Atilla Yargıcı
“Kendine İyi Bak” mı, “Kendine Şefkatli Davran” mı?
Belediye otobüsünde şehir içi yolculuk yaparken hastane durağında yaşlıca bir adam bindi. Soluk soluğa idi. Selam verdi yanıma oturdu. Adam sigara kokuyordu. Şişmanca idi. Ama yüzündeki canlılık neredeyse kaybolmak üzereydi. Selamını aldım ve merhabalaştık.
“Hayırdır nereden geliyorsun, yorgun gibisin” diye sordum. Hızlı hızlı bir iki nefes aldıktan sonra cansız bir sesle, “Şu hastane işleri. Bir aşağı bir yukarı. Adamı yoruyor bayağı” diye cevap verdi. “Geçmiş olsun, niçin hastaneye gittin, Neyin var? “ diye sorunca, şöyle bir yüzüme baktı ve “neyim yok ki” dedi. “şekerim, var tansiyonum var, kalbim var, bypass geçirdim” dedi. Zaten benzinin soluk ve sarı olması rahatsız olduğunu gösteriyordu.
Sülalesinde kalp krizi geçirmek genetikmiş. Kalp krizi geçiren akrabaları hep otuzlu yaşlarda ölmüş. Bir tek babası 45 yaşında kalp krizi geçirerek diğerlerine göre daha geç vefat etmiş.
“Ya sen” diye sordum. “Ben” dedi, “otuz yaşımda geçirdim kalp krizimi.” Ama ölmemişti. Öldürmeyen Allah öldürmezdi işte. Herkesin eceli farklıdır. “Ecel insanı korur”, denir. Gerçekten de öyle. Herkesin ölüm vakti farklıdır. Allah dilemedikçe değişmez. Doktorlar bu şiddette kalp krizi geçirip de ölmediğine çok şaşırmışlar. “Nasıl olur, senin yaşamaman gerekirdi” demişler. Her zaman aynı sebepler aynı sonucu vermez. Boğaz köprüsünden atlayıp da ölmeyen insanları biliyoruz.
Allah ona merhamet etmiş, onu yaşatmıştı. Allah bir insanı yaşatmayı murat etmişse, onun da imtihanı devam ediyor demektir. Allah ona merhamet etmişti, fakat o kendisine merhamet etmiyor, kendine acımasız, merhametsiz davranıyordu. Burnuma gelen sigara kokusundan sigara içtiğini, hatta tiryaki olduğunu bile bile yine de sordum: “Sigara içiyor musun?” yüzüme baktı ve “Hem de çocukluktan beri” dedi. “Kalbin de tekliyor buna rağmen içiriyorsun ha” diye üzüldüğümü hissettirdim.
Çok bırakmak istemiş. Ama bırakamamış. Doktora bile gittiğini söyledi. Ama olmamış. İnsanların alışkanlıklarını bırakması zordur. Ama imkansız değildir. Kuvvetli bir irade ile her türlü alışkanlıktan vazgeçilebilir.
Allah kendisini kalp krizinden kurtararak merhamet etmiş, ömür bahşetmişti. Ama o kendisine merhametli davranmıyordu. Vücut ve sağlık nimetinin bir emanet olduğunun farkında değildi. Emekli bir insandı. Hem sağlığı gittikçe bozuluyor, hem de aldığı paranın önemli bir kısmı duman olup gidiyordu.
Otobüsten inerken, “Amca kendine şefkatli davran. Sen kendine şefkatli davranmazsan, başkalarından beklediğin şefkati de göremezsin” dedim. O kendi yoluna gitti, ben de kendi yoluma.
Çünkü peygamberimiz (s.a.v.), “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyuruyordu.
Buradaki merhamet sadece başkasına karşı merhametli olmayı değil, kendimize karşı da merhametli davranmayı ifade eder. önce kendimize merhamet etmeliyiz, sonra başkalarına merhamet etmeliyiz.
Kendimize şefkat etmek, kendimizi tehlikelerden korumak demektir. Sağlımıza dikkat etmek, bize zararlı olan alışkanlıklardan uzak durmak gerekir. Ancak yalnızca maddi tehlikelerden korumaya çalışmak şefkati yanlış kullanmak demektir, eksik kullanmak demektir.
Bu yüzden kendimizi inançsızlıktan, münafıklıktan, şirkten, büyük günahlardan korumakla da kendimize şefkat etmeyi doğru bir şekilde kullanmış oluruz.
Bundan dolayı her gün kendimize “Kendime şefkatli davranmalıyım” telkininde bulunmalıyız. Aynı zamanda diğer kardeşlerimize de “Kendine ve başkalarına merhametli, şefkatli davran” demeyi de alışkanlık haline getirmeliyiz.
Çünkü yüce Allah şefkatte de bencil olmayı bir kenara bırakarak birbirimize şefkati tavsiye etmemiz gerektiğini hatırlatır bize. Beled suresi 17. Ayette Yüce Allah müminlerin bir önemli özelliğinin de birbirlerine sabrı ve şefkati tavsiye etmek olduğunu bildiriyor.
O halde kendimize ve başkasına şefkatli davranmayı hatırlatmak, mümin olmamızın önemi bir yansıması olsa gerek.
“Kendine iyi bak” yerine, “Kendine ve başkalarına şefkatli davran” demek, daha insanca ve daha mümince değil mi sizce de?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.