Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

İslam Sembolleriyle Süslü Bir Dünya Şehri: İstanbul (II)

Önceki Yazı:

İstanbul Aşığı şairlerden bahsederken “Sultan-üş Şuara” Necip Fazıl Kısakürek’ten bahsetmeden geçmemek gerekir. Necip Fazıl, tam bir İstanbul sevdalısı. “Canım İstanbul” şiiri ile İstanbul hakkındaki duygularını ve sevgisini en yalın ve en keskin ifadelerle dile getirir:

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüzgâr onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul…
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik…
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat…
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet…
O manayı bul da bul!
İlle Istanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...

*****

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...

İstanbul’la ilgili olarak çok sayıda şairin kaleme aldığı çok güzel şiirler bulunmaktadır. Meraklıları elbette kolaylıkla bu şiirlere ulaşabilirler. “Yedi Tepeli Şehir” için elbette bundan sonra da çok güzel şiirler kaleme alınacak ve çok güzel bilimsel ve edebi çalışmalar yapılmaya devam edilecek. Çünkü İstanbul, bu çalışma ve güzellemeleri fazlasıyla hak ediyor.

Biz İstanbul’da yaptığımız birkaç günlük gezinin bizde bıraktığı bazı intibaları ifade etmeye çalışalım. Elbette İstanbul’u iyi tanımak için, konunun ehli olan rehberle birlikte günler, belki aylar süren gezintilere çıkmak gerekir.

**********

Ayasofya, İstanbul’un fetih sembolü ve manevi değerinin tam anlamıyla tarif edilmesi çok zor olan en önemli yapıların başında gelir. İstanbul’un fethinin ve İslamlaşmasının sembolü olan Ayasofya, fethin hemen ardından çok kısa sürede cami olarak hazırlanmış ve müminlerin ibadeti için uygun hale getirilmiştir. Fatih Sultan Mehmet bu camii ve müştemilatını Fethiye hatırası olarak vakfetmiş ve burasını aynı şekilde kıyamete kadar hizmete devam etmesi için de bir vakfiye hazırlamıştır. Ayasofya Camii’ni bu maksat dışında kullanmak isteyenlere de bir hissi kabl-el vuku ile çok ağır beddualarda bulunmuştur.

Ayasofya Camii, İstanbul’un fethinin sembolü olarak, “Feth-i Mübin” ile birlikte 1934 yılına kadar tam 481 yıl boyunca cami olarak hizmet etmiştir. Haçlı zihniyetinin de şüphesiz en büyük taleplerinden birisi olan cami olmaktan çıkarılması konusu sahte olduğu ifade edilen bir kararname ile 1934 yılında gerçekleştirilmiş ve bu elim vaziyet 2020 yılına kadar devam etmiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin en büyük istek ve ideallerinden birisi de hiç şüphesiz Ayasofya’nın yeniden bu asli ve nurlu vazifesine döndürülmesiydi. Bunu çeşitli vesilelerle dönemin Başbakan’ı Adnan Menderes ve Demokrat Parti hükümetine de iletmişti. Bediüzzaman’ın şu ifadesi de bu konudaki kanaat ve ümidini göstermesi açısından son derece önemlidir. “Ayasofya Camii, Hristiyanlığın İslamiyet’e devir ve tesliminin bir ifadesidir. Elbette yeniden asli vazifesine dönecektir.” O dönemin şartları içinde bu talep gerçekleştirilemedi. Ezan-ı Muhammediyi (ASV) yeniden aslı gibi okunmasını gerçekleştiren Adnan Menderes, bu konulardaki samimiyet ve inancının gereğini zaten yerine getirmişti. Ayasofya için ömrü vefa etmeden bir çirkin ve alçak darbeye maruz kaldı ve inşallah mazlumen şehitler kervanına katıldı.

Milletimizin gönlünde bir hasret olarak devam eden bu talep ancak 2020 yılında gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı bir kararname ile yeniden asli vazifesine döndürülmesi, bizlere adeta bir bayram sevinci yaşatmıştı. Rabbim emeği geçenlerden ebediyyen razı olsun. Ayasofya müze olduğu yıllarda bu mabedi her gördüğümüzde yüreğimiz sızlar, bu mukaddes mekânın yeniden asli vazifesine döndürülmesi ve Rabbimizin bize de burada ibadet etme şerefini nasip etmesi için hep dua ederdik. Çok şükür bu dualarımız kabul oldu ve geçen sene yaptığımız bir ziyaret esnasında burada ikindi namazını kılmak şerefine nail olmuştuk. Bu seferki ziyaretimizde bizlere bu mukaddes mekânda Cuma namazı kılma nimetini lütfeden Rabbimize sonsuz hamd-u senalar olsun. Ayasofya’nın Cuma namazı vaktinde, sadece Cuma namazına tahsis edilmesi ve turistik maksatla ziyaret etmek isteyenlerin bu süre zarfında içeri alınmaması da çok güzel bir uygulama olarak ifade edilmelidir.

Biliyoruz ki, bir ruh-u habis ve avaneleri, fırsatını bulduğu anda Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi’ni bir kez daha cami olmaktan çıkarır ve iğrenç ideallerini gerçekleştirmeye çalışırlar. Zaman zaman bu avanelerin bunu telaffuz ettiğine de şahit oluyoruz. Rabbim bu İslam düşmanlarına kıyamete kadar bu fırsatı nasip eylemesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum