
Hüsniye Ünal
Yangınlar
Türkiye, ne yazık ki yaz aylarında sıkça karşılaştığı orman yangınlarıyla mücadele etmek durumunda kalan bir ülke. Her yıl, özellikle sıcaklıkların yükseldiği, nem oranının düştüğü ve rüzgarların etkisini artırdığı dönemlerde, yürekleri yakan haberler peşi sıra gelir: "Falanca ilimizde orman yangını çıktı," "Yüzlerce hektar alan kül oldu," "Yangın yerleşim yerlerini tehdit ediyor."vb...
Orman yangınları hava sıcaklıklarına bağlı olarak ortaya çıktığı gibi bazen de dikkatsiz, ihmalkar insanların attığı bir sigara izmariti, piknik yapmak için yaktıkları bir ateş sebebiyle meydana gelmekte. Buna çözüm olarak insanımız küçük yaştan itibaren , ormanın, ağacın, yeşilin önemi hakkında eğitilmeli ve bilinçlendirilmeli, okullara yeşile yönelik farkındalık dersleri konmalı. Bu çok önemli bir konu.
Çünkü; orman yangınları sadece ağaçları, bitki örtüsünü ve doğal yaşamı yok etmekle kalmıyor; aynı zamanda ekosistemi derinden etkiliyor, havayı kirletiyor ve hatta insan hayatını dahi riske atabiliyor. Ekonomik ve sosyal boyutlarıyla da büyük kayıplara yol açan bu afetler, her geçen yıl daha da ciddileşen bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Doğal şartlardan farklı olarak ülkemizde 27 Haziran'da muhtelif bölgelerde başlayan ve birkaç gün içinde devasa boyutlara ulaşan yangınların çoğunun insan eliyle kundaklama sonucu çıktığı tespit edildi. FETÖ başta olmak üzere dışarıdan aldığı emre göre hareket eden terör örgütleri, Türk kimliğinde gizlenmiş, ülkenin kalkınmasını hazmedemeyenlere mel'un unsurlar, millet iradesi ile başa gelmiş meşru yönetimi iş göremez hale getirmek, aciz bırakmak ve alaşağı etmek isteyen ihanet şebekeleri, denedikleri türlü yollarla bunu başaramayınca ormanları yakarak kirli emellerine ulaşma yolunu seçtiler. Hektarlarca yeşil alanı yakmakla kalmadılar, ormanları yurt edinmiş sayısız dilsiz hayvanın, yangın söndürme faaliyetleri sırasında yanarak can veren bir çok insanın da vebaline girdiler.
Bunlar katil hükmündedir. Hak ettikleri cezayı almalarını temenni ediyoruz. Gerçi bu dünyada alacakları hiç bir ceza cinayetlerinin karşılığı olamaz. En âdil cezayı mahkeme-i kübra'da alacaklar.
Fiziki yönü bir yana yangınların bir de kaderî boyutuna bakmak lâzım. Müslümanın derdine lakayt kalma, vurdumduymazlık (Gazze'de yaşanan soykırım gibi), zina, çıplaklık, adaletsizlik, ahlaksızlık, dünya hırsıyla helal haram demeden her yolu mübah görme gibi günahların ilahî gazabı çektiğini iman sahibi, müdakkik nazarla bakan her insan anlayabilir. Zahirde insanın kastı ya da hava sıcaklıkları sebep olsa da, perde arkasındaki hikmet nedir? Cenâb-ı Hak bizi neden böyle bir musibete giriftar eyledi? Muradı nedir? Azmış, sapmış, şirazeden çıkmış insanı kimi zaman depremlerle, kimi zaman sellerle, kimi zaman da yangınlarla ikaz mı ediyor ? Bunlar bir şefkat tokadı mı, zecr tokadı mı?
Rabbimiz gafletten uyanıp tevbe istiğfarla, dua ve niyazla dergâh-ı ilahîye yönelmemizi mi istiyor?
Bu soruları herkes kendine sormalı ve cevabı da kendi vermeli.
Risale-i Nur Külliyatından Lem'alar kitabı 2. Lem'a'da Eyüp peygamberin yaralarının hayat -ı dünyeviyesini tehdit ettiği, bizim, günahlardan gelen manevî yaralarımızın ise hayat-ı ebediyemizi tehdit ettiği anlatılır.
Tıpkı bu kıssada bahsedildiği gibi, yangın gibi maddî felaketler de insanın ancak dünyasına zarar verir. Asıl büyük felaket ise bilhassa ahir zaman müslümanının içinde bulunduğu ebedî hasarete sebep olan manevî yangınlardır, günahlardır.
Bunun yegâne çaresi; her müslümanın fert fert kendine çeki düzen vermesi, ibadetlerini, kulluk görevlerini ifâ etmesi , başkalarına da hâlen ve kalen örnek olarak tebliğ vazifesini yapmasıdır.
Tebliğ dedik.Müslüman sadece kendini değil, ailesini, yakınlarını ve mü'min kardeşlerini de yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kurtarmaya çalışmakla mükelleftir. Yani "ben ibadetlerimi yapayım, kimseye karışmayayım, başkasından bana ne!" diyemez, böyle bir bencillik yapamaz.
Bütün ömrü tebliğle geçen aziz üstadımızın, iman - Kur'an hizmetindeki gayreti ve Allah düşmanlarına karşı verdiği mücadeleden dolayı kendisini eleştirenlere cevabı gayet manidardır:
"Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler..."
Son söz olarak; hem maddî hem manevi yangınlarla boğuştuğumuz günümüzde Cenâb-ı Hakk'a iltica ediyor, fiilî ve kavlî dualarımızla O'na yöneliyor, O'ndan medet bekliyoruz. Niyazımız o ki: Rahman ve Rahim olan Rabbimiz açılan ellerimizi boş çevirmesin, üzerimize rahmetinin her çeşidini indirsin! Amin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.