Neden Bediüzzaman ve Risale-i Nur Diyoruz?

“Dünya Bediüzzaman’a muhtaçtır.”

(Suad Alkan)

Babadağlı Suad Alkan (1940); Isparta İmam Hatip’te okurken Bediüzzaman’ı ziyaret etmiş, dersini ve duasını almış, bugün 84 yaşını idrak etmiş, son şahitlerden bir bahtiyardır. Misafirimiz olduğu zamanlarda, bir nevi hüküm ifade eden yukarıdaki sözü tekrar eder dururdu. Evet, bu muhtaçlık durumu bugün hem ülkemizde hem dünyada daha hissedilir hale gelmiştir. Risale-i Nurlar, imanî meseleler başta olmak üzere bireysel ve toplumsal hayatımızın her sahasını doğrudan ilgilendiren sorunlara Kur’anî ve Nebevî (as) ölçülerle sahici, yararlı, ciddi, tutarlı çözüm önerileri sunmaktadır. Yalnızca bize mi? Dünyada, uhuvvet ve muhabbet isteyen, huzura ve barışa muhtaç herkese. Hele dünya barışına ekmek-su kadar ihtiyaç duyan yaşlı dünyamız için.

Yazılarımızda sürekli Bediüzzaman ve Risale-i Nurlara atıfta bulunuyor, kaynak olarak gösteriyoruz. Merak edenler için sebeplerini izah etmek isterim. Dış dünyaya değinmeden önce, “himmete muhtaç dede” durumundaki kendi dünyamızdan başlamak gerekir. Yani İslâm dünyasından.

Asrın başında dünyanın tarihi gidişatını tam bir isabetle okumuş, zamanın ruhunu kavramış, içinde yaşadığı çağın ve milletin hastalığına doğru teşhis koymuş Bediüzzaman; telif ettiği Risale-i Nurlarla teşhis koyduğu içtimai/sosyal hayatın hastalıklarına dair ve hepsine şamil reçeteyi yazmıştır. Önceki asrı ıskalamış, fen ve sanayide muhtaç hale düşmüş, Avrupa’nın manevi baskısı altındaki İslâm dünyası; yaşadığı siyasal, ekonomik ve sosyal buhranlar sebebiyle üç devri (padişahlığı, meşrutiyeti, cumhuriyeti) bizzat görmüş Bediüzzaman’a ve Risale-i Nurlara çok muhtaçtır. Coğrafyasında üç düşmanın (cehalet, sefalet, tefrika) cirit attığı, altı hastalıkla malul (yeis, doğruluğun ölmesi, düşmanlığı sevmek, nurani bağları bilmemek, çeşitli diktatörlükler, şahsi çıkar) kendi dünyamız, birlik ve ilerleme için Bediüzzaman’ın Risale-i Nurlarla ortaya koyduğu Kur’anî ve Nebevî (as) bakış açısıyla imanî, içtimai (sosyal) ve iktisadi (ekonomik) ölçülere, derslere, düstur ve prensiplere çok muhtaçtır.

Evvela, kendi ülkemizde toplumsal duygu-düşünce birlikteliği, ülke dışında bölge ve sulh-u umumi/dünya barışının (ki, İslâm’ın kuvveti ile medeniyetin mehasini birleşerek) temin ve tesisi için de yine Bediüzzaman ve Risale-i Nurlara ihtiyaç vardır.

Keza doğru İslâm’ı ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu; dine hizmeti (meyil, taraftarlık, ihtar) ve doğru hizmet metoduna dair yöntemler için de Bediüzzaman ve Risale-i Nurlara ihtiyaç vardır. Masumların hak ve hukukunu gözeten müspet hareket tarzı ki, kavl-i leyyinle (vicdana dokunan, nazik ve kibar söz) beraber hizmet için Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar yol haritamızı çizmektedir.

Bir başka önemli mesele de “rey-i vahid” yani tek görüş olan ve “Riyaset-i şahsiyyenin katiyen aleyhindeyim.” diyerek; yönetim anlamında hâkimiyet-i millet olan meşrutiyetin (cumhuriyet ve demokrasi); meşveret (ortak akıl ve kalb-i millet hükmündeki meclis), adalet ve kanun kuvveti olduğunu, istibdatın (diktatörlüğün) tahakküm, cebir ve zulüm olduğunu ihtar edip sakındıran; efkâr-ı ammenin (kamuoyu) icma-i ümmet (görüş birliği) olduğundan, tarihi de örnek göstererek kıymetine ve önemine ısrarla vurgu yapan Bediüzzaman ve Risale-i Nurlardır. “Evet, bir millet cehaletle hukukunu bilmezse, ehl-i hamiyeti (gayret sahiplerini) dahi müstebit (diktatör) yapar.” (Münazaat)

Menfi/olumsuz esaslar üzerine inşa olunan, gerek sosyal gerek ekonomik sistemlerin insanın mesh-i manevisine yani insanın başkalaşmasına, insanlıktan çıkmasına sebep olduğuna dikkat çekip, bundan uzak durulması konusunda ikaz eden; müspet (olumlu) medeniyetin esaslarını ders veren, milletin kalp hastalığı olan zaaf-ı diyanete, (yaşantı olarak zayıf dindarlığa) işaret eden, çözümünü de beyan eden yine Bediüzzaman ve Risale-i Nurlardır.

Münazarat isimli eserinde, bugün bile pek çok insanın yanılgıya düştüğü, yanlış anlam verdiği ve halkı doğrudan ilgilendiren (yönetim biçimi, hürriyet, adalet, insan hakları, kamuoyu gibi) pek çok konuyu doğru İslami ölçüler içinde izah ederek ders verir. Gerçek hürriyetin tanımı ve uygulamasını anlatan Bediüzzaman, “hürriyetin Bolşevizm (dinsizlik) mesleği ve ibahe (mübah görme) mezhebi” olmadığını söyleyip, “Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz; ta elimizden kaçmasın.” (Nutuk) ikazında bulunur. Bu meselelerin doğru tanımlanması ve uygulanmasında da Bediüzzaman ve Risale-i Nurlara ihtiyaç vardır.

Cehaletten sonra sefalet yani ekonomik anlamda geri kalmışlığımızın sebebini İslâm’da görenlere karşı Bediüzzaman, bilakis ekonomik geri kalmışlığımızı dindeki lakaytlığımıza vermiş, iktisaden gelişme ve ilerleme için ciddi anlamda ölçüler, prensip ve düsturlar önermiştir. Bu konuda milletin fakr u zaruret halini iki sebebe bağlar: Birincisi, “İnsan için ancak çalıştığı vardır.” (Necm,39) ve “Çalışıp kazanan Allah’ın sevdiği kuldur.” (Hadis) İlahi ve Nebevi (as) ikaza kulak verilmediğinden çalışma isteği kırılmış, şevkleri sönmüş, neticede fakir hale düşmüşlerdir. İkincisi, “Biz, doğal olmayan ve tembelliğe müsait ve gururu okşayan emaret (yönetici, memurluk) maişetine el atıp belamızı bulduk.” (Münazarat) deyip, maişet (geçim) için doğal ve meşru yolun sanat, ziraat ve ticaret olduğunu belirtir. Bugün devlet kapısında iş bekleyen binleri gördükçe, teşhis ve tespitin ne kadar yerinde ve haklı olduğunu anlıyoruz.

Eski devirlerde insanlar dine ait (iman, itikat, ibadet, muamelat, ahlak ve sair) meseleleri öğrenecek mektep, medrese, dergâh, tekke, zaviye gibi yerlere sahipti. Bu yerlere devamlı giderek ehlinden ders alır, sohbet dinler, müzakere ve mütalaa tarzında hem teori hem pratik olarak görürlerdi. Bugün bu müesseselerin yerini tutacak kurumlar olmadığından, bu görevi ülke genelinde Risale-i Nurlar hakkıyla hem de kısa sürede yerine getirmektedir. Bu konuda Bediüzzaman, “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir alimi olabilir.” (Lem’alar) İşte bu sebeple de bu zamanda Bediüzzaman ve Risale-i Nurlara muhtacız.

İslâm âlemi dahil her yeri sekülerizm ve materyalizmin çepeçevre sardığı bir dünyada ister inansın ister inanmasın herkes, Bediüzzaman ve Risale-i Nurların verdiği, insanları, bu iki “deli gömleğinden” kurtaracak, nefsin ve gayrın esaretinden hürriyetine kavuşturacak hak ve hakikat dersine muhtaçtır. Hem bu ihtiyaç, sadece inançla sınırlı da değildir. Tekemmül ve terakki kanunun hükümferma olduğu akıp giden şu zaman içinde, Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar tanındıkça, Hürriyet Kahramanı bu büyük Zat’a ve Kur’anî ve Nebevî (as) reçete hükmündeki Risale-i Nurlara olan ihtiyaç daha da şiddetlenecektir.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.