Zulm ile dünyâda bir şâr olmadı

Günlük hayatımızda sık sık duyduğumuz birbirine zıt iki kavramdır adalet ve zulüm. Bu iki ikisi bir arada barınmaz, barınamaz. Biri kapıdan girse diğeri bacadan çıkar, gider. Birbirini yok eden ve mücadeleleri kıyamete kadar sürecek iki insan uygulaması… Divanlarda genel olarak acımasız sevgilinin zulmünden yakınan şairler bazen taşı gediğine yerleştirir gibi zamanlarındaki kudretlilerin zulümlerine söz dokundurmaktan çekinmezler. Divanları karıştırırken zalûm ve cehûl olan insanoğlunun bu iki halinin ifadesi olan bu iki kavramı işleyen birkaç beyit dikkatimi çekti.

Habil ve Kabil’den başlayarak insanoğlu, kardeşlerini ezmek, sindirmek; yok etmekten çekinmemiş; eşref-i mahlûk iken esfel-i safiline yuvarlanıp hayvandan daha aşağılara düşmekten kurtulmamıştır. İnsanın trajik macerasının somutlaştığı, ete kemiğe büründüğü, etten kemiği ayırdığı kelimedir zulüm. Zulüm önce insanın kendi dar dairesinden başlar; bulaşıcı bir hastalık gibi topluma yayılır. Nemelazımcılık da zulmü besleyen bir içtimai bataklık olarak durmadan zalimler, zalimcikler yetiştirip besler. Nefsin isteklerine boyun eğip kalbin ve ruhun arzularına sırt çevirmek zulümdür. Hayatın yularını nefs-i emmarenin eline vermek ruha zulümdür.

Sofrada el çabukluğuyla kardeşinden daha çok lokmalara el uzatmak zulümdür. Liyakati göz ardı edip hak etmeyeni kollamak zulümdür. Sınavlarda kopya çekmek, kopyaya göz yummak, yandaşlarını kayırmak zulümdür. Hizmet için aldığı yetkiyi halkı süründürmek için kullanmak zulümdür. Adaletle toplumun yönetmek için verilen yetkiyi eş dostun gönlünü yapmak, ceplerini doldurmak için dağıtmak zulümdür. Devlet gücünü şahsi ihtiraslarını gerçekleştirmek için sopa olarak kullanmak en büyük zulümdür. Kısaca eşyayı ait olduğu yerden başka yere taşımak zulümdür. İnsan sayısınca zulümden söz etmek mümkün olur dersem abartmış olur muyum acaba?

Kur’an, adaleti emrederek zalimleri şiddetle tehdit eder, “Gerçek şu ki zalimler kurtuluşa eremezler. (En’am/ 135), Allah’ın lâneti zalimlerin üzerine olsun (A’raf/44)” Bu iki ayet bile yürekleri sarsıp insanı kendine getirmeye kâfi iken yeryüzünü zulümleriyle cehenneme çeviren zalimlerin pervasızlığı anlaşılır gibi değil.

Hadis-i şeriflerde zulüm ve adalet kavramı çokça zikredilir: “Üç kişi vardır duaları reddedilmez: : Âdil devlet başkanı, iftarını yaptığı zaman oruçlu, Zulme uğrayanın duası…

Kadı zulmetmedikçe, Allah Teâla hazretleri onunla birliktedir. Zulme yer verdiği zaman onu terk eder, artık şeytan onunla beraber olur.”

Hz. Ali’den rivayet edilen şu sözlerde “Adalet için en büyük talihsizlik, devleti idare edenlerin zalimliğidir. Parçalayıcı ve yiyici yırtıcı hayvan, zalim ve zorba bir validen iyidir. Zalimin sonu gelince zulmü artar daha da azgınlaşır.” çarpıcı mesajlar verilmektedir.

Ömer b. Abdülaziz’e atfedilen şu söz, “Mal ve mülklerin sadece zenginler arasında dönüp durduğu zalim bir topluluk olmaktan sakının.” zulmün çok açık bir tanımı, olduğu gibi günümüzün de bir resmi gibi değil mi?

Mevlana, “Ey zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun.”

Sözü şairlerimize getirmek istiyorum aslında. Onlar ne demişler, nelere karşı bizleri uyarmak gereği duymuş, hangi zulümleri kınamışlar? İlk örnek Kadı Burhaneddin’den… Kadı Burhaneddin, âlim, şair ve sultan; hayatı mücadeleler içinde geçmiş ve sonunda başını kaptırmış olan o değerli sanat adamının aşağıdaki beyti herkesin başı ucunda tablo olarak asılsa yeridir:

Adl ile vîrân dahı âbâd olur
Zulm ile dünyâda bir şâr olmadı

Adaletle virane bile bayındır olur. Zulümle dünyada bir şehir olmadı (kurulmadı).

Adalet girdiği yeri mamur edip kalkındırarak cennete çevirirken zulmün bayındır şehirleri yerle bir eder harabeye çevirdiği tarihte sayısız örneklerle duruyor. Sultan şairin mısraları kılıcı gibi keskin.

Bir başka şehit şair, bir aşk ve muhabbet kahramanı olan Seyyid Nesimî zulmün “nefs” boyutuna dikkatimizi çekiyor. Zulmü geniş âlemde aramaktan önce iç dünyasında durdurmanın yollarını gösteriyor:

Kendi vücûd şehrinin her kişi pâdişâhıdır
Zulm ile şehrini harâb eyleme eyle ma’delet

Her kişi kendi vücut/varlık şehrinin padişahıdır; zulümle şehrini harap etme, adalet eyle!

Selef âlim ve şairlerinde insanı bir şehir metaforu ile anlatmak yaygındır. İnsan bir şehir; kalp, gönül, akıl ve nefis bu şehrin; çoğu zaman birbirine hasım sakinleridir. Vücut/Varlık şehrinin bayındır olması nefis zaliminin eline iktidarın geçmesini engellemekten geçer. Akıl ve gönül yönetimi ele ele alırsa gönül şehri şenlenir, insan mutlu olur.

On beşinci asrın önemli hanım şairlerinden Mihrî Hatun da Nesîmî gibi düşünür ve mesajını bizlere şiir diliyle ulaştırır:

Nice bir nâ-hak yere kanlar dökersin zulm ile
Var ise ‘akluñ gel eyle nefsüñe Haccâc'lık

Ne zamana kadar zulümle kanlar dökmeye devam edeceksin? Aklın varsa gel nefsine Haccaclık et!

Mihrî, kişinin nefsine dur demesini, hatta bu yolda gerekirse Haccac gibi zora başvurmasını tavsiye eder; nefsini durdur, ona engel ol, başkasının kanını dökme, der. Şaire Haccac’ı övmüyor, zulmünü dile getiriyor ve onun zulümde kullandığı yöntemi başka bir zalimi sindirmek, yola getirmek için kullanmayı teklif ediyor. Beytin mısraları arasında sanki “zalim Allah’ın kırbacıdır” sözü başını uzatıyor. Mihrî şu beyitte çok daha önemli bir noktaya parmak basıyor: Zulmü, kişinin padişahı yaparsa vatandaş kime şikâyet edip kime sığınacak. Şairenin padişah diye bahsettiği sevgili olsa da gerçeği değiştirmez:

Kişiye zulm begüm pâdişâhı eyleyicek
Kimüñ kapusına varup ider şikâyetini

Beyim, kişiye zulmü padişah edince (insan) kimin kapısına varıp şikâyetçi olur!

Zulümden söz açmışken büyük Fuzûlî’yi ihmal etmek mümkün mü? Şairin mana bakımından zengin bir beyti karşımıza çıkıyor ve bir Hadis-i şerif’in mealinden izler taşıyan beyti ile ikaz fişeğini ateşliyor:

Bu mücerebdir ki bulmaz zulm bunda imtidâd
Bu mukarrerdir ki zâlim bunda olmaz pây-dâr

Zulmün burada devam etmeyeceği tecrübe edilmiştir. Zalimin bu dünyada sürekli yaşamayacağı kesindir.

Tecrübe ile sabittir diyor, zulüm devam etmez, ilelebet yaşamaz. Zulüm devam etmediği gibi zalim de ilanihaye keyfini sürdüremez. Tarih zulümleriyle devirleri dolduran fani şahısların maceraları ve korkunç akıbetlerinin hikâyeleri ile doludur. Hırslarının, güç ve kuvvetlerinin sürekliliğine kendilerini inandıran, başkalarının hakk-ı hayatını, hukukunu hiçe sayan, mazlumlarını acımasızca ağlatan zalimlerden hayırla anılan var mı?

Bu beyitlerden sonra insan ister istemez Bediüzzaman gibi “Zalimler için yaşasın cehennem.” diye haykırsa çok mudur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum