
Maruf Özülkü
Çocuk Evden Çıkmıyor ama Evden Çok Uzak
Eskiden ebeveynler çocuklarını içeride tutmaya çalışırlardı. Çünkü içerisi aile terbiyesinin hakim olduğu nezih ev ortamıydı. Dışarısı ise, her türlü serseriliğin kol gezebildiği tekin olmayan bir dünya idi.
Evlat, içeriye, yani aileye bağlı kaldığı nisbette hayırlı bir istikamette büyürdü.
Sokak, mektep, hele üniversite okumak için başka şehirlerde kalmak bu manada mecburi ama riskli tercihlerdi.
Ama neticede akvaryumda insan yetiştirmek de mümkün değildi.
Mecburen dış dünyanın kirli yüzüyle karşılaşılacak ve ne kadar muzir halt varsa sergi gibi önüne konulacaktır. Evladın yüklendiği iyilikler değerler ve faziletler ne kadar çoksa o kadar bu virüsleri bertaraf edebilecektir.
MÜTEDEYYİN AİLELERİN PERVASIZ EVLATLARI
Ebeveynler, evlatların kendilerine benzemesini ister. Hatta çok daha iyi olmalarını isterler.
İnsanoğlu fıtraten kendine perestiş eder, hiç kimsenin kendisine tercih edilmesini kolay kolay kabul etmez. "En iyisi benim. Her şeyi ben hak ediyorum" modundadır.
Bunun tek istisnası evladına karşı beslediği histir. Hiçbir anne ve baba evladını kıskanmaz. Kendisinden iyi olmasından büyük keyif alır.
Buna rağmen, mütedeyyin muhafazakar ailelerin şefkat dozunu fazla kaçırmasından, hoşgörü sınırını zamanında tayin edememesinden kaynaklı olarak evlatlarıyla bambaşka dünyanın insanları olarak karşı karşıya gelmektedirler.
Ve çoğu kez vakit artık çok geçtir.
ŞİMDİ DIŞARISI İÇERDE VE ÇOCUK EVDEN ÇIKMIYOR
Yazının başında ebeveynlerin, evlatlarını dış dünyaya karşı muhafaza etmek için içeride tutma gayretinden bahsettim.
Şimdi dert değişti. İçeri, içeri değil artık. Dışarıdaki birçok iyi şeyle beraber, tüm lağım akıntıları bir cep telefonuyla bir laptop aletle içeriye sel vaziyetinde akıyor.
Hem de en cazibedar en sevimli bir takdim ile.
Bu yüzden akşam karanlık olmadan çocuklarını eve toplayan babalar yerine, odasından çıkmayan ama her an nasıl bir cehennemle karşılaştığından emin olamadığı endişe eksenli bir tavır içindedir.
Bir şey söylese nasıl bir sonuca evrileceğini de artık kestirememektedir. Endişe önce şaşkınlığa sonra çaresizliğe evrilmektedir.
Adına "Z Kuşağı" denilen nesille iletişim kurmak, aynı dünyayı teneffüs etmek ciddi bir maharet istiyor çünkü.
Peki ne yapmak lazım? Doğrusu bunun cevabı birkaç cümleden ibaret değil. Evvela; anne-babaların, iyi örnek olmak, tutarlı olmak, imkansızı istememek ve temiz, ailevi geleneksel ortamın hayattan lezzet almaya yettiğini göstermek gibi misyonları olmalıdır. Meşru hayatın zenginliğini, çeşitliliğini yansıtmak ve "helal dairenin keyfe kafi olduğu"nu bizzat yaşatmak gerekiyor.
Heyecanın, çılgınlığın her şey olmadığını, sorumsuz özgürlüğün başa bela olduğunu anlatmak yada anlamalarını sağlamak gerekiyor.
Bugün belki de en önemli ve en öncelikli vazife budur.
Ezcümle...
Rabbim cümlemizi bu helaket ve felaket çağının musibetlerinden muhafaza buyursun. Dalgaların üstüne çıkıp sörf yapacak takat, kabiliyet ve muvaffakiyetler versin. Bunun içinde çok dua etmek ve çok dua almak ihtiyacıyla karşı karşıyayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.