Ahmet Yılmaz
Halay Operasyonu
Makaleyi Dinlemek İçin Tıklayınız |
Türkiye’de hukuk sisteminin geldiği ilginç aşamalara yıllardır şahit oluyoruz ama son hamle gerçekten ‘bu kadarı da olmaz’ dedirterek zirve yaptı:
10 Kasım saat 09.05’te halay çeken iki işçi gözaltına alındı.

Demek ki memlekette artık yeni bir suç tipi doğdu:
“Vakit – Mekân Uyuşmazlığı İçinde Halay Çekme Suçu.”
Kanunlarda yeri yok ama uygulamada var; biz buna “geleneksel Türk hukuk mucizesi” diyelim.
Türkiye’de halay çekmek hiçbir zaman suç olmadı…Ta ki birileri “Bir saniye… bu insanların neşesi fazla!” diye düşünüp suç icat edene kadar.
Türk Ceza Kanunu’nu açıyoruz:
Halayın kaç kişiyle çekileceğine dair bir madde var mı? Yok.
Halayın saat 09.05’te yasak olduğuna dair bir hüküm var mı? Yok.
“10 Kasım’da neşelenmek kabahattir” başlıklı bir düzenleme? O da yok.
Ama gelin görün ki, bazı durumlarda kanunlardan daha güçlü bir his var: “Ben böyle uygun gördüm.”
Dünyada hiçbir demokratik ülkede neşenin saatle, tarihle, bölgeyle sınırlandırıldığı bir uygulama yoktur. İsterseniz Japonya’da saat 03.00’te zeybek oynayın, Amerika’da 4 Temmuz’da horon tepin, Fransa’da, Bastille Günü’nde Ankara misketi döktürün… Kimse gelip “Dans etme!” diye gözaltına almaz.
Ama Türkiye’de 09.05’te halay çekersen, “kamu düzenini bozdun” muamelesi görüyorsun.
Bir ülkede dans bile saatle sınırlanıyorsa, orada artık “özgürlükten” söz etmek biraz güçtür.
Merak edenler için mini bir rehber:
- TCK’da halayın nasıl çekileceğine dair hüküm yok.
- Kabahatler Kanunu’nda halayın saati yok.
- İdari yaptırımlar arasında “halay” kelimesi geçmiyor.
- “Toplu eğlence suçları” içinde halay yer almıyor.
Buna rağmen gözaltı yapılıyorsa bu, kanuna göre değil, ruh hâline göre işlem yapıldığı anlamına gelir. Yani halay değil; keyfi uygulamalar suçtur.
Bir hukuk devletinde polis ancak şu gerekçelerle insanları gözaltına alabilir:
- Suçüstü hâli
- Yakalama emri
- Kamu düzenini ciddi boyutta tehlikeye sokma
Peki iki işçinin halay çekmesi bu maddelerden hangisine giriyor?
“Kamu düzenini tehdit ediyorlar!” diyenler olabilir.
Evet, ritme kapılıp inşaat kolonları da halaya katılırsa düzen bozulur belki…
Ama onun dışında toplumun düzenine de huzuruna da bir tehdit oluşturmuyorlar.
Demokratik ülkede halay çekene değil, keyfi işlem yapana soruşturma açılır.
Kuzey Kore’de insanlar hangi saatte sevineceğini, hangi saatte yas tutacağını bilir.
Çünkü devlet tarafından söylenir.
Biz Kuzey Kore’ye gülüyorduk. Ancak bugün bakıyoruz: İki işçinin halayına bile tahammül yok. Ritmi tutturamadılar diye mi gözaltı? Yoksa “ülkeyi çok hareketlendirdiler” diye mi?
Şaka bir yana, hiçbir totaliter rejim bir günde kurulmaz. Böyle böyle, adım adım gelir. Ve insanlar bir gün dönüp baktığında “Biz ne ara buraya geldik?” diye sorar.
Bu olay bize bazı temel gerçeği sorgulama fırsatı sunuyor:
- 10 Kasım’da saygı duruşuna katılmak istemeyen ne olur?
- İnsanlar neden zorla duygulanmaya, zorla üzülmeye mecbur bırakılıyor?
- Bir grubun uydurduğu ritüeller neden baskı aracına dönüşüyor?
- Ülke gerçekte özgür mü, yoksa özgürmüş gibi mi yapıyoruz?
Bu soruların cevabı, gözaltına alınan işçilerin halayında saklı:
Bu ülkede insanların ne zaman güleceğine, ne zaman üzüleceğine, ne zaman dans edeceğine bile devlet karar veriyorsa, orada özgürlük yoktur.
Şafak operasyonu ile ters kelepçe takarak, 09.05’te halay çekildi diye gözaltı yapmak…
Hukuk değil; duygusal refleksin zorbalığa dönüşmüş hâlidir.
Unutmayalım:
Bir ülkede zamansız çekilen halay suç olursa, yarın selam vermek neden suç olmasın?
Ritmi kaçıran toplum değil, hürriyeti, özgürlükleri boğan zihniyettir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.