Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün

“Bu şehit bir yıldızdır.”
(Bediüzzaman)

Mustafa Oral’ın Hafız Ali kitabı, basitçe bir şahsın hayatından bahsetmiyor; bir devrin panoramasını kelimelerle resmediyor. Öyle bir devir ki, bir tarafta memleketin mevsimini bahara çevirmek isteyen bahtiyarlar; öte tarafta, bu baharı kara kışa çevirmeye ahdetmiş kara talihliler.

Hafız Ali, kahramanlar geçidinin başında yürüyen bir bayraktardır.

Hafız Ali, bahtiyarlar tarafında saf tutan, saff-ı evvellerden bir bahtiyardır.

Bu safların tasaffi etmesinde, izini sürdükleri kahramanların yolunu izlemeleri vardır. Yol güzergâhları aynıdır: mihnet, meşakkat, çile, sürgün, idam tehdidiyle mahkeme, zindan… Mısır’a sultan olan Hz. Yusuf da (as) aynı yolu izlemiştir. Hele hapishaneler. Kimine göre mücazat kimine göre mükâfat mekânıdır. Kimi saray der kimi zindan. Bediüzzaman’a göre ise Medrese-i Yusufiye. Ne haklı, hakikatli ve isabetli bir isimlendirme!

Belh’in Sultanı İ. Ethem de sarayı terk edince gönüllere hakiki sultan olmamış mıydı? Demek asırlar evvelinden, o da Hafız’ın Tahirî’ye söylediği, “İki ayakla bir yola gidilir.” sözünün mevhumu muhalifinden hareketle hem saray hem gönül sultanlığı bir arada olamayacağını sanki teyit etmiş gibidir. Bu yolun encamı aynıdır, birdir. Kişiye göre değişmez.

Yunusça demek gerekirse;

“Bu yol uzaktır, menzili çoktur,
Geçidi yoktur, derin sular var.”

Dünyaya aşkla bağlanan günümüz insanının aksine, dünyadan kaçan aşk insanlarından birisidir Hafız Ali.

****

Bazı sözler vardır ki, o söz onu, kâmil manada anlatır. İşte o söz şudur: “Bu şehit bir yıldızdır.” Hem şehit hem yıldız olmak. Bir de bu sözü diyen zat, öyle sıradan bir insan da değildir. Fıtri donanımları da buna göredir. Şehit, yıldız ve kahraman olmak kolay mı?

Makamda zirveyi temsil eden isimler vardır. Zirve de makamın son noktasıdır. Ötesi yoktur. Hem bizim, Hafız Ali’yi meth-ü sena etmemiz, Bediüzzaman’ın iltifatının yanında hiç mesabesindedir. Kaldı ki, bir başka hakikat de Hafız’ı, asırlar öncesinden Bediüzzaman’a bildiren Gavs-ı Âzam Geylâni Hazretleridir.

Hafız Ali ve emsalleri; ruhun cesede, kalbin nefse, aklın mideye hâkimiyetinin tecessüm etmiş ve ete kemiğe bürünmüş (Yunus’un diliyle ifade edecek olursak; Hafız Ali diye görünmüş) halidir.

Aşk deyince ötesini arama” der halk şairi/ozanı.

Kıymetli yazar Mustafa Oral’ın Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali isimli kıymetli kitabını okuyunca, anlıyoruz ki, bu nevi kahraman zatları, sair insanlardan ayıran mümeyyiz vasıflar vardır. En başta geleni, azami derecede ihlas, samimiyet, sabır, sebat, sadakat, sıdk…hakeza.

Seven sevdiğine tabi olur, derler. Hafız Ali, kime, niçin tabi olduğunu idrak eden bir bahtiyar. Onun için de tabi olduklarının hayat tarzını ihtiyar eder ve -vefatına kadar- öylece yaşar. Zordan zordur, kahramanların izinde gitmek.

Bunlarla beraber, bize mesaj olarak gelen bir başka hakikat de rahmet ve inayet-i ilahinin celbine vesile olan tesanüt, uhuvvet ve muhabbetin bu kahramanlar arasında azami derecede var olmasıdır.

Bir sistemi kuvvetlendiren yahut kuvvetten düşüren mihenk taşları vardır. Bu taşlar yerli yerince döşendiği takdirde hedefe giden yol düzgün ve arızasız olur; yol üzerinde gidenler de hedef ve maksada ulaşırlar. Cadde-i Kur’an’iye ve cadde-i Nuriye işte böylesine arızasız bir yoldur. Kalpten kalbe giden yollar vardır; öyle de ehl-i kalp olanlar, birbirlerinin kalp ritimlerini ve seslerini duyarlar.

İslâm bir harçtır ki, birleştirir, ayrıştırmaz. Lakin öyle bir devir idrak ediyoruz ki, bu dinin müntesiplerinin bir kısmı, İslâm’ı kaynaştırmak için değil ayrıştırmak için istimal etmektedir. Harca katılan malzeme bellidir. Eğer harca, bu malzemeler dışında, harcın kıvam ve keyfiyetini bozacak maddeler katılırsa o, harç olmaktan çıkar; birleştirici ve yapıştırıcı olma özelliğini kaybeder, ayrıştırıcı bir keyfiyet kazanır. Küçük Asya Kıtası Anadolu’nun İslâm harcına katılan işte bu yabancı maddeler bugün (maddi-manevi anlamda), birlik ve dirliğimizi bozan, harca katılan bu fena şeylerdir.

Güzel gören güzel düşünür.

Bazı kelime ve kavramlar, insan zihninde olumlu ya da olumsuz çağrışımlara sebep olur. Mesela, Üç Aliler deyince hemen akla, zulüm ve zâlimler; Üç Büyükler deyince de Nur talebelerinin aklına Üç Medrese-i Nuriye; Eskişehir, Denizli ve Afyon gelir.

Dünya; hakiki manasıyla -inanan için, âhirete nispetle- bir zindandan başka bir şey ifade etmez. Adına dünya cenneti dense de. Hoş, cenneti kazanmak da kaybetmek de dünyada olacaktır. İnsan ile dünya ilişkisi, yolculuk ve gölgelik ağaç şeklindedir. Hâfız da dünyanın gölgeliği altında gölgelenmiş; bezm-i elestten başlayan yolculuğunu sonsuzluk yurdunda tamamlamak üzere yolculuğuna devam etmiştir. Binler rahmet duasıyla ruhu şâd olsun. Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum