Bir Mektup Üç Ölümsüz Eser

Otağda tam bir koşuşturma yaşanıyordu. Aksakallı, güngörmüş ihtiyar sağa sola emirler yağdırıyordu. Muhteşem otağın kapısından biri çıkmadan bir başkası giriyor. Eline tutuşturulan fermanla oda hareketleniyordu. Yaklaşık 32 gündür devam eden muhasara, kuşatmanın artık sonuna gelinmişti. Ancak yolun sonuna geldiğini fark eden otağın içindeki yaşlı sultan acele ediyordu. Kendisine dünya gözüyle fethi müjdelemelerini bekliyordu. Dışarıdan gelen top sesleri, kılıç şakırtıları at kişnemeleri mehteranın hücum nevbetleri yaşlı padişahı heyecanlandırırken bir yandan da sabırsızlandırıyordu. Ara ara gözleri çakmak çakmak olan padişah yatağından doğrulmak istiyor ama buna ne mecali ne de takati yoktu. Eliyle huzurda bekleyen Sokulluyu yanına çağırdı;

“Bre karındaşım Sokullu nicedir bekleriz fetih müjdeni. Ne ola ki bu kadar gecikmiştir. Rabbimden niyazım odur ki ilahi davet vuku bulmadan fetih müjdesini kulağımıza fısıldayasın. Tez haber salasın fethi görmek isteruz!”

Kızı Mihrimah Sultan İstanbul’dan 73 yaşındaki babasını dualarla uğurlarken kulağına eğilmiş ;

“Allah yolunda cihad ederken ölenler şehiddir” babacığım. Allah yolunu açık etsin, sayini, çalışmanı makbul, gazanı mübarek eylesin.” cümlesini söylemişti. Kulağında ciğerparesinin bu sözü, ruhunda Hürrem Sultana kavuşmak arzusu canlandı.

Nicedir padişahın sabırsızlandığının farkındadır Sokullu Mehmet Paşa ama elinden bir şeyde gelmemektedir. Küffarın muhkem, sağlam kalelerinden biri olan Zigetvar kalasını zapt etmek, düşürmek öyle kolay bir hadise değildi. Etrafı surlarla çevrilmiş, üç tarafını nehre dayamış bir şehri düşürmek zorunda zoruydu. Ama Sultan emretmişti. Ne pahasına olursa olsun bu kala düşmeli, fethin muştusunu hasta yatağında bile milletini düşünen sultana ulaştırmalıydı.

ZİGETVAR YAR OLMUŞTU OLMASINA DA…

Sıkıntılı saatler birbirini kovalıyordu ki Sultan Rabbine kavuşma yoluna revan olmuştu. Başucunda şeyhülislam Zembilli Yasin süresinden ayetler okurken padişahın sadece dudakları kıpırdıyordu. Ne kadar öyle devam ettiği bilinmez ama bir ara Zembilli gözlerini Kitab-ı Kadimden kaldırdığında dudaklarından bir cümle döküldü “ Senden geldik sana dönüyoruz” sözleri döküldü. Sokullu ile göz göze geldiklerinde bir sinema şeridi gibi Osmanlı tarihi geldi canlandı. Kardeş ve taht kavgalarının devleti takatten düşürdüğü uzun yıllar… Ne yapacaklarını biliyorlardı.

Birden otağın kapısı hızla açıldı, Yağız delikanlı göğüs kafesi yerinden fırlayacakmışçasına inip kalkarken;

“Müjdeler olsun Fetih müyesser olmuştur” sözleri dudaklarından döküldü. Zigetvar Sultanın “Ah Zigetvar! Ne zaman bana yar olacaksın ?” sözü tahakkuk etmiş, gerçekleşmiş, Zigetvar, Osmanlıya yar olmuştu olmasına da, cihan sultanı da Rabbine yar olmuştu.

Devletin iki ve üç numaraları Sokullu ve Zembilli şükür dualarıyla, hüzünle sevinci harmanladılar. Bir yandan Fetih bir yandan Devletin başının hakka yürümesinin verdiği duygu kavşağında otağın bu özel bölmesinde hizmette bulunan bir iki kişi hemen çağrılarak Kitab-ı Kadim üzerine yemin basılıp Sultanın vefatının orduya duyurulmaması tez elden de yeni sultana mektup gönderilmesi kararlaştırıldı. Zembillinin cenaze namazını kıldırmasının ardından otağ- hümayundaki, çadırındaki hasta yatağının altına sultanın iç organları gömülerek naaşı ilaçlanıp sanki sultan yaşıyormuş havası verilir. Padişaha çok benzeyen biri Sultan gibi giydirilerek otağın önünden geçen ordunun zaferi selamlaması sağlanır.

Bir yandan da Sultanın yazısına çok benzeyen Cafer Ağa tarafından yazılan fermanlarla emirnameler gönderilir. Böylece Sultanın öldüğü anlaşılmasın diye. Aksi takdirde ordu sultanın ölümüyle bozulacağı gibi düşman tarafında oluşacak kargaşada tüm emekler zayi olacaktı. Bu arada Ferhat Paşanın oğlu olan divan çavuşu, Hasan Çavuş Sokullu tarafından çağrılır. Kendisine bir mektup verilir. Bunu seferdeki sultanın tek varisi olan Kütahya sancak beyliğindeki şehzade 2. Selime ulaştırması istenir. Bilgi olarak Hasan çavuş, Sokullu tarafından Şehzade Selime derhal payitahta gelmesi, babasının vefat ettiğini, ordunun bundan haberi olmadığı yönündeki yazdığından haberi yoktu. Hasan Çavuş, Halep beylerbeyliğine tayin olunan bir paşaya tebliğe gittiğini, giderken de şehzade Selime fethi müjdeleyen mektubu vereceğini zannediyordu.

Sokulludan nameyi alan Hasan Çavuş hiç fasılasız dinlenmeden 8 günde İstanbul’a oradan da 4 günde soluğu Kütahya sancağında almıştı. 2.Selim babasından gelen bu mektubu büyük bir sevinçle öpüp başına koymuştu. Mektubu büyük bir özen ve saygıyla açan Şehzade Selim’in yüz hatlarında değişiklikler olmuştu. Sıkıntılı ve üzüntülü bir haber alan kişinin haleti ruhiyesine bürünmüştü. Hâlbuki Hasan Çavuş mutlu bir haber getirdiğini zannediyor bu halden hale girişe bir mana veremiyordu. Devlet terbiyesinin verdiği bir vakarla sormak istiyor ama hiçbir şey soramıyordu.

Şehzade Selim mektubu bitirdikten sonra ayağa kalktı. Omuzları daha bir dik, göğsü ilerideydi. Şehzade Selim’e büyük bir sorumluluğun yakıcı bir o kadarda ağır cihan sultanlığı elbisesini omuzlarına az önceki mektupla yıkıldığını Hasan Çavuş elbette bilemezdi. Şehzade Selim hemen seslendi;

“Hasan Çavuş bize hem üzüldüğümüz, hem de sevindiğimiz bir haber getirmiştir. Bize yakışan böylesi haberi getirene ödül vermektir. Tiz Hasan Çavuş memnun edile”

Hasan Çavuş ancak saltanat koltuğuna 2. Selim oturunca getirdiği haberin ne kadar önemli ve büyük olduğunu anladı.

ONLAR HAYIRDA YARIŞAN BİR NESİLDİ

İkinci Selim'in Sultanlığını bildiren mektubu getiren Hasan Çavuş aldığı yüklü ödülünü hiç tereddüt etmeden Aydın sancak merkezi Tire’de klasik Osmanlı mimarisinin en güzel örneğinin yapılmasını istemişti. Bu asil davranışıyla hayırda birbiriyle yarışan toplumun ferdi olduğunu, 2. Selim’in kendisine verdiği altınları Aydın ili sancak merkezi Tire’de bir camii, hemen yanında hamam ve 10 odadan oluşan medresesiyle bir külliye yaptırarak fiilen göstermişti.

Bugün hala ayakta olan Yalınayak Camisi asırlar geçse de hizmet vermeye devam etmekte. Tüm hoyratlıklara rağmen 1950’li yıllara kadar hizmete devam eden iki kubbeli hamam mimarisinde şehrin tek örneği olan Yalınayak hamamı ayakta ama kullanılmamaktadır. Medresesi ise cami ve hamam kadar şanslı olmayıp yerinde yeni yapılar yer almaktadır.

MİMAR SİNAN ELİ, NEFESİ Mİ DEĞDİ?

Camii mimarının yapım kitabelerinde belirtilmemiş olmasına karşılık, tam bir mimar Sinan eserlerinin prototipi özelliğini taşır. Araştırmacıların özelde tez konusu olabilecek olan “Mimar Sinan eseridir” söylemleri bugüne kadar ciddi, üzerinde akademik çalışma yapılmamasına karşılık halk tarafından olduğu kadar birçok araştırmacı tarafından genel kabul görmüştür. Aslında Mimar Sinan gibi bir mimari dehayı ordu içinde keşfeden ve onu baş mimar payesiyle onurlandıran kişinin 7 yıl Tirede sancak beyliği vazifelerinden sonra Mimar Sinan’la birlikle Cihan Sultanına Veziri azam (başbakan) unvanıyla hizmet eden Lütfi Paşa olunca durum değişiyor. Öte yandan Mimar Sinan gibi titiz ve işine çok önem veren bir mimarın imparatorluğun önemli merkezinde yapılacak olan bir caminin ki yine devlet erkânından Hasan Çavuş gibi bir zatın ricasını da geri çevirmesi düşünülemez. Bu açıdan bakıldığında Yalınayak külliyesinin Mimar Sinan’ın elinden geçmesi çok fazla insanları şaşırtmamalı. Zaten gerek camii, gerek bugün halen ayakta duran hamam devrin bir sanat eseri olarak karşımızda dururken hele de Mimar Sinan eserleriyle birebir örtüşürken külliye üzerinde Mimar Sinan’ın elinin değmediğini söylemek çok iddialı bir söylem olur.

KADERİN LATİF CİLVESİ

Cami vitray süslemede zirve oluştururken kaderin latif bir cilvesi sizi, içeriye girdiğiniz an karşılar. Devlet erkânı Hasan Çavuş’un Sultandan aldığını yine Halka geri vermesinin en güzel örneği olan camii bu yönüyle ihlâsın samimiyetin bir başka güzelliğini gösterir. Eyüp’te aynı sokağın her iki başında ebediyeti bekleyen muhteşem yüzyılın muhteşem iki devlet adamı olan Sivayuş Paşa ile Hasan Çavuşun Babası sadrazam Ferhat Paşa tarafından camiye hediye edilen gümüş ayaklı iki şamdan cami mihrabının iki yanında size hayırda yarışan nesili fısıldar durur.

Muhteşem yüzyılın sona erdiği yeni bir sultanın tahta geçişi Tire’ye bir mektubun karşılığında hediye edilen 3 muhteşem eserde adeta taçlanmıştır.

Allah “insanlara en hayırlınız onlara en fazla hizmet edendir” düsturunu hayatının önemli noktasına yerleştiren o büyüklerden her zaman razı olsun…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum