Hırs hizmet ve gayrete manidir

İsraf hırsı, hırs kanaatsizliği, kanaatsizlik ise çalışma şevkini kırar, daha sonra insanda şükür yerine şikâyetler başlar. İsraf ile kazancı kendisine yetmeyen insan bu sefer harama yönelir. Ardından izzetini ve haysiyetini kaybeder. Hırs ile hareket eden zararla kalkar. Bunun yanı sıra kolaylıklardan mahrum kalır, milletin gözünde küçük düşer. Sonuçta amalinde muvaffak olamaz. Ayrıca hırs ihlası kıracağından uhrevi amellerinin neticesinden mahrum olmuş olur. Tabi ki burada hırs ile gayreti birbiriyle karıştırmamak gerekir, gayret; meşru bir işte azimle ve sabırla çalışmak ve neticesini Allah’tan beklemektir. Hırs ise sabırsızlık ve helal haram demeden bir takım isteklerine gayri-meşru yollardan elde etmeye çalışmaktır. Risale-i Nur Külliyatı bizlere bu konuda şaşmaz ölçü ve prensipler vererek hırs ve israftan kaçınmamızı tavsiye eder:

İsraf, hırsı intaç eder. Hırs, üç neticeyi verir.

BİRİNCİSİ: Kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise sa’ye, çalışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekva ettirir; meşru helal az malı terk edip; gayr-i meşru, külfetsiz bir malı arar ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder.
İKİNCİSİ: Haybet ve hasarettir. Maksudunu kaçırmak ve istiskale maruz kalıp, teshilat ve muavenetten mahrum kalmak; hatta "Hırs, hasaret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir" olan darbı mesele masadak olur. Hırs ve kanaatin tesiratı, zihayat aleminde gayet geniş bir düstur ile cereyan ediyor. Ezcümle, rızka muhtaç ağaçların fıtri kanaatleri, onların rızkını onlara koşturduğu gibi, hayvanatın hırs ile meşakkat ve noksaniyet içinde rızka koşmaları, hırsın büyük zararını ve kanaatin azim menfaatini gösterir.
ÜÇÜNCÜSÜ: Hırs, ihlası kırar, amel-i uhreviyeyi zedeler. Çünkü bir ehl-i takvanın hırsı varsa, teveccüh-ü nası ister. Teveccüh-ü nası müraat eden, ilhas-ı tammı bulamaz. Elhasıl, kanaatsizliği intaç eder. Kanaatsizlik ise, çalışmanın şevkini kırar, tembelliğe atar, hayatından şekva kapısını açar, mütemadiyen şekva ettirir. İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gözünü hükümet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan "sanat, ticaret, ziraat" tenakus eder. O millet de tedenni edip sukut eder. Fakir düşer. [1]

1. Ey nefsim! Yetmiş üç sene, yüzde doksan adamdan ziyade zevklerden hisseni almışsın. Daha hakkın kalmadı.
2. Sen, ani ve fani zevklerin bekasını arıyorsun; onun için, onun zevaliyle ağlamaya başlıyorsun. Kör hissiyatınla bu yanlışının tam tokadını yersin. Bir dakika gülmeye bedel, on saat ağlıyorsun.
3. Senin başına gelen zulümler ve musibetlerin altında kaderin adaleti var. İnsanlar, senin yapmadığın bir işle sana zulüm ediyorlar; fakat kader senin gizli hatalarına binaen, o musibet eliyle seni hem terbiye, hem hatana keffaret ediyor.
4. Hem, yüzer tecrübenle, ey sabırsız nefsim, kati kanaatin gelmiş ki, zahiri musibetler altında ve neticesinde, inayet-i ilahiyenin çok tatlı neticeleri var. Hem, feleğin çarkını çeviren kanun-u İlâhî, senin hatırın için -o pek geniş kanun-u kaderi- değiştirilmez.
5. Kadere iman eden kederden emin olur kutsi düsturunu kendine rehber et; hevesli akılsız çocuklar gibi, muvakkat, ehemmiyetsiz lezzetlerin peşinde koşma. Düşün ki, fani zevkler sana manevi elemler, teessüfler bırakıyor; sıkıntılar, elemler ise, bilakis manevi lezzetler ve uhrevi sevaplar veriyor. Sen divane olmazsan, muvakkat lezzeti yalnız şükür için arayabilirsin. Zaten lezzetler şükür için verilmiş. [2]


[1] : Lem’alar
[2] : Emirdağ Lahikası

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.