İbrahim Saidoğlu
Deprem ve Uluslararası Yardımlar
6 Şubat günü gerçekleşen “asrın felaketi”, deprem ülkesinde yaşadığımızı acı bir şekilde bir kez daha hatırlamamıza sebep oldu. Daha önce defalarca buna benzer afetleri yaşayan bir ülke olmamıza rağmen buna tam manasıyla hazır olmadığımız gerçeğini de bir kez daha yüzümüze vurdu.
Elbette Rabbimiz her şeyi olduğu gibi musibetleri de bir hikmete binaen gönderir. Ancak bunlardan ders çıkarıp önlem almak için gereken akıl nimetini de bizlere nasip etmiştir. İnşallah acı bir deneyim daha yaşamadan bu gerçekle yüzleşebilir ve yaşamın her aşamasında bunun farkında olabiliriz.
Türkiye güçlüdür ve bilinçli önlemler alarak depremle yaşamayı öğrenebilecek ve yaralarını sarabilecek kudrettedir. Yaralar sarılacak, maddi kayıplar telafi edilecektir.
Ancak yüz on bin kilometrekarelik bir alan ve 13,5 milyon insanın etkilendiği bu depremler maalesef telafisi mümkün olmayan acılara da sebep oldu. Kaybettiğimiz on binlerce insanımız ve yitip giden anılar ne yazık ki bir daha geri gelmeyecek. Bu insanlarımızın manevi şehit hükmünde olduklarına ve maddi kayıplarının sadaka hükmüne geçtiğine inanarak teselli buluyoruz. Elbette ki bu ağır imtihan sonucu yaşanan acıların Allah katındaki mükâfatı da büyük olacaktır.
Bu vesileyle, ülke olarak sürekli bir tehdit algılaması içerisinde olduğumuzu düşünen ve çeşitli ortamlarda bunu ifade eden birisi olduğumu belirtmeliyim. Dış güçlerin ülkemizde meydana gelen her şeye müdahale ettiklerini ve Türkiye’yi sürekli bir şekilde aşağı çekmeye çalıştıklarını savunanların sayısı hiç de az değil. Hatta bu depremlerin dahi yapay bir şekilde üretildiğini savunan kitleler oldu. Çeşitli mecralarda videolar ve görüntüler paylaşıldı. Bazı tarih ve saatleri eşleştirme çabası içerisine girerek komplo teorileri üretenler oldu.
Uzmanlar ise depremin uzun yıllardan beri beklendiğini ve yapay bir şekilde üretilemeyeceğini belirten açıklamalarda bulundular.
Türkiye’nin çeşitli konularda haklı gerekçeleri olmakla birlikte “dış mihraklar” mevzusunu elbette abartmamak gerekir. Hadiselere objektif bir şekilde bakar ve olduğu kadar yer ve değer verirsek, daha doğru bir yaklaşımda bulunmuş oluruz. Gizli açık onlarca darbe ve darbe teşebbüsüne hedef olmuş bir Türkiye’de, dış güçlerin hiçbir niyet ve kasıtlarının olmadığını söylemek çok saf bir yaklaşım olur. Zaten bu durum, kendi itirafları ile sabit ve kesin bir durumdur.
Fakat her şeye rağmen biz elimizden geleni en iyi şekilde yapmalı, istismar ve müdahale kapılarını elimizden geldiği kadar kapalı tutmalıyız. Çok şükür son yıllarda bu konuda gerçekten çok ciddi ve önemli adımlar atıldı. Bu mevzu, eksik ve ihmallerin üzerini örtmek için kullanılmamalı ve bu durum alışkanlık haline getirilmemeli. Hele böyle bir afetle yüzleştiğimiz ve yaraları sarmaya çalıştığımız bu günlerde bizlere yardım için koşan insanlar asla bu şekilde itham edilmemeli.
Afetin sebeplerini kendi kusurlarımızda aramanın, doğru bir şekilde özeleştiri yapabilme ve eksiklerimizi görebilme imkânına kavuşabilmemizi sağlayacağını düşünüyorum.
Çeşitli ülkelerden acele bir şekilde gelen kurtarma ekiplerinin ve gelmeye devam eden yardımlar göz önüne alındığında, bu afet ve yardım konularını, tamamen insani bir çerçeve içinde değerlendirmenin daha doğru bir yaklaşım olacağını söylemek gerekir.
Kahramanmaraş’ta ekiplere tercümanlık yapan bir arkadaşımın aktardığına göre bu süreçte ülkemize yüzlerce personel gönderen İsrail, 230 kişilik bir ekiple sahra hastanesi kurmuş. İsrail arama-kurtarma ekipleri, 18 kişiyi enkazdan sağ kurtarmayı başarmış ve sahra hastanesi 7/24 esasına göre hizmet vermeye devam ediyor.
Yardım gönderen ilk ülkelerden birisi olan Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias’ın, Hatay ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun "Zor günlerde birbirimize yardım etmemiz önemli ama ilişkilerimizi geliştirmek için başka bir deprem ve başka bir felaketi beklemek zorunda değiliz" sözüne katıldığını beyan etmesi, çeşitli konularda anlaşmazlık yaşadığımız bu komşumuzla çözülmeyecek bir problemimiz olmadığını gösterir nitelikte.
Ermenistan’dan gelen ekiplerin Diyarbakır ve Adıyaman’daki arama kurtarma faaliyetlerine katılması ve Türkiye ile Ermenistan arasında bulunan Alican Sınır Kapısı’nın, 30 yıl sonra deprem bölgesine gönderilen yardımlar için açılmış olması da uzun yıllar sonra bu komşumuzla da daha iyi ilişkiler geliştirebilme ihtimalini ortaya çıkardı.
Macar arama-kurtarma ekibi şefinin, enkazdan kurtardıkları çocuğun babasıyla birlikte ağlaması, izleyen herkesi gözyaşlarına boğan bir hadise olarak arşivlerdeki yerini aldı.
Yardım faaliyetleri tamamlayan ekiplerin alkışlarla uğurlanması ve ülkelerinde bulunan gurbetçilerimiz tarafından çiçeklerle karşılanması yürekleri ısıtan görüntüler olarak hafızalara kazındı.
Yabancı ekiplerin insanımızın cömertlik ve yardımseverliğini methetmesi de iyiliğin her dilde aynı olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
İsrail ekibinden bir görevlinin şu manidar sözleri durumu çok güzel özetliyor: “Türkiye’de her şeyini kaybetmelerine rağmen çok sıcak ve nazik insanlarla karşılaştık, bize enerji vermesi için su ve ekmek ikram ettiler.”
İspanyol ekibin sözcüsü ise “Sırt çantalarımızda götürdüğümüzden daha çok şeyle döndük, Türk insanının kalitesini ve direnişini hep kalbimizde taşıyacağız” sözleri ile Anadolu insanını çok güzel tanımlayarak hepimizi gururlandırdı.
Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre, 90 ülkeden 11.500 kişiden oluşan yakın arama kurtarma ekipleri yardım faaliyetlerine katıldı. 27 ülke tarafından 30 sahra hastanesi kuruldu ve bunların 20’si halen aktif bir şekilde hizmet vermeye devam ediyor.
Bu yardımların Türkiye’nin son yıllarda yürüttüğü ılımlı politikaların ve herhangi bir afette fark gözetmeksizin yardım ekiplerinin ilgili ülkeye yönlendirilmesine dayanan bir duruş sergilemesinin etkisi büyük.
İnşaallah çoğaltılabilecek olan bu örnekler, başta Batı olmak üzere birçok ülke ile daha dost ve daha sıcak ilişkiler kurulup, karşılıklı iyi niyet ve menfaate dayanan yakınlaşmaya vesile olmasını gönülden temenni ediyoruz.
Bu ülkelerin bir bölümü ile kötü anılar yaşadığımız ve tamir edilmesi zor problemler yaşadığımız bir gerçek. Ancak bu deprem sürecinde yabancı ekipler olmasaydı, işimizin biraz daha zor olacağı gerçeğini de unutmamamız gerekir.
Yaşadıklarımızdan hem millet hem de devlet olarak üzerimize düşen dersi alarak bundan sonraki adımlarımızı buna göre atarsak, Rabbimiz de yardımlarını esirgemeyecektir.
Bu vesileyle deprem felaketinde hayatını kaybederek şehitler zümresine ilhak olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve mağfiret, yakınlarına başsağlığı ve metanet diliyorum.
İnşaallah bu deprem felaketinin ardından yaralarımızı en kısa sürede saracak ve çok daha güçlü bir hale geleceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.