Fil mi Güçlü, İman mı? Zıtlıkların Diliyle Fil Vakası

Tarih bazen gücün değil, teslimiyetin kazandığı anları anlatır.

Hz. İbrahim’in Allah için inşa ettiği mâbed, yüzyıllardır insanların ibadet ettiği mukaddes bir yapı olarak varlığını sürdürmektedir.

Gece ve gündüz zıtlığını bir düşünelim. Birbirlerinin karşıtı olmalarına rağmen her birinin ayrı bir görevi, ayrı bir hikmeti vardır. İşte bu zıtlık üzerinden baktığımızda karşımıza Hz. İbrahim ve Ebrehe çıkar. Bir tarafta teslimiyetin ve imanın sembolü, diğer tarafta güce, menfaate ve kibre yaslanan bir anlayış…

Ebrehe, Yemen’deki ekonomik düzeni güçlendirmek adına Kâbe’nin ortadan kalkması gerektiğini düşünmüş ve bunun için büyük bir ordu hazırlamıştı. Hz. İbrahim’in oğluyla birlikte inşa ettiği bu mukaddes yapıyı yıkmak için fil ordularıyla yola çıktı. Onun amacı yalnızca bir mabedi yıkmak değildi; insanların yönünü, inancını ve kalplerini değiştirmek istiyordu. Kâbe’ye yönelen insanların, kendi ilahlarına yönelmesini arzuluyordu.

Bunu nasıl başarabilirdi? Elbette güçle.

İşte bir zıtlık daha: Güç ve zayıflık arasındaki büyük kaos.

Ebrehe gerçekten sadece bir mâbedi yıkmak için mi bu orduyu getirmişti? Hiç sanmıyorum. İnsanların karşı koyacağını öngörerek, adeta dönemin “tanklarını” yanına almıştı. Ancak ilk karşılaştığı manzara, beklediği gibi olmadı.

Ebrehe, Kureyş liderine bir elçi göndererek şöyle dedi:

“Ben sizinle savaşmak için değil, şu mâbedi yıkmak için geldim. Eğer bana karşı koymazsanız, kan dökmem.”

Bunun üzerine Kureyş’in reisi, Efendimizin (sav) dedesi Abdülmuttalib, iman dolu şu cevabı verdi:

“Biz seninle savaşmak istemiyoruz. Zaten buna gücümüz de yetmez. Bu mâbed Allah’ın evidir. Onu koruyacak olan da Allah’tır.”

Bu konuşmalar sürerken Ebrehe’nin askerleri, Abdülmuttalib’e ait iki yüz deveyi almıştı. Abdülmuttalib, Ebrehe’nin huzuruna çıkıp develerini isteyince Ebrehe alaycı bir şekilde şöyle dedi:

“Ben senin ve atalarının tapınağını yıkmaya gelmişken, sen ondan söz etmiyorsun da develerinden bahsediyorsun.”

Abdülmuttalib’in cevabı ise imanın ne demek olduğunu tek cümlede anlatıyordu:

“Ben develerimin sahibiyim. Kâbe’nin de bir sahibi vardır. O, elbette onu koruyacaktır.”

Bu sözler, derin bir teslimiyetin ve sarsılmaz bir imanın en güçlü ifadesiydi.

Fil Vakası, Peygamber Efendimizin (sav) doğumundan yaklaşık elli gün önce meydana gelmiştir. Müşrik bir toplum yapısına sahip olmasına rağmen Mekke, Allah Resûlü’nün dünyaya teşrifine zemin hazırlanan mukaddes bir mekândı. Yüce Allah, bu büyük doğumdan hemen önce, Kâbe’ye yönelen zulmü durdurmuş; kuş sürüleri aracılığıyla fil ordusunu darmadağın etmiştir. Bu hadise, yalnızca bir ordunun helâkı değil; aynı zamanda Allah’ın, son peygamberin gelişi öncesinde Beytullah’ı ve bulunduğu coğrafyayı ilahi koruma altına aldığının açık bir göstergesidir.

Ebrehe, beklediği tepkiyi alamamıştı. Oysa fillerden oluşan devasa bir ordu hazırlamıştı. Ancak onun bu kibri karşısında, inkâr edenler için aklın sınırlarını zorlayan; inananlar için ise apaçık bir mucize olan bu olay, Kur’an-ı Kerim’de Fil Suresi ile ebedîleştirilmiştir.

Kocaman filler karşısında, küçücük kuş sürülerinin zaferi bugün hâlâ konuşulan bir hakikattir. Kimi çevrelerce bu olay İslam için bir çelişki olarak görülse de, tam da bu noktada zıtlıkların dili devreye girer.

Alemleri yaratan Rabbimiz, bu mucizevi olayı anlatırken sûrenin adını “Ebabil” değil, “Fil” olarak belirlemiştir. Çünkü fil, Ebrehe’nin gücünü ve kibirle kurduğu düzeni temsil ederken; kuş sürüleri, ilahi kudretin küçücük vesilelerle bile her şeyi alt edebileceğini göstermektedir. Belki de bu, ilahi gücün kendini ispat etmeye bile ihtiyaç duymadığının en zarif anlatımıdır.

Bugün bu zıtlıklar âlemine baktığımızda şunu görürüz:

Bir yerde İbrahim’ler varken, bir yerde Ebrehe’ler vardır.

Bir yerde zulüm varken, bir yerde o zulmü durduran iman vardır.

Ve en önemlisi; kocaman orduların, Allah’ın izni olmadan tek bir adım dahi atamayacağının en büyük delili vardır.

Çünkü iman, sayıyla değil; sahibini tanıyan bir kalple galip gelir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve TAMAMI BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.