İsveç ve başka ülkelerde Kur’an-ı yırtıp yakan insanlar “ifade özgürlüğü” çerçevesinde bu eylemleri yapıyorlarmış ve sözüm ona Avrupa ülkeleri de bu özgürlükleri kısıtlamıyormuş.

Sevsinler sizin özgürlük anlayışınızı. Adam devletin izni çerçevesinde Kuran’ı yakıyor. Bu ifade özgürlüğü oluyor ha. En son din olan İslam’ın kutsal kitabını yakmak nasıl ifade özgürlüğü oluyor? İfade özgürlüğü bir insanın çıkıp da “ben Kuran’ı kabul etmiyorum” demesidir. Kabul etmeyebilir. Kendi görüşünü söyleyebilir. Ama bizim dinimizin kutsal kitabını yakmak, ifade özgürlüğü değil, düpedüz dinimize ve Müslümanlara bir hakarettir ve saygısızlıktır.

Avrupa medenî olarak kabul edilir. ama görüyoruz ki, başka dinlere ve kültürlere, onların kutsal kitaplarına saygı göstermeyi bile bilmeyen görünüşte medenî, aslında “denî” yani alçalmış bir çok insan kılıklı anarşist ruhlu kimselerin yaşadığı bir yerdir Avrupa. Zaten Müslümanlara, camilere yapılan saldırılar da gittikçe artmaktadır bu ülkelerde. Demek ki, bu insanların kendilerinden başka kimseye tahammülleri yoktur. İslam’ın gittikçe yayılmasından da son derece rahatsız oldukları anlaşılmaktadır.

Zaten bir çoğu Avrupa’dan çıkan müsteşrikler (oryantalistler, doğubilimciler), Avrupalıların İslam’a olan ilgisini azaltmak için Kur’an’ın –haşa- Hz. Muhammed’in sözü olduğunu iddia edip bu konuda kitaplar yazarak Kur’an’a en büyük hakareti yapagelmişlerdir.

Avrupalılar Kur’an’a böyle korkunç saygısızlıklar yaparken, bir Müslüman ise başka hiçbir dininin kutsal kitabına saygısızlık yapmaz, yapmamıştır. Din adamlarına hakaret etmez. Kutsal mekanlarını yakıp yıkmaz. Müslümanları terörist gibi göstermek isteyenler de hakikî Müslümanlar değil, Müslüman maskesi takmış batılılardır. İslamı bir terör dini gibi göstermek, böyle bir algı oluşturmak için “İslam” adıyla terörist gruplar kurduran da kendileridir. DEAŞ’ın saflarında savaşan yüzlerce Avrupalı olduğu bilinmektedir.

Avrupa medeniyeti pozitif felsefe üzerine kurulmuştur. Yani inanç bakımından dinsizlik üzerine kurulmuştur. Bu yüzden başkalarının hak ve hukukuna riayet etmek, başka din mensuplarına saygı göstermek yoktur kitaplarında. Kuvvetli olanın haklı olduğunu kabul eden bu zihniyet, zayıf gördüğü kişileri, kültürleri ve ülkeleri aşağılamayı, onlara hakaret etmeyi bir marifet zannederler.

Batının özgürlük anlayışı sözd başkasına zarar vermeyen her fiil ve davranışın serbest olduğu fikrine dayanır. Bu anlayışa göre bile hareket edilse, Batılıların hiçbir insana, hiçbir ülkeye, hiçbir dine zarar vermemeleri gerekir. Ne yazık ki, Batı medeniyeti kan, gözyaşı ve başka ülkelerin zenginliklerini gasp ve kölelik üzerine kurulmuştur. İki dünya savaşında akıtılan kanlar, son yıllarda Müslümanlar ülkelere yapılan saldırılar bu özgürlük anlayışının sadece lafta kaldığını göstermektedir.

Ama İslamın özgürlük anlayışını Said Nursi’den ödünç alarak söyleyecek olursak şudur:

“Özgürlük insanın kendisine de başkasına da zarar vermemesidir.” Bu yüzden insanın kendisine zarar verici davranışlardan sakınması gerekir. Kendini bilen bir Müslüman kendine zarar verici davranışlardan uzak kalır, kalmalıdır.

Diğer taraftan Müslümanlar başka din mensuplarına ve kutsal saydıkları kitaplarına da saygılı olurlar ve saygılı olmuşlardır da. Bugüne kadar bir Müslümanın ne İncil’i ne de Tevrat’ı yaktığı, yırttığı görülmüştür. Kilise ve havralara da saldırılar yapılmamıştır Müslümanlar tarafından. Hiçbir ülkeyi köleleştirmemişlerdir. Tam aksine tarih boyunca zulümlerden kaçan Yahudiler gibi başka din mensuplarına kucak açmışlar, onları himaye etmişlerdir.

Bu yüzden bir Müslümanın kendisi olması, kendi değerlerine sahip çıkması ve o değerlere göre bir dünya görüşü ve davranış evreni oluşturması gerekir. Unutulmamalıdır ki, hadislerde bildirildiği gibi Müslüman elinden ve dilinden başkalarının zarar görmediği bir kimsedir.