Ceylan Güriçin

Ceylan Güriçin

Akıbet Endişesi

Olmayan şeylerin olacağını farz ederek yaşamak “evham” olarak nitelendirilir. Fakat birilerinin başına gelmiş ve bizim de başımıza gelebilecek şeyleri düşünerek korkmanın adı, endişedir. Bu endişelerin bazısını taşımak yerinde olduğu gibi bazısını taşımak yersiz ve boştur.

Güzeran-ı hayatın belli olan iki durağı vardır; birisi doğum diğeri ölüm. Her birimizin dünya miladı bir şekilde başlamış ve doğmakla ilgili endişemiz kalmamıştır. Fakat bu duraktan sonra en kesin durak olan “ölüm durağı”na nasıl varacağımız en büyük endişemiz olmalıdır.

“Sizden bir kimse cennet ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse bu sefer cehennem ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cehenneme girer. Yine bir kimse cehennem ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cehennem arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse cennet ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cennete girer.”

(Bu hadis, Nesaî hariç bütün kütübü sittede geçmektedir. bk. Kenzu’l-Ummal, h. No: 576).

hadisinin beyanıyla amellere aşırı güvenmenin neticesi umulmadık bir akıbet, ziyanda geçen bir ömrün neticesi de Cennet’i meyve veren bir akıbet olabilir. Bu sebeple, mü’min hep uyanık ve akıbetendiş olmalıdır. İnsanların bir kısmı vardır ki; müslüman doğar, yaşar, ölür. Bir kısmı vardır ki; gayrimüslim doğar, yaşar ve ölür. Bir kısmı vardır ki; müslüman doğar, gayrimüslim yaşar ve gayrimüslim ölür. Bir kısmı vardır; gayrimüslim doğar, müslüman yaşar ve müslüman ölür. Bir kısmı vardır; gayrimüslim doğar, gayrimüslim yaşar fakat müslüman ölür. Bir kısmı da vardır ki; müslüman doğar, yaşar fakat gayrimüslim ölür. Ne acıdır ki; ömür ağacı Cennet meyvesini veremez ve hazana uğrar, akıbet hüsran olur.-hafizanallah-

Bu minvalde, Sahabe Efendilerimizin ve hak erlerinin hayatları boyunca neden korku içinde olduklarını anlayabiliriz. Çünkü hepsi, ömürleri boyunca Hakk’a hizmetten dur olmamalarına rağmen kesin kurtulacaklarını hiç düşünmemişlerdir. Her biri birer havf abidesi olmuşlardır. Rabbim cümlesinden razı olsun.

Zübeyir Gündüzalp’in "Korkuyorum Üstadım, ahirzamanda imanımı kurtaramamaktan korkuyorum" şeklindeki söylemine Üstad’ın verdiği cevabın "Korkma Zübeyir, titre!" şeklinde olması meselenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermektedir. Kimsenin elinde ahiretteki refahına dair bir berat bulunmamaktadır. Dolayısıyla korkmaktan öte titremek gerek. Tabi, ümitsizlik sınırına varmayan bir akıbet endişesi ile titremek. Hz. Ömer’in (ra) deyimiyle ölüm gelene kadar havf (korku), ölüm geldiği zaman reca (ümit). Ve yine O’nun (ra) tasasını duyarak; annemizden dünyaya geldiğimiz saflıkla Rabbe mülaki olmayı dilemek, titremenin bir buudu olsa gerek.

Evet, elimizde bir berat yok. Fakat yaşantımız, ömrümüzü ne veya kim uğrunda eskittiğimiz, yaşam stilimizi belirlerken ki kriterlerimiz; tüm bunlar bizim berat almamızda değerlendirmeye alınan esaslar.

Akıbeti Hayra Götüren 2 vazife:

“İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi imân ve duâdır” (Sözler) şeklinde Üstad’ın işaret ettiği iki vazife, necat ehli olmakta en gerekli olanlardır:

İman

Bir kalp ameli olan iman, dünya ve ahiret sultanlığının ön şartıdır. İman, tek başına sadece bir kabulleniş olarak kalmamalı ve İslam suyunun beslemesiyle sürekli gürleşmeli, insanın sinesinde taşıdığı bir cevher olarak hali de süslemelidir. İnanmak teslim olmakla bütünleşmeli, dini diyanet haline getirmekle kişi her an ihya olmalıdır ki, bilinmeyen bir alemin (ahiretin) azıklarnı tamamlayabilsin.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) Ebû Zerr El-Ğıfari Hazretleri’ne (ra) ve onun şahsında tüm ümmetine şöyle bir hakikat buyurmuştur:

“Gemini bir kere daha elden geçirerek yenile, çünkü deniz çok derin. Azığını tastamam al, şüphesiz yolculuk pek uzun. Sırtındaki yükünü hafif tut, çünkü tırmanacağın yokuş sarp mı sarp. Amelinde ihlaslı ol, zira her şeyi görüp gözeten ve hakkıyla değerlendiren Rabb’in senin yapıp ettiklerinden de haberdârdır.”
(İbn-i Hacer-i Askalânî, el-Münebbihât, 4'ler Babı)

Dünya yolculuğu ahiret yolculuğuna göre kısadır. Bazı rivayetlerde ahiretin bir gününün dünyanın bin senesine tekabül ettiği haber veriliyor. Kabir - berzah - mahşer - sırat- Cennet, A’raf, Cehennem olarak sıralanan ahiret yolculuğunun her kertesi çok yorucu. Kısacık dünya hayatımızda heybemize attıklarımız ise bu çetin yolculukta yoldaşlarımız. Bu sebeple imanımızı sürekli tazelemek ve yola revan olmak durumundayız. Başka bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.s) :

“İmanınızı yenileyin."
"Yâ Rasûlallah, îman da eskir mi?"
"Evet! Elbisenin eskidiği gibi içinizdeki iman da yıpranır ve eskir. Kalbinizdeki imanı yenileyin."
"İman nasıl yenilenir ey Allah’ın Rasûlü?"
"Kelime-i Tevhîd (Lâ ilâhe illallah) ile."

(Müsned, II/359; et-Terğîb ve’t- Terhîb, II/415)

Tek başına zikri ibadet olan kelime-i tevhid dilimizin ve kalbimizin ziyneti olmak durumundadır. Ne dil ne kalp gafil olmamalıdır ki, gemi sahilden uzaklaşınca yani dar-ı beka yolculuğu başlayınca ahiretin o uzun ve soluksuz bunaltılıcığında azıksız kalmayalım.

Dua

Dua, bir bal şerbetidir; ağzı şeker dileyene.
Vermesinin bir hududu olmayandan (cc) gelen bir ikramdır; acizliğini sermaye bilene.
Talih kuşu gibidir; Allah’ın sadık bendelerine.
Yar’e hal bildirme aracıdır; Hakkı tek yar seçene.
Tek zerresi israf olunmaz bir nimettir, Senden emanettir, sana hakkıyla kulak kesilene (cc).

Duanın lezzeti nasıl anlatılabilir.Duanın açtığı kapıların hepsine nasıl işaret edilebilir. DUA deyip susasım geliyor.

Ey emaneti büyük, cismi ve imkanı ise küçük nefsim ve benim gibi nefis taşıyan dünyanın derdest edip göndermeye hazırlandığı kaderdaşlarım!

Dua gibi bir sırlı iklim varken Rabbim bizi Kendisi’ne münacaattan dur etmesin. Korkmak gerek hem de çok korkmak, Rabbim helak edeceği kişinin önce duasını alır. Duası ebter olanın ne yazık ki, ameli de ebter olur. Ameli ebter olanın imanı da kurur kalır.-Hafizanallah-

İşte bu iki vazife (iman ve dua) aksatılmadan ve de ziyadeleştirilerek yapılması gereken, saadet-i dareyni meyve veren vazifeler. Rabbim bizi dünya çöllerinde bırakıp nasipsiz kılmasın. Açtığımız ellerimiz Arş’a kase olurken içine Firdevs nimetini, Rü’yetullah nimetini, Resulü’ne ümmet olmak nimetini, vazifemiz bittiğinde ve vademiz yettiğinde şehadet, şehitlik nimetini doldursun. Rabbim bizi zayi etmesin.

Mevla yazandan da okuyanlardan da razı olsun.Amin.

Kalın selamette...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.