Fetiş Toplumu ve Risale-i Nurlar

Bediüzzaman Hazretleri, İslâm medeniyeti ile beş olumsuz/menfi esas üzerine kurulmuş Batı medeniyetini kıyas ederken, menfi medeniyetin sebep olduğu bir fenalığa dikkat çekerek ihtar edici bir tabir kullanır: Mesh-i manevi. (T. Hayat) Yani, insanın, insaniyetini kaybederek başkalaşması. Sanki şu tabir, bugün, teftişten fetiş vaziyetine evrilmekte olduğumuzu haber vermekle, istikbalimiz adına bu tehlikeli dönüşüm halinin reçetesinin de Risale-i Nurlar olduğunu ihsas ettiriyor / hissettiriyor.

Teftiş; verilen vazifenin doğru yapılıp yapılmadığını veya işlerin yolunda gidip gitmediğini denetleme anlamına gelir. Bir başka anlamda teftiş, araştırma olup; hak ve hakikatin ortaya çıkmasını sağlayan mühim bir görevdir. Bu görevle ilgili olarak Bediüzzaman Hazretleri kuvve-i zaika / tat alma duygumuz üzerinden bir örnek verir: “Meselâ, lisândaki kuvve-i zaika satılsa, Rahmanü'r-Rahîm'in hazâin-i rahmetinin nâzırı ve matbaha-i nimetinin bir müfettiş-i âlisi hükmünde bir vazifedardır. Satılmazsa, mide tavlasının bir kapıcısı hükmüne sukut eder.” (Nurun İlk Kapısı, Birinci Ders)

Fetiş ise; batıl inançlara sahip ilkel toplumların, insanüstü güçleri olduğuna inandıkları, perestiş ettikleri / tapındıkları nesneler; fetişizm de bu nesnelere olduğundan fazla, gizli ve gizemli güçler atfetmektir. İlk çağların bitki ve hayvan türünden kutsal kabul ettikleri totemlerine mukabil bugün, modern zamanların ve modern insanların da belki bitki ve hayvan türünden değil; madde ve para, makam ve mevkii, insanın ürettiği mal ve meta (ideoloji de olabilir), yani materyalist felsefenin insanları perestiş ettirmeye çalıştığı, kutsiyet atfettikleri totem benzeri nesneleri düne göre hiç de daha az değil. Biz önce bir durum tespiti yapıyor, marazî durumu nazara veriyor, ardından çözüme dair reçeteyi sunuyoruz. Hastalık teşhis edilirse tedavisi kolaydır. Fetiş toplumunda yapılması gereken öncelikli vazife, fetiş zehrinin, şahsın ve toplumun bünyesinden izale edilmesi, Bediüzzaman Hazretlerinin “kalp hastalığı” dediği “zaaf-ı diyanetin” giderilmesi, kuvve-i maneviyenin takviyesiyle güçlendirilmesi ve insandaki cihazat-ı maneviyenin harekete geçirilmesidir.

Asrımız; bir cihetiyle hürriyet, diğer cihetiyle ittifak bir başka cihetiyle de taharri yani araştırma yüzyılıdır. “Âlemde meylü’l istikmal vardır. Onun ile hilkat-i âlem kanun-u tekâmüle tâbididir. İnsan ise, âlemin semerat ve eczasından olduğundan, onda dahi meylü’-istikmalden bir meylü’terakki mevcuttur.” (Muhakemat)

Bu asır insanı kapitalin ecirli kölesi ile madde ve menfaatin esiri olmak istemiyor. Bediüzzaman Hazretleri, “beşer birkaç devri geçirmiş” dediği 29. Mektub’ta bu devirleri:

  • “Birinci devri vahşet ve bedevilik,
  • İkinci devri memlûkiyet,
  • Üçüncü devri esir,
  • Dördüncüsü ecir,
  • Beşincisi malikiyet ve serbestiyet devri” şeklinde, mahiyetleriyle izah ediyor.

Şimdi, beşinci devri, yani malikiyet ve serbestiyet dönemini yaşıyoruz. Her bir zamanın bir hükmü ve hâkimi vardır. İnsanda fıtrî bir meyl-i taharri / hakikati araştırma arzu ve isteği vardır. Her insanın söylemi ve eylemi mihenge vurulabilir. Körü körüne itaat yahut biat, dinin ne emridir ne tavsiyesidir. Bu olumsuz tavır aklın veriliş hikmetine de zıttır. Garip olan şu ki; Hz. Mevlana’dan Yunus’a, Hacı Bektaş’tan Hacı Bayram Veli’ye ve Bediüzzaman Hazretlerine gelinceye kadar binlerce muhteşem kaynaklarımız olmasına; hürriyetin hâkim, araştırma meylinin hükümferma olduğu hürriyet ve bilgi asrında, teftiş değil; fetiş yönünde bir eğilimin ve o yönde bir gidişatın olmasıdır. Bunun ciddi bir analizinin yapılması lazımdır. Keza, üç düşmanın (cehalet, sefalet, ihtilaf), toplumsal zemini işgal etmesinin sebepleri arasında teftişin/araştırma ve sorgulamanın ihmalini, fetişin istismarını da çok iyi tahlil etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Dijital dünyanın sanal ve fırtınalı, dağdağalı ve dalgalı hayatına maruz kalan asrımızın insanı peşinci ve acelecidir. Halihazırdaki biri istikbaldeki bine tercih eder. Bunu ifade sadedinde, Bediüzzaman Hazretleri, aklıdan ziyade hissiyat ve hevesin zamane insanlarına daha fazla tesir ederek yönlendirdiğine işaretle, “His ve heves ise kördür, âkıbeti görmez. Bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzete tercih eder” der. (10.Söz) Beşerin bu zaafını istismar eden dahili ve harici güçler; onu, ecirle esir alıp, düşünmeye, araştırmaya, sorup-sorgulamaya vakit bulamayan (gönülsüz de olsa), madde ve menfaat peşinde koşmakla vaktini zayi eden varlıklar haline getirmiştir.

Evet, şahsî ve içtimaî sorunların çözümü Risale-i Nur reçetelerindedir. Bu sorunların derinleşip kangrene dönüşmeden halledilmesi meselesinde, başta bilginler ve yöneticiler olmak üzere, bu konularla muvazzaf / vazifeli yetkin kişiler, zamanın ruhuna uygun çözümler üretmelidirler.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum