılan şey onların manevi ve ahlakî yönden üstünlükleriydi. İslam düşmanları Hz. Peygamber ve ashabının temiz yaşayışları ve yüksek karakterlerinin halkın kalbini fethettiğini artık anlamışlardı. Ama ahlaken bozulmuş insanlar rakiplerinin üstün meziyetleri karşısında kendilerine çeki-düzen vereceklerine rakiplerini iftiralarla karalamaya çalışırlar.

İşte bu amaçla Hz. Peygamber ve ashabı aleyhinde iftiralarda bulunmak için münafıklardan da yardım istediler. Sonuç itibariyle, İslam düşmanları çatışmayı ahlak cephesine kaydırdılar. Deyim yerindeyse, Müslümanları toplumun en ahlaksız kesimi olarak gösterebilmek için iftira kampanyalarını başlattılar.

Bu amaçla, Rasulüllah’ın Hz. Zeynep’le evlenmesini “Muhammed “oğlum” dediği adamın karısıyla evlendi” şeklinde yaygara çıkardılar. Diğer taraftan, Kervanın gerisinde kalıp kaybolan gerdanlığını arayan ve kaybolma tehlikesi geçiren Hz. Aişe’yi, kervanın gerisini takip etmekle görevli Safvan b. Muattıl adlı sahabi bulmuş ve kafileye yetiştirmişti. Münafıklar bunu fırsat bilerek “Hz. Aişe ile Safvan b. Muattıl arasında bir ilişki bulunduğu” iftirasını yaydılar.

Ne kadar uydurma da olsa bu tür hikâyeler halk arasında çabucak yayılır ve bazı insanlar buna inanmak isterler. Başka bir deyimle, bu tür kampanyaların Müslümanlar arasında kısa süreli de olsa makes bulup yayılması, fuhşun toplumda yayılma tehlikesini de beraberinde getiriyordu. Zira Kur’an’a göre iftira kampanyalarının asıl amacı Müslümanlar arasında fuhşu yaygınlaştırmaktı.2

Ancak İslam toplumu bu tip iftiralarla sarsılmadan, fuhşu ve ahlaksızlığı kesin olarak önleyecek olan tesettür ayetleri nazil olmaya başlamış ve sosyal bir düzenlemeyi getirmiştir. Denilebilir ki, nefsine düşkün bazı insanların, kadınların açık-saçık olmalarından istifade ederek fuhuş peşinde koşma eğilimine girmeleri tesettür ayetleriyle kesin olarak önlenmiştir. Bu düzenlemeler için önce Ahzab Suresiyle bir giriş yapılmış,3 bir yıl sonra Hz. Aişe’ye yapılan iftira üzerine nazil olan Nur Suresinin ilgili ayetleriyle4 de bu süreç tamamlanmıştır.

Allah şöyle buyurur: (وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُبٖيناً)Allah ve resulü herhangi bir konuda hüküm verdiklerinde artık mümin bir erkek veya kadın için işlerinde tercih hakları yoktur. Allah’ın ve resulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır.”5 Bu ayette iki önemli hususa dikkat çekiliyor: Birincisi, Kur’an’la gelen emirler bir tercih değil bir zorunluluktur. Dolayısıyla tesettür de bir tercih olamaz. Allah’ın emri olduğu için kadın örtünür. İkincisi, Allah’ın ya da Resûlünün emrine muhalefet etmek sapkınlıktır. Yani siz başınızı örtmemekle yoldan çıkıyorsunuz.

Malum hicrî on beşinci asra giriş tüm dünyada, özellikle İslam ülkelerinde canlı ve dinamik gelişmeleri de beraberinde getirdi. Yaklaşık 40 yıldan beri dünyada hızlı bir değişim süreci yaşanıyor. Batıdaki ihtida olaylarıyla birlikte artan İslam odaklı kültür ve fikir hareketleri İslam’a karşı olan güçlerin dikkatlerini çekmeye başladı. İslâmî sosyo-kültürel gelişmeler bu güçler tarafından taassup ve bağnazlık olarak empoze edilirken İslâm’ın belli başlı kurumları, özellikle tesettür ve aile yapısı hakkında tenkidin çok ötesinde tahripçi yayınlar başlatıldı. Bu yayınların amacı, İslâm toplumunda fuhşu ve ahlaksızlığı yaymak, aileyi yıpratmak, Müslüman aydınları, gençleri ve özellikle de kadınları İslâm’dan soğutmaktır.

Kaynağını Batı’dan alan tesettür aleyhindeki dalganın mucitleri ve onların bizdeki savunucularına göre güya İslam hukukunda kadının aleyhinde birçok madde bulunmaktadır. Bunların başında da Tesettür gelmektedir. Güya İslamiyet tesettür emriyle kadını aşağılamıştır. Oysa polemikten uzak ve bilimsel bir gözle meselelere bakıldığı zaman iddiaların tutarlı olmadığı görülecek ve kadının aleyhinde sanılan bu durumların kadının lehinde olduğu anlaşılacaktır.

Çünkü İslam’ın bütün emirleri gibi tesettür emri de fıtrîdir, kadının lehine ve yararınadır. Tesettür fıtrat kanununa uygundur. Tesettüre riayet etmeyen bir kadın kişiliğinden çok şey kaybedebilir. Eğer tesettür kadınlar için bir haksızlık olarak anlaşılsaydı Müslüman kadınlar zamanla bu emre karşı gelirlerdi. Oysa tesettür emrinin nazil olmasından sonra Müslüman kadınlar bu emre hemen uymuşlar ve emri duydukları yerde bellerindeki kuşaklarını çıkararak başlarını ve boyunlarını örtmüşler, evlerine yeni kıyafetleriyle dönmüşlerdir. Eğer bugün bazı Müslüman kadınlar tesettürü değil de açık saçıklığı tercih etmişlerse onlar sadece tesettürü değil dinlerinden de çok şey kaybetmişlerdir. Bu itibarla Kur’an’ın kesin emriyle sabit olan tesettür kadının vakarını ve manevi haysiyetini koruma altına almış, onun kadınlık ve annelik vasıflarını güçlendirmiş ve kadını çeşitli fitne yuvalarından uzaklaştırmıştır.

Kuşkusuz tesettür basit bir örtünme biçiminden ibaret olan bir emir değildir. Tesettür sayesinde toplumun nizamı sağlam esaslara dayandırıldığı gibi, cinsel uyarılmaya vesile olan objeler önlenmiştir.

Birisi çıkıp diyebilir ki, “Bir gelenek, bir moda, bir siyasî simge ya da ailesinin baskısıyla başını örten bir kadın, açık kadın gibi kadınlığa yakışmayan hareketlerde bulunabilir; buna ne dersiniz?” Bu son derece haklı bir sorudur. Çünkü son zamanlarda tesettürü hakkıyla taşıyamayan çok kadınlar türemeye başladı. Başını örttüğü halde yüzünü boyayan, başkalarını tahrik edecek el-kol hareketleri yapan, haddini ve hududunu tanımayan hafif meşrep tesettürlü kadınlar ortay çıktı.

Böyle kadınlara Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın seslendiği gibi sesleniyorum: Eğer İnanmadan başınızı örtmüşseniz, eğer siyasi bir simge olarak başınızı örtüyorsanız, eğer ailenizin veya mahallenin baskısıyla örtüyorsanız, eğer yaşadığınız ortamda pirim yapıyor diye ya da sizi daha güzel gösterdiği için örtüyorsanız lütfen o örtüyü başınızdan çıkarın, onu daha fazla kirletmeye hakkınız yoktur. Yok eğer inandığınız için, eğer Kur’an’ın emri olduğu için başınızı örtüyorsanız sizi tebrik ediyoruz.

Şu var ki, madem başınızı örttünüz artık haddinizi, hududunuzu bileceksiniz. Artık başınızdaki örtüyle sakız çiğneyerek ortalıkta dolaşamaz ve karşı cinsle sarmaş dolaş olamazsınız. Başörtünüzle bazı değerleri temsil ettiğinizi unutmayınız. Kısacası örtünüzle Hz. Aişe’nin ve Hz. Fatıma’nın izinde olduğunuzu unutmayın.

Son olarak, tesettür İslam ailesini muhafaza eden temel koruyucu etkenlerden birisidir. İslam düşmanlarının yaptıkları hesaplamalara göre İslam ailesini bozdukları gün tümüyle İslam’ı ve Müslümanları güçsüz duruma düşürebileceklerdir. Ferdiyetçiliğin, hümanizmin ve özgürlükçülüğün yeniden gündeme taşındığı günümüzde, feminizm adı altında, kadını haysiyetsiz bir meta olarak zalim ve nefisperest erkeklerin oyuncağı haline getirmek isteyen akımlar kadın özgürlüğü adına her türlü ahlaksızlığı desteklemektedir.

Son kırk yıldır Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen başörtüsü meselesi son zamanlarda tekrar bu suni özgürlükçü dalganın açık hedefi haline gelmiştir. Başörtüsünün gittikçe yaygınlaştığını, tesettürlü kadınların çoğaldığını gördükçe ciddi şekilde endişe etmeye başladılar. Bu endişelerinden kurtulmak için iki yol deniyorlar: Birincisi, başörtüsünü yozlaştırmaktır. Üzülerek söylemeliyim ki, bu konuda başarılı oldular. Çünkü sosyal medyayı kullanarak başörtülü bazı kadınları, tesettürü taşıyamayacak kadar hafif meşrep hale getirmeyi başardılar. İkincisi de eskiden yaptıkları gibi tesettürün bir esaret olduğu fikrini yaymaktır.

Bu yüzden hiç kimsenin inanmayacağı bir biçimde, başörtüsünün siyasî bir simge olduğu iddiasını tekrar ortaya attılar. Bu savlarını desteklemek için Kur’an’a yeni ve çağdaş yorumlar getiren ve laikliğin İslam’ın hamisi olduğunu savunanlardan tutun, İslam dininin kadını mağdur ettiğini iddia edenlere kadar birçok şahsiyetler piyon olarak kullanılmaktadır.

Elbette ki, günümüzde her şey gibi tesettürün de zor tarafları vardır. Her şeyden önce insanların farklı bakışları, bazı hizmet alanlarında tesettürlülere yeterince ilgi gösterilmemesi bu zorluklardan bazılarıdır. Bununla beraber tesettürün koruyucu özelliğinin yanında ailevî ve sosyal faydaları, zahiren zor gibi görünen taraflarından oldukça fazladır. Denilebilir ki, kadının fıtrî yetenekleri ancak tesettürle ortaya çıkabilir. Zira kadının en önemli özelliği olan şefkat ve fedakârlık açık saçıklıkla ağır darbeler almaktadır.

Semavî dinler tesettür konusunda ittifak etmişlerdir. Nitekim Allah, bütün semavî kitaplarda yer alan Âdem ve Hava’nın cennetten atılmalarından söz ederken “Avret yerlerini cennet yapraklarıyla örttüklerini6 dile getirerek tesettürün fıtrî olduğuna işaret etmiştir.


1. İbn Hişam, Siyer, III, 266.

2. Nur, 24/19.

3. Ahzab, 33/59.

4. Nur, 24/30,31-59,60.

5. Ahzab, 33/36.

6. Araf, 7/22.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.