Elif Akçan
Her Şeyden Evvel Bize Lazım Olan Nedir?
Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!(1) ayeti kerimesinden dolayı Efendimiz (s.a.v): “Hud Suresi beni ihtiyarlattı” buyurmuşlardır. Buradan da anlaşılacağı üzere doğru olmak, dosdoğru olmak gerçekten de hem çok ehemmiyetli hem de çok zor bir davranıştır. Çalkantılı bir hayatın içerisinde bu denli bir davranışı omuzlamak olabildiğince müşkül bir hâl almaktadır. Bir yandan nefsin hevâ ve hevesleri bir yandan dünyanın cezbedici zevkleri öbür yandan da seni kıskacına alan çevrenin söylemleri ve daha neler neler...
Dört bir yanımızı düşmanlar sarmış bir vaziyetteyiz. Çoğumuz ne yazık ki bu düşmanlara teslim olmuş bir şekilde yaşamını devam ettiriyor. Yaşamının tamamına yakını dalavere ile sürüp gidiyor. Kulaklarını artık her şeye kapatmış ve kulaklığını takmış cazibedar fitneler serisinin en can alıcı noktasını dinliyor. “Beyaz Yalan”(!)
Ve böylece yalanı hayatımızda meşru hale getirip çok masummuş gibi kılıflar giydirip ve renkli isimler verdik. Oysa hayat apartmanımızın temelini yıkmışız da haberimiz yokmuş. Çünkü bir şeye meyletmek , hele hele meşru hale getirmek kendi sözlüğümüzde, Allah muhafaza onun iyi bir eylemmiş gibi algılamamıza ve zamanla bunu kabul edip hayatımızda en baş köşeye oturtmamıza sebebiyet verir. Bu önce kendimizi kandırmamızla başlar ve daha sonra etrafımızdaki herkese sirayet eder.
İşte bu yüzden ne yazık ki biz dosdoğru yaşayamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki yaptığımız her şey gösteriş, riyakârlık, yalan, boş yere yemin etme, ayaküstü kırk takla atma ve bunların beraberinde getirmiş olduğu his iptaline uğramış tavırlar...
En başta İMAN zedenlenmiş, ardından merhametsizliği doğurmuş. Hâlbuki Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıydı. Ruhuydu, ab-ı hayatıydı, en başta varolma gayemizin temel mayasıydı. Ne oldu bize sahi!?
Doğruluk ve doğru yaşayış yoksa hayat ağacımızda, o zaman köklerimiz çürümüş ve toprağımız kurumuş bir kıvama gelmişizdir. Vereceğimiz meyveler de ancak YALAN dan ibaret olur. Ve bu meyveler başta bizi sonra aileyi, çevreyi, toplumu silsile hâlinde zehirler. Sonra gençlik niye bu hâlde diye yakınıp dururuz. Ortada sorun varsa başta sorunun kaynağına inmemiz lazım ki olaya müdahale edildiğinde sağlam tezler veya antitezler sunabilelim. Bunun da tek çözümü birey başta kendini doğrultmalı. Önce kendine yararlı bir birey olmalı. Bu tabi faydacılık veyahut bencillik olarak anlaşılmasın. Bu bireyin manevi olarak ruhunu doyurması noktasında ele alınmalı. Bu da ancak ve ancak İslamiyet dairesi içerisinde Allah’ın koymuş olduğu kanunlara riayet ederek ciddiyetle ve teenni ile hareket etmesiyle filizlenecektir.
Eğer biz doğru İslamiyet’i ve İslamiyet’e layık doğruluğu hayatımızın odak noktası yapmazsak vay halimize... Çünkü başta bizler SIDKı vücudumuza emzirmeden başkalarının doğru davranış sergilemesini bekleyemeyiz. ‘Doğru olanlar’ ve ‘doğru yaşayanlar’ ancak Allah’ın söylemiş olduğu istikamet üzeredirler. En başta dosdoğru yaşayan bir peygamberin ümmeti olduğumuz için yalandan haya etmeliyiz. Ve Allah’ın bizi güzel ahlak üzere yarattığı fıtratımıza rücu etmeliyiz. Çünkü içinde bulunduğumuz vaziyet azalarımıza da eziyet ediyor ve âdeta boğazımızı sıkıyor. Üstadımızın beyan etmiş olduğu:
Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?
C- Doğruluk.
S- Daha?
C- Yalan söylememek.
S- Sonra?
C- Sıdk, sadakat, ihlas, sebat, tesanüddür.
S- Neden?
C- Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır. (2)
İbaresi doğruluğun neden hayatımızın merkezinde olması gerektiğini bize beyan etmektedir. Bu ifadeye dayanarak eğer doğruluğun kalbimizde yeşermesini istiyorsak kalbimizi küfür tohumları olan yalandan, riyadan, tasannudan arındırmalıyız. Yılandan, akrepten çekindiğimiz gibi bu kötü hasletlerden uzak durmalıyız. Aksi halde ne sözümüzün tesiri ne de davranışlarımızın hakikati kalır. Çünkü yalan kalbe girse doğruluk kalpten çıkar. İki zıt haslet aynı yerde barınmaz. Birinin doğumu diğerinin ölümüne sebebiyet verir. İslamiyet de büsbütün doğruluk dini olması hasebiyle doğruluk üzere yaşamalıyız. Ve yaşatmalıyız. Bunu en başta dediğim gibi kendimizden başlayarak yapmalıyız daha sonra eğitimin yuvası olan okullarda örnek şahsiyetler olarak çocuklarımıza da sirayet etmesini sağlamalıyız. Bu noktada biz eğitimcilere çok fazla sorumluluk İnşallah doğruluğu hayatımızın temel esası yapıp hakkıyla yaşayanlardan oluruz. Vesselam...
Dipnotlar:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.