Keyfiliği Reddediyorum

Nursi Münazarat adlı eserinden istibdat tarifini yaparken “Muamele-i keyfiyedir” diyor. “Kuvvete istinat ile cebirdir, rey-i vahiddir.”

Bu da Nursi’ye göre suiistimallere gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir ve insaniyeti mahveden bir hastalıktır.

Aşağıdayken yukarıda yanlış giden bir şeyleri tenkit etmek kolay. Ama bir de idareci konumuna geldi mi insan muamele-i keyfiyeye meylediveriyor. Oysa evimizde bile bir kural, metot, kanun olmalı.

Allah bile diyor ki benim sünnetimde değişiklik göremezsin. “Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.” (Ahzap/73) Elbet Allah’ı zorlayan bir şey yok ama Rabbimiz diyor ki; Ben kanunlar koyarım ve onları değiştirmem.

Mesela Allah başarıyı çalışmaya bağlamış: “Şüphesiz insana kendi emeğinden başkası yoktur.” (Necm/62) Çalışırsan sana başarı veririm, çalışmayıp tembellik edersen vermem diyor.

Allah bile öyle keyfine göre bir şeyleri değiştirmiyor, birilerine Müslüman veya ehl-i takva diye torpil geçmiyor, kullarına bu dünyadaki kanunları noktasından eşit davranıyor.

Oysa insan keyfi muameleye ne kadar meyilli. Evimizde, iş yerimizde, bulunduğumuz toplulukta keyfimize göre takılalım, istediğimiz zaman değişik değişik davranalım istiyoruz. İşte bu istibdatın ta kendisidir.

İnsanın kendi hayatında bile bir takım prensipleri, kuralları, rutinleri olmalıdır. Sabah şu saatte kalkacağım, şu saatlerde çalışacağım, belli miktarda kitap okuyacağım, kendime ve aileme, çocuklarıma şu saatleri ayıracağım. Kendimizde bile bunu yapamazsak nefsimizin, keyfimizin istibdatına boyun eğmiş oluruz.

Kendi kendime de yapsam, başkalarına da yapsam, başkaları da bana yapsa her türlü keyfiliği reddediyorum.

Nefsimin olduğu gibi benim başkalarına, başkalarının da bana istibdat uygulamasını reddediyorum.

Hiçbir şey için hiç kimseye minnet de etmeyeceğim, yalakalık da yapmayacağım. Biz her şeyden önce insanız, sonra da abdullahız. Kula kul olmayı, kulun keyfini yapmaya çalışmayı reddediyorum. Dünya için izzetimizden fedakârlık etmeyeceğiz.

Nursi belki on yerde “Kuvvet kanunda olmalı, şahısta değil.” diyor. Siz kanunun kuvvetini şahıslara verirseniz, yalancılığı, riyakarlığı, yalakalığı arttırırsınız. İnsanları hak ettiklerini almak için riyakarlığa sevk edersiniz. Birilerini de müstebit yaparsınız. Kanunları keyiflerine göre değiştiren ve uygulayanlar zamanla kendilerini kral zannetmeye başlarlar.

İdarecilerden tek bir isteğim var: Öyle kanunlar yapın ki, adaletli, hakkaniyetli, eşitlikçi olsun ve herkesi kuşatsın. Ne ben, ne başkası kanunun üstünde kendimi görmemeliyim. İdareci Müslüman, Ermeni kim olursa olsun sadece o kanunları uygulasın, keyfine göre hiçbir şeyi değiştiremesin. Kimseyi ezemesin, kimseye de torpil geçemesin.

Ülkeler ancak kanun hakimiyetine ulaşıp, şahısların, idarecilerin keyfi davranışlarından kurtulduklarında medenileşebilirler.

“Büyüklerdeki meziyet, sebeb-i tevazu iken vasıta-i tahakküm oluyor.” diyor Nursi.

Sende büyüklük, fazilet varsa öyle kanunlar yap ki sen bile onlara uymak zorunda kalasın. Sen bile keyfine göre hareket edip insanlara zulmedemeyesin. Akrabanı, arkadaşını, partidaşını haksız yere birilerinin önüne geçiremeyesin.

Nereden ve kimden gelirse gelsin, her haliyle ve her şekliyle keyfiliği ve istibdadı reddediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum