Hümeyra Yıldız Dülek

Hümeyra Yıldız Dülek

Bize Neler Oluyor Allah Aşkına!

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim.

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşcesine,
bu hasret bizim.

- Nazım Hikmet-

Cenab-ı Hakk (cc) kainatın sahibi olduğu gibi, biliyoruz ki zamanın dahi sahibidir. O (cc) neyi nasıl istiyorsa öyle ikram eder biz kullarına. Zor zamanlar yaşarız, daha da zor durumlara düşeriz, hiç altından kalamayacağımızı zannettiğimiz zamanlar olur; işte biz zor hemde çok zor zamanlar yaşıyoruz.

Canımız vatanımız yürekleri yakan çok büyük bir afetin etkisi altında. Maalesef yaralarımız öyle üç günde, beş günde sarılacak, kabuk tutacak gibi değil. Maddi kayıplar bir şekilde yardımlaşarak halledilebilir belki; lakin manevi yaralarımıza yara bandı yeter mi? imkansız… Hele hele çevrede yüzlerce şuursuz, vicdansız söylenti müsveddeleri gezerken. Kimi deprem profesörü oldu başımıza, kimi yağmacı, yalancı balon haber müfettişi.

Bize neler oluyor Allah aşkına?

Bir çoğumuz yaşananları içimize sindirmeye çalışarak çare bulmaya, deva olmaya, maddi manevi yaraları sarmaya çalışırken, böyle bir felaketten menfi fikirler üretip insanların zaten dibe vurmuş psikolojilerini neden daha fazla alt üst etmek istiyor bir kısım zevat?

Bize neler oluyor Allah aşkına? Yas, acı, üzüntü, keder nedir bilmeden, niye koyu bir küfrün, saldırganlığın içindesiniz?

Bize neler oluyor Allah aşkına? Depremde algıyla, yalan dolanla yapılan çalışmaları sekteye uğratıp halkı galeyana getirmeye çalışmak da neyin nesi?

Bize neler oluyor Allah aşkına? Krizi seviyor, kaosa hayran, karmaşayla nefes alıyor, kin ve nefretle beslenip yaşıyor gibisiniz, taş mı kesildiniz?

Bize neler oluyor Allah aşkına? Bu memleket bizim, ölen, acı çeken, kahrından ağıtlar yakan bu insanlar bizim. Yetim, öksüz, sahipsiz, kimsesiz kalan yavrular bizim.

İnsan olmanın fehmine varma zamanı gelmedi mi? Uykudaysanız uyanın Allah aşkına. Bir işin ucundan da siz tutun. Bir olun, birlik olun, tek yürek olun. Şimdi yaralara merhem olma zamanı, kısacası insan olma zamanı.

Uyandırın yüreğinizdeki yardımlaşma duygusunu, iyiliği. Uyandırın yüreğinizdeki insanlığı, kardeşliği. Uyandırın yüreğinizdeki şefkati, merhameti. Uyandırın ki; Bize emanet edilen çocuklarımızı sevgi ve beraberlik hikayeleriyle büyütelim, ümitsizliğe düşüp kararan yüreklerini şefkat güneşiyle aydınlatalım. Ve merhametimizle yaralarımızı birlikte saralım.

“Merhamet edenlere, Cenâb-ı Hakk merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet etsin!”
Tirmizî, Birr, 16
buyuruyor Peygamberimiz (sav)

O halde özümüze dönüp, imanımızla, kalbimizde ki merhametle;

Üstad Necip Fazıl ‘ın duygularıyla hareket edelim inşaallah.

‘’Göklerin merhamet dolu olduğuna inanıyorum.
Bizse nefsimizin beton çatısını tepemize dikmiş, yaşamayı öldürüyoruz.
Merhamet!
Âlem bu temel üzerinde.
Eğer toprağa, tohuma, hatta kire, lekeye merhamet olmasaydı su olur muydu?
Rengi merhamet, sesi merhamet, pırıltılı şırıltılı su.
Ne duruyorsunuz! Sökün su borularını!
Ev ev merhamet şebekesi kurun!
Tepelerinizdeki çatıları da yıkın, göklerle temasa geçin.
O zaman göreceksiniz ki, acı su yollarından kendi kendine tatlı sular akacak ve başları üstünde güneşe yol veren kubbeler yükselecek!’’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum