Editör
Başlarken…
Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra dünyada kan ve gözyaşı hiç eksik olmadı. Güçlü olanın zayıfı ezip geçtiği, ezip geçerken de arkasında bıraktığı yetimlerin, dulların, çocukların başlarına nelerin geldiğini umursamadığı bir dünyada yaşıyoruz. Askeri olarak durum böyle olduğu gibi siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan da durum bundan farklı değil.
Bediüzzaman’dan ödünç alarak söyleyecek olursak, “hakkın kuvvette olduğunu” söyleyen, kabul eden ve tatbik eden bir istilacı, yok edici ve sömürgeci anlayışın paletleri altında insanlık eziliyor, yok ediliyor. Güçlünün haklı görüldüğü bir dünya, bir ülke, bir toplum yaşanası bir yer olamaz. Çünkü bu dinsiz ideolojinin prensibinin uygulandığı yerlerde toplumsal huzursuzluk hakim olur. Başkasını yutmakla beslenmeyi ve büyümeyi esas alan bu düşüncelerin meydana getirdiği bireysel, ailevi ve toplumsal travmalar, trajediler bu huzursuzluğun, bu mutsuzluğun yıkıcı kaynağını oluşturmaktadır.
Savaşların zorladığı göç ve iltica ile mülteci olanlara yapılan dinî ve ırksal ayrımlar, bunları yapanların alınlarında kapkara bir leke olarak dururken, mültecilerin bir çok ülkede fırsatı ganimet bilen vicdansızların elinde oyuncak olmaları, istismara uğramaları da dünyanın bir kesimde sevgi ve kardeşliğin, tek bir kelimeyle insanlığın can çekişmeye başladığını göstermektedir. Diğer taraftan dünyanın yaşadığı ekonomik kriz ve bunun bizim ülkemizdeki yansımaları da, ekonomik olarak güçlü olan, büyük sermaye sahiplerinin vatandaşların durumlarını hiçe sayarak sadece kendi keselerini şişirmeyi düşündüklerini göstermektedir. Fahiş fiyat artışlarını yapan büyük sermayedarların İslamlıktan ve insanlıktan bîhaber olduklarını görmemek için kör olmak gerekir.
Bir başka açıdan bakacak ve üzülerek söyleyecek olursak, ülkemizde kadına yapılan şiddet artış göstermekte, çeşitli problemler yaşayan insanların bazıları çözümü ölmekte ve öldürmekte bulmaktadır. Genel olarak baktığımızda siyasetin ve bazı siyasetçilerin kullandığı kin ve nefret söylemleri de insanların farklı görüşlere ve düşüncelere müsamaha ile bakmalarını zorlaştırmaktadır.
15 Temmuz Hain darbe girişimi sonrası durumu istismar eden bazı kendini bilmezlerin islamî cemaat ve grupları FETÖ ile aynı kefeye koyma gayretleri ve cemaat kavramının bu talihsiz olayla iyice yozlaştırılması, toplumumuzun temel dinamikleri olan gönüllü kuruluşlara ve islami gruplara karşı olumsuz tavırları körüklemiştir.
Gerek dünyadaki savaş ve savaşların açtığı kargaşalar, gerek ülkemizdeki ekonomik krizi fırsata çevirmek isteyenlerin vicdansız tavırları, gerekse de şiddet olayları, intiharlar ve öldürme ve yaralamalar dünyamızda muhabbet, şefkat, merhamet ve kardeşlik gibi insanları birbirine bağlayan, kin ve düşmanlığı ortadan kaldıracak olan duyguların gittikçe azaldığını, hatta yok olmaya yüz tuttuğunu göstermektedir.
İşte Muhabbet Platformunun yayın aracı olan Muhabbet Medya böyle bir ortamda ülkemizde ve dünyada kendisine bir yer açmaktadır. Muhabbet medya toplumda sevgi, kardeşlik, şefkat ve merhamet gibi insanları birbirine bağlayacak duygu ve fikirlerin yayılması için çaba göstermeyi hedeflemektedir. Biz dünyada ve ülkemizde kin, düşmanlık ve nefret dilinin değil, sevgi, kardeşlik ve merhamet dilinin hakim olmasını istiyoruz. Asrımızın büyük alimlerinden olan Bediüzzaman Said Nursi’nin ifade ettiği gibi, “Biz muhabbet fedaileriyiz. Husumete vaktimiz yok” prensibini esas alıyoruz.
Sevgi ve kardeşliği esas alan yüce dinimiz İslamın toplumun en temel dinamiği olduğuna inandığımız için, yapacağımız yazılı, sözlü ve görsel yayınlarda birinci hedefimiz bu dinamiğin muhafaza edilmesi ve yayılması olacaktır. Bediüzzaman’ın Asay- ı Musa isimli eserindeki 4. Meselede zikredilen ilkeler, bizim için Kur’an ve sünnetin ölçülerini yansıtan bir pusula olacaktır. Orada Said Nursi Şöyle demektedir:
“Ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi her insanın kalp ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre- i arz ve nev- i beşer dairesinden tut tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede her bir insanın bir nevi vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat, ara sıra vazife bulunabilir. Bu kıyas ile küçüklük ve büyüklük makûsen mütenasip vazifeler bulunabilir. ”
Buna göre birinci önceliğimiz bizi dünya ve ahiret saadetine eriştirecek olan bizim de içinde bulunduğumuz toplum fertlerimizin, bilhassa da gençlerimizin imanını kurtarmak, taklitten tahkike çıkarmak, o imanı şüphelerden koruyup muhafaza etmektir. Her türlü yayınlarımızın birinci ve en önemli gayesi imanla ilgili konular olacaktır. İman temel olmakla birlikte imanın gerektiği ibadet ve güzel ahlak gibi hususlar da önceliklerimiz arasında yerini alacaktır.
İkinci olarak aile toplumun temel taşıdır. Batıda aile mefhumu gittikçe önemini kaybetmektedir. Ne yazık ki ülkemizde de son yıllarda ailenin büyük bir erozyona uğradığını görüyoruz. Gerek bazı sözlü ve görüntülü medya, gerekse sosyal medya unsurları sahip olduğumuz aile değerlerini korumaya değil yıkmaya çalışmaktadır. Muhabbet medya var gücüyle aileyi korumaya çaba gösterecektir. Bu konuda aileyi aile olarak geliştirici yayınlara ön plana çıkaracak, aileyi hedef alan anlayışları deşifre edecek ve ülkemizin idarecilerine bu konuda neler yapılması gerektiği hususlarında önerilerde olacaktır.
Üçüncü olarak bizim istikbalimizin teminatı gençlerimiz ve çocuklarımızdır. Çocuklarımızı ne kadar kendi dinî ve millî değerlerimizle yetiştirirsek, onları ne kadar internet bağımlısı olmaktan kurtarırsak, onlarla ne kadar çok ilgilenirsek o kadar istikbalimize umutla bakabiliriz. Bu yüzden kısa, orta ve uzun vadeli her türlü yayınlarımızda çocuklarımıza olumlu alternatifler sunmayı amaç edinmekteyiz.
Diğer taraftan Muhabbet Medya siyasî bir amaç, siyasî bir tarafgirlik ve propaganda gayesiyle çıkmamaktadır. Her konuda olduğu gibi siyasette de Bediüzzaman’ın prensiplerini koyduğu “muktesit” mesleği rehber edineceğiz. Bu meslek orta yol mesleğidir. Bütün yayınlarımızda Kur’an ve sünnetin belirlediği orta yol üzere olmayı, “hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez” prensibine göre hakkın hatırını her türlü hatırın üzerinde tutmayı, müspet hareket etmeyi hedeflemekteyiz.
Geniş dairede insanlık kardeşliğini, dar dairede islam kardeşliğini, iman kardeşliğini en önemli önceliklerimiz arasında sayıyoruz. Bu açıdan cemaat ve gönüllü kuruluşları kardeş kuruluşlar olarak görmekteyiz. Amacımız kusur aramak ve ihtilafları körüklemek değil, kusurları tamir etmek ve ittifaka zemin hazırlamaktır.
Kısaca söylemek gerekirse biz Muhabbet Grubu olarak Kur’an, Sünnet ve bu ikisini referans alan Risale- i Nur prensipleri çerçevesinde ferdî, ailevî, toplumsal huzur ve mutluluğun sağlanmasına, kin, nefret, şiddet, düşmanlık yerine, sevgi, saygı, şefkat merhamet ve kardeşliğin oluşmasına, bütün yayınlarımızla önemli katkılar sunmayı amaçlıyoruz.
Himmetimiz milletimiz ve toplumumuzdur. Bediüzzaman’ın da dile getirdiği gibi, “kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.” Yüce Rabbimizin bu niyet ve gayemizde bizlere tevfiki ile refik olmasını diliyoruz. Muhabbetle kalınız.
Muhabbet Medya
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.