İnhiraf yahut Haktan Ayrılma

İnhiraf; hak, hakikat ve hakkaniyetten ayrılma, doğrudan, iyiden, yararlıdan, güzelden, hayırdan yüz çevirme, hakka sırtını dönmedir. Ters yöne giren aracın kazaya sebebiyet vermesi gibi inhiraf da aksiyle -cana ve mala zarar veren kazayla- neticelenir.

Hürriyetten inhiraf, esaretle;

Adaletten inhiraf, zulümle ve mülkün elden gitmesiyle;

İlimden inhiraf cehaletle;

Çalışmaktan inhiraf, sefaletle;

Muhabbet ve uhuvvetten inhiraf, adavetle;

İttihat ve ittifaktan inhiraf, ihtilaf ve tefrikayla neticelenir.

İnhiraf; doğru ile eğrinin arasındaki makasın açılmasıdır. Ve insanın, eğriden yana makas değiştirmesi, haktan uzaklaşmasıdır.

İnhiraf; bir yanda dengenin öte yanda denetimin elden kaçması, kalp ile kafa irtibatının kopmasıdır.

İnhiraf; akıl, kalp, vicdan, ruh ve bedenin ayrı tellerden çalması, ayrı dünyalarda yaşamasıdır.

İnhiraf; aklın kalbe, cesedin ruha muhalefetidir.

İnhiraf; hak ve hukukun gasp edilmesi, yani zulümdür.

İnhiraf; insanın maddeten yokluğa, manen ölüme mahkûm edilmesidir.

İnhirafın bir başka biçimi de iyilik zannıyla kötülük yapmak; kötülüğü veya fenalığı iyilik diye takdim etmektir.

Yaşanan gerçeklere sırtını çevirip, gözünü kapayıp Polyannacılık oynayarak insanları yalanların toz pembe dünyasında yaşatmak da bir başka inhiraf türü ve türevidir.

Ülkelerin maddi ve manevi veya iktisadi ve içtimai buhran yaşamasının bir sebebi de budur: haktan, hakkaniyetten, doğrulardan inhiraf.

İktisadi anlamda inhiraf, fakru zaruret halini yani ekonomik anlamda geri kalmışlığı,

İçtimai anlamda inhiraf, tagayyürü yani yozlaşmayı ve neticede toplumsal bozulmayı intaç eder.

Rahmetli tarihçimiz Halil İnalcık Hoca, Osmanlı'yı anlattığı 2 ciltlik Devlet-i Aliyye isimli eserinde, son dönemdeki içtimai/toplumsal ve iktisadi/ekonomik bozulmayı, özellikle iki kelimenin üstüne basarak anlatmaktadır: “tagayyür ve tağşiş”. Altı asırlık bir cihan devletini tarih sahnesinden silen bu yozlaşma; yalnızca toplum ve ekonomi ile sınırlı kalmamış, ümera/yönetici ve ulema/ilim insanlarına da sirayet etmiş; neticede, “iyilik zannıyla yapılan fenalıklar” ve Devlet-i Aliyye’yi kurtarmak adına, geç kalınmış olmakla birlikte yapılan hamleler de yeterli olmamış, üç kıtada hüküm süren koskoca bir imparatorluk ömrünü tamamlamış, yerini, Anadolu coğrafyasında yeni ve genç bir devlete bırakarak tarih sahnesinden çekilmiştir.

“Tekerrür eden tarih değil, hatalardır.” diyen de yine bir Osmanlı’dır. Zannederim kastedilen; bilerek ve isteyerek yapılan, devletin ve milletin hayatını tehdit eden iradî ‘hata’lar olup; dikkatsizlik, yanılmak, unutkanlık sonucu yapılan, gayri ihtiyari ve iradi olmayan bireysel ‘sehiv’lerden faklıdır.

Devlet ve milletin içtimai ve iktisadi buhranına, bireysel ve toplumsal anlamda maddi ve manevi fenalıklara sebep olan ihtiyari ve iradi hatalar da bir başka inhiraftır.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.