Her Doğru Her Yerde Söylenmez

Bir zamanlar haberlerde FETÖ’cü bir müzisyenin ecnebi ülkesinde Hristiyanların gönülleri hoş olup sevinsinler diye "La ilahe illallah" deyip "Muhammed Rasulullah"ı demeden ezan okuduğunu hatırlıyorum. Bunu görünce derinden bir üzüntü sardı beni. Sadece bu mu? Değil elbet. Bunun yanı sıra bu örgüt; sanki dünyadaki savaşların tümünü biz çıkartıyormuşuz gibi 'ılımlı İslam' diye sözcükler ortaya atmıştı. Ayrıca menfaati ve çıkarı için tesettürü önemsizleştirip, hedefine ulaşmak adına içki içmenin caiz olabileceğini söyleyerek, emek hırsızlığını ve casusluk da yaptılar. Vesaire vesaire... O zamanlar aklıma Bakara suresinin 174. ayeti gelmişti: "Allah'ın indirdiği kitabın bazı kısımlarını gizleyen ve bunu az bir bedel karşılığı satanlar yok mu! İşte onlar, karınlarına cehennem ateşi dolduruyorlar. Kıyâmet gününde Allah ne onlarla konuşacak, ne de onları temize çıkaracaktır."

Yine bir başka grup güya İslam adına (!) televizyon ekranlarında cihat gibi Allah'ın emrini suistimal edip, keyfi muamele ile bıçakla kafa kestiklerini hatırlıyorum. Ve bunu da Allah için yaptıklarını söylüyorlardı ne yazık ki!.. O zamanlar hey Allah'tan korkmazlar! Din ile oynamayı bırakın! Gidin kendinize başka bir oyun bulun, diyesim geliyor. Maalesef FETÖ ve DEAŞ gibi örgütler din istismarcılığı yaparak, dini adeta oyuncak hâline getirdiler. Bu gruplar, İslam'ı kullanarak dinimize en büyük ihaneti yaptılar. Aslında onlar, sırf İslamiyet yanlış ve kötü tanıtılsın diye Batı tarafından desteklenip türetilmişler. Belki şunu diyebilirsiniz: Neden her taşın altında Batı'yı arıyorsunuz diye... Maalesef biz Müslümanlar olarak uyursak ve sözde liderlerimizin çoğunun iradesi ele geçirilip sömürülmüş, Batı'nın ve dış güçlerin uşağı haline gelinmiş ise olacağı budur elbet. Hâlbuki eğer Müslüman dünyası şu an birlik ve beraberlik içerisinde olsaydı, Batı'nın canının istediği vakitte onun avı haline gelmezdi. Belki yeri gelince dış güçlerin saldırılarına karşı hazırlıklı olmuş ve cihat yoluna başvurup kendimizi koruma yoluna giderdik. Hem Allah boşuna cihat ayetlerini indirmemiştir. İşte böyle durumlarda var olan emrin uygulanmasının tam da yeri ve zamanıdır. Hem cihatta hayat vardır. Ama maalesef cihat emri Müslüman dünyası tarafından adeta unutulmuş olmaktadır. En azından şu Filistin meselesinde İslam dünyası sadece ticari ilişkilerini kesmiş olsaydı bile (Allahu alem) İsrail, Amerika ve onların destekçilerine birçok geri adımı attırabilirdi. Çünkü dünya ülkeleri birbirine muhtaç.

Siz Batı'nın menfaati gereği Ortadoğu'dan vazgeçeceğini mi sanıyorsunuz!? Maalesef o dönemde İslam dünyası toplantılar üzerine toplantılar yaptılar. Ama sadece ve sadece İsrail'i kınamayla yetindiler. İslam dünyasının girdiği duruma bakar mısınız! Ne acı bir durum!.. Zaten kınamayı birçok batılı ülke de yapıyor. Elbette meydan boş kalınca, Batı bu sefer bizim silahımız olan cihatla ve vatan gibi kavramları kullanarak bazı grupları Müslümanlara ve masum insanlara sardırttı. Elbette biz uyurken birileri bundan istifade ederek çalıştı. Hem kim çalışır ve gayret ederse Allah ona verir. İster bu iyilik uğruna olsun ister bu kötülük uğruna olsun fark etmez. Çünkü Allah, insanlara imtihan sırrı gereği bu fırsatı vermiştir. Bu nedenle dinimizde tembelliğe yer yok.

Öyleyse İslam dini vesileyle Müslüman dünyasını ve bütün insanlığı kurtarmak varken neden sadece küçük hedeflerle yetindik? Bu Müslümana yakışır mı? Elbette meydan boş olup yiğit aslanlar olmayınca, o meydanı dolduracak dini ve hakikati oyun haline dönüştürüp çarpıtacak vatan haini, Müslüman düşmanı, Batı destekli sefihler ve çapulcular doldurur. Zira bunların oluşumunda Müslümanlar olarak bizler de mesulüz. Çünkü bizler hem birey hem toplum hem de Müslüman dünyası olarak dünyevileştik, rahatımıza ve keyfimize çok düşkün hale geldik. Hakikaten İslam ümmetinin bu zayıf haline rağmen, eğer aralarında birlik ve beraberlik olmuş olsaydı düşmana galip gelirlerdi. Ayrıca bildiğim kadarıyla tarih boyunca Müslümanlar çoğunlukla düşmanla aynı seviyede veya daha fazla silahlanmaya sahip olamamışlar. Ancak iman gücüyle her daim küçük azınlıklar büyük toplulukları yenerek galip gelmiştir. Ne yani düşman hepimizi yok mu eder? Sırf menfaati için bile olsa buna cesaret edemez. Hem iman ettiğimiz sebebiyle bizim için kayıp yok ki! Zira biz her halükarda kazançtayız. Ayrıca eğer bizleri yok etseler bile bir ölür, bin diriliriz. Belki de Müslümanların şehadetleri vesilesiyle insanlık fevc fevc yani grup grup İslam dinine girip Müslüman oluverir.

İşte bu kar üzerine kardır. Ancak asıl sorunumuz, dünya sevgisinden kopamayışımızdır. Dünyayı çok seviyoruz. Bizlerde Allah'a adanmışlık ruhu yok maalesef. Elbette böyle olunca da bunun bir bedeli olacak!.. Bu bedelin karşılığı zillet içinde yaşamaktır. Hem biz bir kere ölmeyecek miyiz? Onurlu ve izzetli bir ölüm varken neden zilletli bir ölümü tercih ediyoruz?

Ancak her şeye rağmen dinimiz, her zorluktan sonra bir kolaylığın olabileceğini belirterek inancımızda ümitsizliğe yer olmadığını belirtiyor. Bu nedenle İslam alemindeki karışıklık ve yaşanan bütün bu problemlerin bahara ve güzel günlere hazırlık olduğunu düşünüyorum.

Öte yandan bir kısım insanlar, sırf arkadaş ya da dostunun gönlü hoş olsun ya da kırılmasın diye ayetten taviz verip onun istediği şekilde yorumlarlar. Sonra da, "Ama her doğru her yerde söylenmez ki!" derler. Hâlbuki bu hiç alakası olmayan bir kıyastır.

O halde her doğru her yerde söylenmezden kasıt; kaçamak yapıp hakikati söylemeye engel yapmak asla doğru değildir. Aksi halde hakikatler örtbas edilmiş, gizlenmiş ve doğruluktan saptırılmış olur. Yani "Karşıdan bir tepki alır mıyım, bana darılır mı?" deyip, ne şiş yansın ne kebap misali hakikatin gizlenmesi konusunda susmak asla doğru değildir.

Hem hakikat eğilip bükülemez, çarpıtılamaz, önemsizleştirilemez, basitleştirilemez. Aksi halde bu kez Allah bundan asla razı olmaz. Malumunuz bütün ihlâslı alimler, ömrü boyunca hakikatin ortaya çıkması ve yaşanılması için mücadele etmiştir. Hem hakikatin yayılması için binlerce baş feda edilmişken nasıl da utanmadan, arlanmadan, dudak eğip büküp beş kuruşa hakikati satarsınız!? Üstelik hakikat kimseye feda edilmezken...

Ancak her doğru her yerde söylenmez derken, örneğin; içki içen bir tüccar var. O tüccarın yanında müşterisi olmasına rağmen "Sen ayyaşsın" demek doğru değildir. Veya bir kâfire "Ey kâfir!" veya kör bir kadına "kör kadın nasılsın?" demek doğru değildir. Evet, belki bu sözler doğrudur, ancak doğru bu şekilde söylenmez. Hem İslamiyet'te böyle bir üslup da yasaklanmıştır. Ayrıca bu söylemlerle birey hedef tahtasına oturtulmuştur. Elbette bu doğru değil ve yanlıştır. Hem böyle birinin hidayet olması varken de hidayete gelmez. Malumunuz Hz. Musa, Firavun'a gidince Allah'u Teâlâ ona yumuşak bir dil ile tebliğ yapmasını emretmiştir. O halde tebliğ yapmanın da bir üslup ve usulü vardır. Buna son derece dikkat etmemiz gerekir.

Rabbimiz, Filistin meselesi vesilesiyle başta İslam ülkeleri liderleri olmak üzere bütün insanlığın uyanışına vesile kılsın. Amin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.