Mehmet Erdoğan

Mehmet Erdoğan

Bedîüzzaman ve Siyaset -2

önceki yazı:

Padişahın; işgal kuvvetleri lehindeki fermanını; kerhen ve baskı altında verilmiş bir karar olduğu gerekçesi ile tanımaması ve bu fermana itaat edilmemesi gerektiğini ilan etmesi… Şeyhü’l-İslam’ın, Anadolu harekâtı aleyhine verdiği fetvanın; fetva kurallarına aykırı olduğunu ispatlayarak, aksine fetva vermesi… İngilizin İstanbul’u işgali karşısında yayınladığı Hutuvât-ı Sitte adlı eseri ile, İngilizlere çok ağır hakaretlerde bulunması; bu bildiriyi halka dağıtarak vatandaşı uyarması ve bilgilendirmesi… Birinci Millet meclisinde, yayınladığı on maddelik genelge ile millet vekillerini başta Namaz olarak, çeşitli konularda ikaz etmesi… Reis-i Cumhur ile tartışması ve bu tartışmada ağır ifadeler kullanması… Resmi hiçbir hüviyeti olmadığı halde, misafir olarak bulunduğu millet meclisinde, Medresetü’z-Zehra adlı üniversitenin inşası için yaptığı teklifi; 163 imza ile onaylatması… O kadar tazyikat ve takibata, defalarca tekrarlanan sûi-kast ve zehirlemelere karşı; düşünce ve kanaatlerini açıklamaktan asla çekinmemesi… Tutukluluk halindeki olumsuz şartlara rağmen, savunma hakkını sonuna kadar kullanması, itham edilen suçlamalara tek tek cevap vermesi… Kanun maddelerinin yanlış ve taraflı uygulanmasına karşı kanun adamlarını, sert ifadelerle tezyif ve tahkir etmesi… Resmi makamlara müracaatlar yaparak, haklarını talep etmesi; onlara kanuni görevlerini hatırlatması; bilirkişi heyeti ve savcılara itirazlarda bulunarak, haksızlık ve yanlışlıkların düzeltilmesini istemesi; Başbakanlık, Bakanlık ve Diyanet makamlarına, talebelerini göndermek suretiyle, çeşitli konularda onları bilgilendirmesi… Kendisi, Risale-i Nur ve Talebeleri hakkında, Gazetelerde çıkan yalan haber ve iftiralara cevap vermesi, tekzip göndermesi… Reis-i Cumhur, Başbakan ve parti başkanlarına tebrik ve uyarı mektupları göndermek suretiyle, taleplerini dile getirmesi ve tavsiyelerde bulunması…

Bilhassa; Çok partili dönemde; siyasi partileri değerlendirmesi, zihniyet ve faaliyetleri hakkında açıklamalar yapması; isim isim zikrederek, her birinin fikrî ve ideolojik yapılarını ve özelliklerini belirtmesi; hangi partinin zararlı, hangisinin daha faydalı olduğunu; hangisine, hangi sebeplerden dolayı karşı olduğunu; hangi siyasi partiye hangi gerekçelerle taraftar olup, destek verdiğini ve verilmesi gerektiğini izah etmesi; rey kullanması; hangi partiye rey verdiğini açıkça beyan ve ilan etmesi; talebelerinin ve vatandaşların da, aynı istikamette rey kullanmalarını, tavsiye ve teşvik etmesi gibi aktiviteleri, ne olarak değerlendireceğiz?

Özetleyecek olursak; Bediüzzaman: Resmi bir makam ve sıfatı olmadığı halde, sade bir vatandaş olarak, fakat bir diplomat gibi; dönemindeki bütün idarecilerle, doğrudan veya dolaylı bir şekilde irtibatta bulunmuş; nasihat ve isteklerini onlara iletmiş, görev ve sorumluluklarını hatırlatmış; toplumu ilgilendiren pek çok mesele hakkında da açıklamalar yapmıştır.

Bütün bunlar; tamamen siyasi ve içtimai faaliyetler olduğuna göre; siyasetten kaçınma ifadeleriyle nasıl bağdaştırılacaktır? Bediüzzaman; yapılan bu faaliyetlerin, büyük bir kısmının; aslında, devlet, meclis, vükela ve alimlerin yani siyasi makam ve mevkide bulunanların vazifeleri olduğunu belirtmektedir. Bu ifadeleriyle; Bediüzzaman; devlet, meclis, vükela ve ulemanın yapması gereken görevleri, bizzat kendisinin yaptığını ifade etmiş olmuyor mu? Şimdi bütün bu faaliyetleri ne olarak ve ne şekilde değerlendireceğiz? Siyasetten Allah’a sığınan Bediüzzaman’ın aynı zamanda siyasilerin yapması gereken görevleri yapmış olması, siyaset değil midir? Değilse nedir? Siyasetin kitabı mahiyetindeki, Münazarat’ı neşretmiş bir zatın, siyaset hakkında bilgisi, görüşü, duruşu olmadığını söylemek için, yapılan bu faaliyet ve açıklamalar, inkâr mı edilecektir? Demek oluyor ki; Bediüzzaman; sade bir vatandaş olarak; fakat fahrî bir şekilde yerine göre; bir devlet başkanı, bir başbakan, bir muhalefet lideri ve bir Diyanet başkanı gibi, siyasi konulara müdahil olmuştur. Aradaki fark; Bediüzzaman’ın bu faaliyetleri; şahsi hiçbir menfaat, makam ve mevki için yapmamış olmasıdır.

Yukarıda saydıklarımız; Bediüzzaman’ın, yaptığı sosyal ve siyasal faaliyetlerinden bazılarıdır. Bu faaliyetlerin, herbirinin Külliyatta kayıtlı olduğunu, Risale okuyucuları pekâlâ bilirler.

Bütün bu faaliyetlerle beraber; Bediüzzaman’ın, şiddet ve ısrarla siyasetten kaçındığı ve kaçınılması gerektiğine vurgu yaptığı da, bir realitedir. Peki; Siyasetin şerrinden Allah’a sığındığını belirten Bediüzzaman’ın; bu siyasi faaliyetleri; ‘EÛZÜ Bİ’LLAHİ MİNE’ş-ŞEYTANİ VE’s-SİYASETİ’ prensibiyle nasıl açıklanacaktır? Tenakuz gibi görünen bu durumun elbette ki bir izahı olmalıdır. İşin püf noktası, herhalde burasıdır. Demek oluyor ki; Bediüzzaman; kaçındığı siyaset şekilleri ile, bilfiil yaptığı bu faaliyet ve uygulamalarını; birbirinden ayrı değerlendirmektedir. Ya bunları siyasi faaliyet olarak görmeyip, iman hizmetinin bir gereği ve mütemmimi olarak değerlendirmekte; veyahut da, kaçındığı ve Allah’a sığındığı siyaset şekillerinden ayrı ve farklı mülahaza etmektedir. Gerçek olan şu ki; Bediüzzaman, her dönemdeki bu faaliyetlerini; iman, Kur’an, İslamiyet ve Vatan maslahatını gözeterek yapmıştır. Yukarıda belirtilen bu sosyal aktivitelerin tamamında da, niyet ve amaç aynıdır. Bu bakımdan Onun bu tür faaliyetleri de, dolaylı olarak, iman hizmeti ile alakalıdır.

Devam edecek....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.