Hümeyra Yıldız Dülek

Hümeyra Yıldız Dülek

Hayata Gülümsemenin Adı: Dostluk

Biz dört kız kardeşiz, aslında ben hep bir ağabeyim olsun isterdim. Sanki bir ağabeyim olsaydı kendimi hayatta, daha güçlü, daha emin, daha güvenli hissedecektim. Gerçi ağabeyi olan arkadaşlarım bu fikrime hep karşı çıkıp, " saçmalama insanın bir ağabeyi olması ne demek sen bilmiyorsun, her yaptığına karışır, istediğin hiç bir yere yalnız gidemezsin, giydiğin elbise bile bazen sorun olur" diye dertlenir ve çok şanslı olduğumu söylerlerdi. Buna rağmen ben, içimden ağabey özlemini çok uzun zaman atamadım, hala daha hayatımda cüz-i irademle verdiğim kararlarda, aklıma asılı kalan sorularım, acabalarım olduğunda ağabey özlemim gelirde karşıma oturuverir.

Kızım da kız kardeş özlemi çekiyordu bir zamanlar. Henüz on bir yaşındayken; "senin ne güzel kız kardeşlerin var, dertleşip, konuşup, halleşiyorsunuz, ben büyüyünce yapayalnız olacağım, benim bir kız kardeşim olmalı" demişti. Ben de "Erkek kardeşin var ya kızım, Sen de onunla dertleşir, konuşursun" dediğimde, "Erkek kardeş kız kardeş gibi olmaz ki, her şeyimi onunla paylaşamam, her yere onunla gidemem" diye dertlenmişti bana.

Ben de kızıma, "Bak yavrum çok güzel dostluklar kurarak bu eksikliği halledebilirsin" demiştim de kızım boynunu büküp, çar naçar "Öyle yapacağım artık" demişti mahsun bir şekilde.

Elbette insanın kardeşlerinin olması çok huzur verici ve sonsuz bir güzellik. Gelmese, sesini duymasan, görüşemesen de, var olduğunu bilmek, uzaklarda bir yerlerde soluk aldığını hissetmek, onun dualarında yer aldığını biliyor olmak insan için yeterde artar bir mutluluktur.

Aslında insanoğlu yaşadığı hayat içinde, ailesiyle hep bir arada olabilmesi bir şans. Ama hayat, bu şansı herkese aynı şekilde sunmuyor. Zira ayrı şehirlerde hatta ayrı ülkelerde yaşamak zorunda kalabiliyorsunuz. Hamdolsun ki zamanımızda gelişen teknoloji sayesinde her şey çok kolay. İletişim araçları görüntüiü telefonlar özlem duygumuza gem vuruyor. Gerçi insan sevdiğine duymak, görmekten öte illa ki sarılmak, onu ruhunda ve içinde hissetmek istiyor lakin, hiç yoktan iyidir diyerek avunuyor.

Kan bağı olan insanlarımızla teşrik-i mesaimiz yanında, yaşadığımız hayat içinde elbette kurduğumuz arkadaşlıklar, dostluklar vardır ve olmalıdır. Ana gibi, baba gibi, kardeş gibi yakın, candan, gönlümüze ışık, yüreğimize huzur veren güneş gözlü dostlar olmalı çevremizde.

"Dost dost diye nice nicesine sarıldım
Benim sadık yarim kara topraktır."
Diyen Aşık Veysel’e inat
Dostluk, sebepsiz yere sevmektir, karşılıksız yardım etmektir.

Dostluk, insanlıktır.
Dostluk, sevgiyi içselleştirerek hem seven ve hem de sevilen olmaktır.
Dostluk paylaşımdır.
Dostluk bir sığınaktır.
Dostluk, vermenin ve almanın coşkuya dönüşmesi, saygının, sevginin şaha kalkmış şeklidir.
Dostluk nedensizliktir, sorgu sual kaldırmaz. Ve dostlukta minnete asla yer yoktur. Minnet ve borçlanma işin içine girdiği anda, dostluğunuz menfaat ilişkisine dönüşmeye başlamıştır.
Dost, bir nevi aynaya bakmak gibidir, olumlu, olumsuz her halimizle bize benzeyen bir ruhtur.
Dost yaşamın tadı, tuzu. Hayata gülümsemenin adıdır.

Sebepsiz yere sevmektir dostluk, karşılıksız yardım etmektir. En muhtaç olduğun anda yanında olabilmektir, gülen gözlerinin ışığı, dudak kıvrımlarında asılı kalmış gülümsemelerin ahengidir dostluk.

Dostluk, öylesine narin, öylesine incedir ki, tıpkı okyanuslardaki inci tanesi gibi, değerine paha biçilmez. Bu güzellikleri yüreğimizin tüm içtenliği ile yaşamalı, yaşatmalı.

Güneş kadar sıcak, toprak kadar vefalı ve bereketli, su gibi berrak olmaktır dostluk.

Dostluk; sevilen güvenilen, inanılan, ortak paydaların bulunduğu gönüllerin, coşku ve huzurla aynı dili konuşmalarıdır. Çok az insanla bu bağı kurabildiğimiz için hayatımızda vazgeçilmez bir yere sahip olurlar, öyle bir an gelir ki tek yürek oluruz, ne yaptı, işleri nasıl, bir derdi var mı?

Neden bugün aramadı? Canınızdan bir parça olmuştur dostumuz ve onu her an merak ederiz.

Bir çok insan girer hayatımıza yaşantımız boyunca, çocukluk arkadaşı, iş arkadaşı, mahalle arkadaşı, ama hiç biri dostluğumuzu hak etmediyseler, hayat yolunda yol arkadaşımız olamaz.

Zira dost candir, ağladığında başını koyacağın omuzdur, sevindiğinde sana mutlulukla, hasetlenmeden, kıskanmadan, can-ı gönülden sarılan koskacaman bir yürektir.

Sokrates der ki;
"Kimisi altını, kimiside şan, şeref, makam ve mevkisi olsun ister; bense bir dostum olsun isterim.’’

Evet ben de, param, pulum, şan ve şöhretim olsun istemem. Ama; kimi zaman, gözlerimin arkasında gizlenen hüznü, kimi zaman yüreğimden taşan bereketli mutlulukları, kimi zaman, kör karanlıklarda çığlık çığlık düştüğüm azap kuyularının ürkütücü soğukluğunu hissedip, bana benden daha çok yanan bir dostun varlığını, Rabbimden samimane isterim ve bana bahşettiği dostluklar içinde yine Rabbime şükrederim.

Dostluk, öyle büyülü bir sözcüktür ki pek çok şey içine sığıverir. Ama tek leke götürmez. Azıcık zorlasan sırça bir ayna gibi kırılıp dağılıverir.

Gerçek dostla sıradan dostlukları veya dost sandığımız ilişkileri karıştırmamak gerek.

J.J.Russe: "Üne kavuştuğum gün, tek bir dostum kalmadı" der. Çok da haklıdır aslında, Dost; kendinden ziyade dostunu düşünür, onun her haliyle gurur duyar, dostunun kılına zeval gelmesin diye kendini ateşe atar. Vefakar, sadık, cefakar, samimi, dürüst insanlardır dostluğun hususiyetini bilenler. Yalansız, riyasız, insanın üzüntülerini, acılarını paylaşırken, varlıklarını, zenginliklerini, başarılarını paylaşıp, alkışlamaktan gurur duyarlar.

Oscar Wilde çok güzel ifade etmiştir, "Bir dostun üzüntüsüne her kim olsa katılır, bir dostun başarılarına ise ancak yüksek ruhta olanlar sevinir." Bu düşünce ne kadar büyük bir anlam taşımaktadır. Nedensiz, niçinsiz, menfaatsiz seni sen olduğun için seven, inanan, güvenen, yardım elini senin üzerinden çekmeyen, seni bir ebeveyn gibi koruyup kollayan insan, gerçekten sana dosttur ve gerçekten yüce bir ruha sahiptir. Yanı başımızda böyle dostlarımız varsa, öncelikli olarak onlara biz de dost olmayı bilmeli ve dostlarımıza dört elle sarılmalıyız.

Muhakkak ki; biz insanların zaafları olması normaldir, bunun yanı sıra iktidarımızın elimizin uzandığı yere kadar olduğunun farkındayız. Bu sebeple yaşadığımız hayat içinde farkında olmadan hatalar yapabilir, yanlışlıklar içinde kaybolabiliriz. Sağlam bir karaktere, ne istediğini bilen bir asalete ve Rabbe kul olduğunun şuuruna ermiş bir ruha sahip olmayı kendimize öğretmeliyiz. Biz adalet ve merhamet noktasında kendimizi eğittiğimiz anda dostumuza, dost olmanın güzelliğini öz benliğimizde yaşayarak örnek teşkil edersek, zaten dostumuzu bir kere daha gönülden fethetmiş oluruz ki bu bizim için en büyük kazanımdır.

Evet hakiki dostluklar güzeldir. Rabbim bizleri dost maskeli insanlardan korusun. İnsanoğlu çiğ süt emmiş der atalarımız, hatta "beşer, şaşar"’ da derler. Gerçekten Cenab-ı Hakk hiç kimsenin canını dost dediği insanın kılıcıyla yakmasın. Zira düşmanın kurşunu acıtmaz da insanı; dostun ihaneti kanatır yüreği, paramparça yapar güven duygusunu ve güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez.

Hayatın keşmekeşliğinde bunalan insanın, serinletici ve yumuşak bir dost sesine, sıcacık bir dost yüreğine kendini teslim etmesi, huzurla soluk alması ve dostunun sevgisinden aldığı güçle yeniden hayata tutunması ne büyük bir nimettir.

Rabbim, güzel, samimi, huzurla bereketlenmiş dostluklarla hayatımızı güzelleştirsin ve bizleri dostlarımıza dost eylerken, Kendi Zat ve Sıfatından mahrum eylemesin. Zira biz biliyoruz ki ;

DOST İSTERSEK ALLAH (CC) YETER.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum