Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Meşrutiyetten Cumhuriyete Bediüzzaman (IV)

Laiklik bahane edilerek kendisine yapılan baskı ve haksızlıklara şiddetle karşı çıkan Said Nursi: “Eğer laik cumhuriyet soruyorsanız, ben biliyorum ki, laik manası, bitaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla, dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki ederim” demiştir. Yine başka bir ifade ile “Nasıl ki hükümet-i Cumhuriye ‘dini dünyadan tefrik edip bitarafane kalmak’ prensibini kabul etmiş; dinsizlere, dinsizlikleri için ilişmediği gibi, dindarlara da, dindarlıkları için ilişmemesi o prensibin icabatındandır” diyerek bu konudaki düşüncelerini ve beklentilerini net bir şekilde ortaya koymuştur.

Fakat ne yazık ki laiklik Türkiye’de hep farklı uygulanmış, dindarların üzerine adeta “Demokles’in kılıcı” gibi hep sallandırılmıştır. Bir araya gelen, sohbet eden, kitap okuyan, namaz kılan insanlar hakkında “laikliğe aykırı hareket etmekten” davalar açılmış ve bu konuda en büyük zulme Bediüzzaman Said Nursi ve talebeleri hedef olmuştur. Risale-i Nur sohbetleri için bir araya gelen, kitap okuyan ve namaz kılan bu insanlar hakkında binin üzerinde dava açıldığı bilinmektedir.

Ülkede uzun yıllar gündemde tutulan ve çözülmemesi için çok büyük gayretler gösterilen “başörtüsü” bile laiklik teraneleri ile yasaklanmış, insanların başörtülü olarak okuması ve devlet kurumlarında çalışması “laiklik” bahane edilerek engellenmiş ve çok büyük hak ve hukuk ihlalleri meydana getirilmiştir. Özellikle askeri darbe ve müdahale dönemlerinde başörtülü öğrenciler üzerinde tam bir terör estirilmiş, hakları ihlal edilmiş, gözaltına alınmış ve okulları ile ilişkileri kesilmiştir.

Bu dönemlerde ve özellikle bir çılgınlık boyutuna ulaşan 28 Şubat döneminde hiçbir sınır tanınmadan başörtüsü hedefe konmuş ve on binlerce öğrencinin okullarına devam etmesi engellenmiştir. Aynı şekilde binlerce başörtülü memur ve akademisyenin, sırf başörtülü oldukları için hiçbir muhakemeye tabi tutulmadan görevlerine son verilmiştir. Kur’an Kurslarına da yaş sınırlaması getirilmiş, adeta bu kurumlar tamamen işlevsiz hale getirilmiştir. İmam Hatip Liseleri bahane edilerek, bütün meslek lisesi mezunları için katsayı garabeti çıkarılmış, bu okullar adeta yok olmaya mahkûm edilmiştir.

Halkının çok büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede dinin apaçık bir emri olan ve inanç, ibadet ve kıyafet özgürlüğünün çok doğal bir gereği olan bir giysiye bile laiklik bahane edilerek gösterilen tahammülsüzlük gerçekten çok ibret vericidir. Son yıllarda AK Parti hükümetlerinin çok önemli bir icraatı olarak, başörtüsü problemi ortadan kaldırılmış, yalnızca okuyan başörtülü kız öğrencilerin okumasının önü açılmakla yetinilmemiş, daha önce görevlerine son verilen bütün başörtülü memur ve akademisyenlerin yeniden görevlerine dönmeleri sağlanmış, hakları iade edilmiş, devlet dairelerinde de dileyen kadınların başörtülü olarak çalışmaları yasak olmaktan çıkarılmış, ülkemiz çok büyük bir utançtan kurtarılmıştır ve adeta bir nefes almaya başlamıştır.

Bediüzzaman, meşruti idarenin her zaman yanında olmuş ve halkın tercihlerinin ön planda olduğu yönetim anlayışlarını desteklemiştir. Hatta Hulefa-i Raşidinin yönetim tarzını dindar cumhuriyet” ve onları da “dindar cumhuriyetin reisleri” olarak vasıflandırmıştır. 27 yıl süren tek parti yönetiminin istibdadı karşısına “müsbet iman hizmeti” metodu ile mukabele eden Bediüzzaman, Demokrat Parti’yi de alenen vatan, millet ve İslamiyet namına desteklemiştir.

Özellikle Ezan-ı Muhammediye’nin(asm) aslına döndürülmesinden sonra Demokrat Parti’nin icraatları ile ilgili olarak destek beyan eden mektupları kaleme almış ve bazı konularda da ilgilileri ikaz ederek vazifesini yapmıştır. Konu ile ilgili olarak araştırma yapanların ortak kanaati, 1950 yılı ile birlikte “Üçüncü Said” olarak ifade edilen yeni bir hizmet tarzı ile Eski Said ve Yeni Said’i birleştiren bir anlayışla iman ve Kur’an hizmetine devam etmiştir. Bir mektupta Adnan Menderes hakkında İslam Kahramanı” tabirini kullanmış ve terk ettiği siyasete onun hatırı için muvakkaten baktığını ifade etmiştir.

1950 yılının 14 Mayıs’ında yapılan seçimden sonra da 1954 ve 1957 yıllarında yapılan seçimleri de Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla kazanmıştır. Halk, demokrasi nimetinin farkına varmış, nimetlerinden istifade etmiş, vatandaş olmanın zevkini yaşamış, hak arama yollarını öğrenmiş, askerlik ve vergi dışında da devletin bazı işlevlerinin olduğunu fiilen görmüş ve bütün bu nedenlerden dolayı Demokrat Parti’yi bağrına basmış ve mensuplarına bütün demokratik ortamlarda sahip çıkmıştır.

Bu dönemde büyük bir kalkınma hamlesi başlamıştır. Barajlar ve yollar yapılmaya başlanmış, tepeden bakan bir devlet anlayışı” yavaş yavaş değiştirilerek, müşfik ve milletin hizmetinde olan bir yönetim anlayışı yerleştirilmeye çalışılmıştır. Hükümetin ilk icraatı olarak Ezan-ı Muhammediye (asm) asıl haliyle minarelerden yükselmeye başlamış, radyolardan Kur’an tilaveti ile devlet-millet kaynaşması için önemli adımlar atılmıştır.

Tek parti döneminde resmi dairelerde horlanan vatandaşlar, devletin asıl sahipleri olduklarının farkına varmış, kendilerinden biri olarak telakki ettikleri Adnan Menderes ve arkadaşlarını büyük bir muhabbetle desteklemeye devam etmişlerdir. Fakat bu durum bürokratik elitin hiç hoşuna gitmemiştir. Yıllarca horlanan, aşağılanan ve kuyruk” diye küçümsenen halkın ve köylülerin hak arayışları ve sosyal hayata aktif olarak katılma gayretleri, bu zihniyet tarafından hep kaygıyla karşılanmış, bu durumu, sahip oldukları makam ve sosyal statüleri için ciddi bir tehdit olarak algılamışlardır.

Türkiye’nin bu ilk demokrasi dönemi ne yazık ki ancak on yıl kadar sürebilmiştir. Kendini devletin asıl sahibi olarak gören ve halkı küçümseyen bu anlayış, 1960 yılının 27 Mayıs’ında milletin hizmet için kendilerine verdiği yetki ve silahları millete ve onun meşru hakkını kullanarak seçtiği temsilcilere karşı kullanmış ve halkın seçtiği idarecileri alaşağı ederek yeni ve karanlık bir dönemi başlatmışlardır.

Bütün bu açıklamalardan sonra şunu ifade edebiliriz: Said Nursi, Türkiye'de çok önemli tartışmaların ve değişimlerin yaşandığı dönemlerde hizmet eden bir büyük mücadele ve dava adamı olarak daima ''müsbet hareket'' metodunu seçmiş ve bütün hayatı boyunca bu metodu önemli bir prensip ve hizmet tarzı olarak benimsemiştir. Bununla birlikte Said Nursi bu dönemlerde yaşanan Meşrutiyet, Cumhuriyet ve Laiklik konularına duyarsız davranmamış ve İslam'ı da yakından ilgilendiren bu önemli konularda, gerekli olan bütün zeminlerde en uygun bir şekilde görüş ve düşüncelerini ifade etmekten çekinmemiştir. Bu şekilde müminler arasında bu gibi önemli konu ve kavramların yanlış anlaşılmasının önüne geçerek, çok büyük ve tarihi bir misyon ifa etmiştir.

Bugün itibarıyla gelinen noktada çok daha önemli adımların atıldığını söylemek gerekir. Laiklik konusundaki tartışmalar büyük ölçüde sona ermiştir. Devlet ve millet işbirliği sonucu, halkın ihtiyaç duyduğu bütün dini kurum ve kuruluşlar ülkenin dört bir yanında yapılmaya devam edilmektedir. 4-6 yaş grubu çocuklara hitap eden ve Diyanet İşleri Başkanlığının koordinasyonu ile hizmet eden kurumların sayısı her geçen gün artmaya devam etmektedir. Diğer yaş grupları için de ihtiyaç ve talep halinde dini eğitim merkezleri açılmaya devam edilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak daha birçok konuya değinmek mümkündür.

Ancak tam demokratik bir cumhuriyetin, bütün kurum ve kuruluşları ile yerleşmesi için atılması gereken bazı önemli adımlardan da bahsetmek mümkündür. Ülkemizde “Demokratik bir Cumhuriyet” ile bağdaşması mümkün olmayan ve 1951 yılında çıkarılan 5816 Sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu başta olmak üzere, Cumhuriyetin manası ve ruhu ile asla bağdaşmayan bütün kanunların kaldırılması ile Cumhuriyetin cemalinin gerçek anlamda görülmesinin temin edilmesi gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte bu kadar büyük badireleri başarı ile atlatan milletimiz, tam demokratik bir cumhuriyeti yaşayabilecek kabiliyet ve olgunluğa ve hakka fazlasıyla sahiptir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum