Atilla Yargıcı

Atilla Yargıcı

Eğer Allah’ı seviyorsanız...

“Kur'an'ın Sevgi Odaklı İnsan Modeli” başlıklı seminerden notların ikinci kısmı...

Daha önce yayınlanan birinci kısım:

S.5. Bunlar Allah’ı sevmenin soyut ifadeleridir. Sadece “Allah’ım seni çok seviyoruz” demek yeterli midir? Yeterli değilse, bizim Allahı sevmemizin tezahürleri nasıl olmalıdır. Çünkü “sevginin tezahür etmesi gerekir.”

Evet sevgi tezahür etmek ister. Tezahür etmeyen sevginin hiç bir anlamı yoktur. İnsanlar arasındaki ilişkide de bu böyledir. Siz çok sevdiğinizi söylediğiniz bir kişiye, sevginizi davranışlarınızla göstermezseniz bunun hiçbir anlamı yoktur. Bizim de Allah’ı sevdiğimizi soyut olarak söylememiz eğer fiili bir yansıması bulunmuyorsa yalancı bir sevgidir. Gerçek bir sevgi doğru tezahürleri, yansımaları olan bir sevgidir. Bunu da en güzel şekilde şu ayette görüyoruz: in küntüm tuhibbunellahe fettebiuni yuhbibkumullah.” De ki. Ey Muhammed eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki. Allah ta sizi sevsin. (Al-i İmran, 3/31)

Bu ayet bizim için çok önemlidir. Haşa Hz. Muhammed’i (s.a.v) devreden çıkarmak isteyen, bize sadece Kuran yeter diyen., hadisler hakkında şüphe meydana getirmeyen isteyen insanlara da çok güzel bir cevaptır. Burada Cenab-ı Hak kendisini sevmenin tezahürünü, Hz. Muhammed’e (s.a.v) uymak olarak gösteriyor. İşte biz buna Hz. Muhammed’in (s.a.v) sünnetine uymak diyoruz. Sünneti onun yolu demektir. Onun farz vacip ve nafile olarak yaptığı her şey onun sünnetidir, yoludur.

Onun yoluna uymaktan başka dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmanın yolu yoktur. Onun namaz kıldığı gibi kılmak, onun oruç tuttuğu gibi oruç tutmak, onun insanlara davrandığı gibi davranmak, onun gibi takvalı olmaya çalışmak. Onun insanı özelliklerinin yanında yüksek manevi şahsiyetini, Allah’a muhatap olma şerefine layık olduğunu hep düşünmek. Unutmayalım ki, Hz. Muhammed’e uymak, Allah’a uymak demektir. Ne olacak, biz Allah resulüne uyduğumuz zaman? Biz, Allah’ı sevdiğimizi fiili olarak, davranışlarımızla göstermiş olacağız. Bu durumda Allah da bizi seveceğini beyan ediyor. Evet Allah bütün yarattığı varlıkları seviyor. Ve insanlar arasında bu konuda ayrım yapmıyor. Ama Onun Habibi Ekremi olan Hz. Muhammed’e uyanları ise farklı bir sevgi ile seveceğini beyan ediyor. Ona tabi olmak, İnsanın yaratılışın amacını gerçekleştirmesi demektir. Yaratılış amacımız Allah’a ibadettir. “ve ma halaktü’l-Cinne ve’l-İnse ille liya’budun” ayeti bunu ifade eder. İbadet Allah’ı tazim, Ona saygı ve mahlukatına şefkat etmek demektir. Razinin ifadesiyle. İşte böyle olan bir insan, “mahbubiyet” makamına yükselen insandır. Yani Allah tarafından sevilen bir insan makamına. Bu onun rızasına ermek, hoşnutluğunu kazanmak demektir. Bir insandan Allah razı olmuşsa, o yeter. O kişi iki dünya saadetine erer bununla.

S. 5.a. Bu konuyla ilgi olarak Allah’ın sevdiği ve sevmediği davranışlar Kur’an’da nasıl ifade edilir?

Kur’anda sadece hub ve vüdd köklerinden gelen 113 ayet vardır. Sevgiyi ifade eden başka birçok ayet de bulunmaktadır. Aslında Kur’an bir açıdan düşünecek olursak sevgi kitabıdır. Kur’an’da bulunan korku ayetleri de hepsi sevgiye sevk eden ayetlerdir. İnsan Allah’tan ve cehennemden korkarsa, Allah sevgisini kazanmak ve cehennemden korunmak için cennete gidecek amelleri yapmak isteyecektir. Bu da insanın Allah’ın seveceği davranışları yapması demektir.

Kur’an’a göre Allah, müttakileri, yani şirkten, küfürden, nifaktan, büyük günahlardan ve şüpheli şeylerden sakınanları, Muhsin olanları, yani iyilik yapan ve işlerini güzel yapan kimseleri; sabırlı olanları, adaletli olanları, tevbe eden ve tevekkül eden insanları seveceğini bildirmektedir. Zalimleri, bozgunculuk yapan müfsitleri, haddi aşanları, israf edenleri, hiyanet edenleri ve kibirli olanları sevmeyeceğini beyan etmektedir.

Şu bir gerçek ki, insan Allah’ın sevgisini kazanmak ve nefretinden uzaklaşmak için burada bildirilen hususlara uyduğu takdirde, İslam toplumlarında düşmanlık diye bir şey kalmaz. Örneğin takvalı olan insan, Rabbine, kendine , ailesine ve topluma karşı sorumluluklarını bilen insandır. Takva sakınmak anlamına gelir. Kendisini şirkten, küfürden, nifaktan, günahların ve şüpheli şeylerden koruyan insan, Allah tarafından sevilen bir insandır. Böyle bir insanı diğer insanların da sevmemesi mümkün değildir.

Muhsin olanlar, yani başta yakınlarından başlayarak başkalarına her anlamda iyilik yapanlar ve yaptıkları işleri düzgün yapanlar Allah tarafından da, insanlar tarafından da sevilen kişilerdir.

Sabırlı olan, öfkesine hakim olan, başkalarına adaletli davranan kimseler de hem Allah hem de diğer insanlardan tarafından sevilirler.

Tövbe edenler de, günahlardan vazgeçen kimselerdir onlar da Allah’ın ve insanların sevgisine mazhar olurlar.

Toplumda takva, ihsan, sabır, adalet ve tevbe ne kadar yaygınlaşırsa, sevgi de o kadar artar ve düşmanlık o nisbette azalır.

Diğer taraftan, zulüm, bozgunculuk, haddi aşmak, israf etmek, hıyanet etmek ve kibirli olmak Allah’ın da insanların da sevmediği özelliklerdir. Mümin Kur’an ile muhatap oldukça Allah’ın sevmediği bu davranışlardan uzak durur. Bunlardan uzak durmak, insanı Allah’ın sevdiği davranışlara sevk eder.

Üçüncü Kısım:

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum