Atilla Yargıcı

Atilla Yargıcı

Pınar Sabancı ve Gerçek Mutluluk

Sabancı Ailesi Türkiye’nin en zengin ailelerinden birisi. O ailenin gelini bir programda şöyle demiş:

Şimdi görüyoruz, ben de çok iç içeyim. Zengin insanlar çok mu mutlu? İnanın, genel olarak mutsuzlar. Bir hedef yok. Sadece tüketme üzerine kurulu bir hayat. Sürekli harcayarak, tüketerek, gösteriş yaparak mutlu olunmuyor. Tam tersine daha çok tüketmek zorunda kalıyorsunuz. Sonuç; markalara köle olmuş, sürekli tüketen, aynı estetikli suratlara sahip bir sürü mutsuz insan..."

Hem ultra zengin hem de psikoloji uzmanlık alanında yüksek lisansını Oxford Üniversitesi'nde tamamlayarak Klinik Psikolog ünvanına sahip biri olan Pınar Sabancı tam da kitabın ortasından konuşmuş.

Mutluluk zenginlikle ilgili değil. Fakirlikle de ilgili değil. Mutluluk başka bir şey. Sabancı mutsuzluğun sebeplerini sıralamış. Birincisi hedef yok. Yani amaçsız ve gayesiz yaşıyor çoğu insan. Amaç zengin olup lüks içinde yaşamaksa, buna ulaşılınca, insanın uğrunda çaba sarf edeceği bir amacı kalmıyor. Bir de zengin olmanın sınırı yok. İnsanın hırs duygusunu bunun için kullanırsa, ölene kadar gerçek bir yoksulluk ve mutsuzluk içinde yaşar, ultra zengin bile olsa.

İkincisi sadece tüketime dayalı bir hayat. Bu da son yüzyılın ortaya çıkardığı “tüketici insan” tipini yansıtıyor. Bu tüketim çılgınlığı sürekli harcamaya itiyor insanı. Neyi niçin aldığını dahi bilmiyor kişi artık. Ama alıyor. Gösteriş için alıyor. Giydiği kıyafet, taktığı saat vs. sırf gösteriş için. Yani amaç gösteriş için ultra lüks tüketim yapmak. Sürekli tüketmek belki geçici bir haz verebilir. Ama insanı mutlu etmez. İnsanın amacı geçici haz peşinde koşmak olamaz. Çünkü adı üstünde “geçici”.

Antik Yunandan günümüze ulaşan hedonist bakış açısı, insanları anlık hazların peşinde koşturmaya devam ediyor. Sonuçta insan tüketimin, marka tüketiminin kölesi oluyor. Tüketim peşinde koşan insan nasıl mutlu olabilir?

Halbuki bu tüketim toplumu sanayinin gelişmesiyle birlikte kapitalist sistemin bir tuzağı. Sermaye sahipleri daha çok kazansın diye insana zaruri olmayan şeyleri zaruri imiş gibi gösteriyor, reklamlarla eşyaları, arabayı, evi, giysileri, ev mobilyalarını vs. eskimeden atıp yeniyi almaya teşvik ediyor. Sonuçta haz peşinde koşmak, estetik yaptırmak, ultra lüks tüketim yapmak insanı zahiren mutlu gibi gösterebilir. Ama gerçekte mutsuzluğun dibine doğru çeker. Çünkü amaç yok. Said Nursi’nin ifadesiyle Gaye-i hayal yok.

Yani bir hedefi, amacı olmayınca zihni sadece kendisi üzerinde yoğunlaşır insanın. İnsan zihni şöyle düşünür: “ Nasıl daha güzel, daha yakışıklı, daha genç görünebilirim. Nasıl insanlar arasında dikkat çekici olabilirim. Nasıl diğer insanlardan maddi olarak üstün gözükebilirim.”

Maddi hedefler geçicidir. Mutlaka dünyevi hedefleri de olmalı insanın. Ancak tek amaç bu olursa dünyanın en mutsuz insanı olur kişi. Çünkü Alak suresi 7. ayette bildirildiği gibi zenginleştiğini zanneden insan azgınlaşır. Bir şeye ihtiyacı olmadığını zanneder. Azgınlaşması zulümle olur, haksızlıkla olur, hak yemekle olur, maddi ve manevi zarar vermekle olur, insanlara yardım etmemekle, çalıştırdığı insanları açlığa mahkum etmekle olur. Azgınlaşması nefsine zulmetmekle olur. Nefsine zulmetmek de Allah’ı tanımayarak günahları çekinmeden işlemekle olur.

Asıl mutluluk, insanın yaratılış amacını bilip ona göre çalışmasıyla mümkündür. Allah’ın insanı iman, ibadet ve ahlak için yarattığını bilen bir kimse imanını kuvvetlendirmeyi, Allah’a kulluk yapmayı ve güzel ahlak sahibi olmayı gaye edinir.

Sadece bununla da yetinmez, fedakar ve şefkatli olarak diğer insanların asıl amaçlarına ulaşması için çabalar. Budur insanı mutlu edecek. Hem de insan bu üç hususa dikkat ettiği zaman hem dünyada hem de ahirette mutlu olur. Doymak bilmeyen maddi hırslar ve sürekli lüks tüketim peşinde koşmaz. Fazla parası varsa gönüllü hizmetlerde bulunur, fakir ve yoksulları doyurur, onlara iş imkanı sağlar, evlendirir, ev sahibi yapar. İşte o zaman insanın mutluluğu daim olur.

Bir başka ifadeyle Allah’ın kulu ve kölesi olan kimse, nefsinin, haz peşinde koşmanın ve lüks tüketimin kölesi olmaktan kurtulur, özgürleşir. Böyle bir insanda gerçek bir Allah sevgisi ve ona bağlı insan sevgisi olur. Ümit olur insanda, yaşama ümidi. Ve bir görevi olur insanın, ölene kadar devam edecek olan bir görevi. İnsanlara şefkat edip acımanın bir ibadet olduğu bilinciyle yaşar insan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve TAMAMI BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.