Hümeyra Yıldız Dülek

Hümeyra Yıldız Dülek

Gönüllerin Efendisi Giderken

“Ramazan ayının ilk gecesi olunca, şeytanlar ve cinlerin âsîleri zincirlere vurulur.

Cehennemin kapıları kapatılır da hiçbir kapısı açılmaz.

Cennetin kapıları açılır da hiçbir kapısı kapanmaz ve bir nidâ edici şöyle nidâ eder:

«–Ey hayır isteklisi (hayır işlemeye) yönel!
–Ey şer isteklisi! Kendini tut!
Çünkü; Allah tarafından ateşten âzâd edilenler olacaktır!
Bu (çağrı ve âzâd edilme işi) Ramazân’ın her gecesinde olur.”
Tirmizî, Savm, 1; İbn-i Mâce, Sıyâm, 2

Her bir günü ve gecesi için ayrı nimetler, müjdeler barındıran mübarek Ramazan, işte geldi gidiyor. Rahmet ve mağfiret ayında ne kazandık, ne kadar kar ettik bilinmez. Bu mübarek günleri hakkıyla eda edebildiysek, edebiliyorsak ne mutlu bizlere. İnşaallah Rabbimizin rızasına uygun, emir ve yasakları dahilinde hareket etmişizdir.

Elbette Ramazan-ı Şerif’te gösterdiğimiz hassasiyeti yaşadığımız her gün için göstermeliyiz. Nefislerimize hakim olmak, Allah’a kulluk vazifemizi yerine getirirken sosyal hayatta insanlara karşı davranışlarımızda da her zaman daha dikkatli ve edep dahilinde hareket etmek; tuttuğumuz orucun, kıldığımız namazın, verdiğimiz sadakaların kıymetini yüceltecektir. Mesela insanları kırmasak, onlara karşı ağzımızdan çıkan sert ve gereksiz kelamların birilerinin kalbine dokunup üzüleceğini düşünsek ne güzel olur.

Geçenlerde metroyla bir yere gitmem gerekti. Gün içi olduğu için fazla kalabalık değildi. Bir sonraki durakta bir genç bindi metroya. Sırtında gitarı vardı, belli ki müzikle ilgiliydi. Nitekim birkaç dakika sonra gitarını kılıfından çıkardı; gitarının tellerine elleriyle dokunurken yumuşak bir sesle, ki sesi gerçekten güzeldi, aklımda kaldığı kadarıyla:

“Bir sıcak söz, bir demlik çay
İşte sevmek bu kadar kolay
Bastığımız toprak, gökyüzünde ay
Al tut elimi, bu kadar kolay…”

diye şarkısını söylerken, bir iki genç de ağızlarının içinden şarkıya eşlik etmeye başladılar. Karşımda oturan hanımın kucağındaki 4-5 yaşlarındaki kız çocuğu da gülümseyerek, elleriyle tempo tutuyordu. Sonrasında “Delikanlı! Kes şu tıngırtıyı! Şurada sakince yolumuzu bitirelim!” diyen yaşlı bir erkek sesi duyuldu. Üslubu sert ve kabaydı. Hepimizin kafası sesin geldiği yöne çevrildi, haliyle birden metronun tekerlek sesleri dahi kesilmişçesine derin bir sükunet oldu. Ortalık buz kesmişti. Adam pişkin pişkin “Ha şöyle!” dedi. Gitarı elinden düştü düşecek gibiydi gencin. Yüzü kızardı, “Ben…” dedi, sustu. Tam o sırada küçük kız ve annesi inmek için yerlerinden kalkmışlardı, kız adamın yanından geçerken karşısında durdu, “Sen kötüsün, oradaki abiyi üzdün!” dedi.

Hikaye bu kadar, gelişme ve sonucu herkes kendi kalbince doldurabilir. Ama benim yaşadığım sonucu merak ediyorsanız; adama hak ettiği dersi 6-7 genç, önce küçük kıza alkış ve el sallamalarla sevgi gösterisinde bulunarak destekledi, sonrasında üç dört durak boyunca aynı şarkıyı hep bir ağızdan bangır bangır söylemeleriyle olay devam etti. Ve sessizlik isteyen bey amca(!) usulca kalkıp belki de inmesi gereken durak gelmeden metroyu terk etti.

Şu mübarek günlerde, ki artık son 7-8 gün, bin aydan daha hayırlı bir ecir ve mükâfata haiz olan Kadir gecesini her an yaşıyor olabiliriz.

“Kadir Gecesi’ni, fazîlet ve kudsiyyetine inanarak ve sevâbını yalnız Allah’tan bekleyerek ibâdet ve tâatle geçiren kimsenin -kul hakkı hariç- geçmiş günahları bağışlanır.”
Müslim, Müsâfirîn, 175

Böyle hakikatli bir müjdeye sahip iken bizler hala neden sabırda, dilimizi tutmakta, bir kalbin ağlamasına sebeb olacak hal ve harekette bulunmakta ısrar ediyoruz, hem de kul hakkının Rabbimiz’in huzurunda ne kadar ehemmiyetli olduğunu göz ardı ederek. Oysa tuttuğumuz oruç; nefislerimizi eğitmeli, bize her an, her saniye kul olduğumuzu hatırlatmalı. Şefkati, merhameti, insan gibi insan olmayı öğretmeli. Kısacası hal ve etvarımızla oruç bizi tutmalı. Evet, oruç; nefsimizi, elimizi, ayağımızı, dilimizi, enaniyetimizi tutmalı. Oruç bize insaniyetimizin önemini aç kaldığımız her an hatırlatmalı inşaallah. Yaşadığımız hayat içinde bir adım ötemizin ölüm olup olmadığı malum değil, o halde; “Elini kır, ayağını kır, vur taşlara kafanı kır; ammâ gönül kırma.” diyen Tabduk Emre’ye kulak verelim mi?

Gönüller yapıp yüzleri güldüren, yüreklere umut olan cennet niyetli olanlara selam olsun. Hayırlı iftarlar. Dua ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.