Hümeyra Yıldız Dülek

Hümeyra Yıldız Dülek

Kim Olduğumuzu Hatırladık; Elhamdülillah

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz:
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz!
İnsanlığın bütün ufukları kapkaranlıkken,
Işık olup fışkırmışız ta karanlığın koynundan;

Mehmet Akif Ersoy

15 Temmuz 2016

Evde yalnızım televizyon izliyorum. Birden TRT de bir sunucu, donuk ve ürkütücü bir sesle, Yurtta Sulh Konseyi adı altında darbe bildirisi okumaya başlıyor. İkinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağının uygulanacağını bildiriyor. Tekrar tekrar aynı yazıyı okuyor. Suratı beton gibi mimiksiz. Kelimeleri adeta yutmak istiyor gibi. Metni silah zoruyla okuduğu çok açık, veya ben öyle algılıyorum bütün iyi niyetimle, zira sunucu da bu kalkışmanın bir parçası olabilir.

Televizyon kanalları arasında dolanıp duruyor, ele tutar bir haber arıyorum. İçim yangın yeri gibi. Gözlerim, kulaklarım televizyon kanallarıyla meşgulken geçmişe takılıyor aklım, fikrim. Yüreğim ateşlere gömülüyor. Dünyaya 1960 ihtilalinden 3-4 ay sonra gelmişim. Büyüklerimin ıstırap içinde anlattıklarıyla büyüdüm. 12 Eylül 1980 ve sonrasını bizzat yaşadım; yaşananlar acıydı, zordu, korkuluydu.

O günler zihnimde canlandıkça karanlıklara gömülüyordu ruhum. Tam o sırada Cumhurbaşkanımızın bizlere ekrandan ‘Bugünkü bu gelişme gerçekten TSK içerisindeki bir azınlığın ne yazık ki kalkışma hareketidir. Bu malum yapıya ait, paralel yapılanmanın kullandığı bir harekettir, milletimi bulundukları il meydanlarına, havalimanlarına davet ediyorum. Halkın gücünün üstünde bir güç tanımıyorum’ diye seslendiğini duyuyorum ve inşaallah, diyorum inançla.

Artık sokaklardayız. Yakınımızdaki kışlaya gidiyoruz.

Babacığım (o tarihte) 81 yaşında, bazı yaşıtlarına göre gayet iyi, bazı yaşıtlarından da bayağı güçsüz. Bastonsuz pek dışarıya çıkmaz. O gece de bastonu yanında. Kışlaya ulaştığımızda, titreyen dizlerinin çelikleştiğini, gözlerinden kıvılcım, kıvılcım enerji taştığını hissediyorum. Bastonunu savurarak; "Bırakın beni şu hainlerin haddini bildireyim! Ben tek başıma yeterim onlara, vatansızlığı yaşamamış bu şerefsizler! Bir canım var helal olsun toprağıma " diye bağırıyor.

İki dizinden ameliyatlı anacığımın içinden çıkan cengaverlik ruhunu ise tutabilmek mümkünsüz. Kulaklarımızda Cumhurbaşkanımızın söyledikleri, dilimizde Fetih suresi, minarelerde salalar yolumuza devam ediyoruz. Kadın-erkek, genç-yaşlı herkes sokaklara dökülmüş. Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber sesleri yeri göğü inletirken, geceyi aydınlatıp ruhlarımıza inşirah veren sala ve ezan seslerine karışıyor. 80’lik ihtiyarlar barikatların başında nöbete durmuş, tankların geçişini engellemek için; halk kendi imkânlarıyla yolları kapatmış. Kimisi arabalarını tankların üzerine sürerken, çoğu bedenlerini feda ediyor.

Allah’a Hamdolsun, milletin devlet başkanının "Ya Allah" deyip halkını meydanlara davet etmesi; insanların canlarını siper ederek tanklara göğüs gerişi, memleketi uçurumun kenarından döndürdü. Sokakta bu denli kalabalık bir kitle olmasaydı, darbeciler amaçlarına ulaşabilirlerdi, Rabbim muhafaza buyursun.

Koca bir memleketi idare etmek, herkesin menfaatine kararlar verebilmek seçilmiş insanların işi; kıvrak ve pratik zekaya sahip olmayı gerektirir. ‘Cumhurbaşkanımız meydanlara çıkın, hava alanlarına yürüyün.’ dedi, biz de harekete geçtik. Yerinde ve zamanında verilmiş bir karardı, bu ne istediğini bilmekti, kefeni cebinde olup, ölümden korkmamak ve hedefe kilitlenmekti. Kendini ve ailesini düşünmeden önce vatan ve millet demekti. Kendini feda eden bir komutan varsa başta, elbette millet aynı iman, aynı ruh ve duyguyla canını vatanı, bayrağı, ezanı için gözünü kırpmadan feda eder.

İşte; 15 temmuz gecesi topsuz, tüfeksiz, Rabbimizin içimize verdiği cesaret, sekine ve imanla, aklımızda ve gözümüzün önünde Mısır, Filistin, Suriye manzaralarıyla bir destan yazdık. Bu destanı yazarken de bazı şeyleri daha iyi idrak ettiğimizi düşünüyorum.

Mesela;

21. yüzyıl Nene Hatun’luğu rolünü oynayan yiğit amcaların, teyzelerin; çoğu zaman bilgisizlikle suçlanan, (dağdaki çobanın oyuyla benim oyum misali) tahrik edilen insanların; suçlamaların sahiplerinin çoğunda olmayan ve hiçbir kütüphaneden de edinilemeyecek iman gibi, cesaret gibi, şeref gibi hasletlere ziyadesiyle sahip olduğunu.

Reis-i Cumhur ‘meydanlara inin’ dedi diye yola çıktıklarını, ama jetlerin tankların işin içine karıştığını görünce; büyük bir taarruzla karşı karşıya olduklarını anlayıp, Menderes için de keşke sokaklara dökülseydik demeyi ihmal etmeyen amcadan; bu milletin pişmanlıklardan ders çıkarabildiğini.

Uhud’da Efendimizin (s.a.v) öldürüldüğü dedikodusu üzerine Medine’ye doğru koşan sahabeye savaştan sonra ‘Muhammed ancak bir Resûldür. Ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir. O ölür veya öldürülürse topuklarınızın üzerinde geri mi döneceksiniz?’ azarını işiten bir ümmetin mensupları olarak; davaya sahip çıkarken neyin hayır, neyin şer olduğunu ayırt edecek basirete daima haiz olmak gerektiğini idrak ettik.

Ortaya can koyma günü geldiğinde tek vücut, tek yürek olmanın; Tevhid’in kalbe indirdiği mutmainlikle ve o huzurla hareket etme gerekliliğini idrak ettik.

Aylarca sokaklarda gece gündüz eylem yapanların ezanlardan, tekbir seslerinden, selâlardan şikayetçi olmalarından; onların esas rahatsız olduğu şeyin baştaki idarenin değil, onun temsil ettiği değerler olduğunu idrak ettik.

Bir kaç ağaç bahanesiyle sokaklara dökülen, çevreye zarar vererek polise saldırma hakkını kendinde gören, yakıp yıkma eylemlerinde biber gazı, tazyikli suya maruz kalınca dilsiz şeytan aforizmalarının meftunu olup bu memleketin insanlarına jetle, tankla, helikopterle saldırılırken dilsiz şeytan olmayı bile beceremeyip sevinç naraları atan aşağılıkların zamanında dillerinden düşürmediği vicdandan nasipleri olmadığı gibi, vicdanı kendi düşmanlıklarını icra ettirebilmek için silah olarak kullandıklarını idrak ettik.

15 Temmuz’da yeni bir Kurtuluş Savaşını, bir Çanakkale Destanını harekete geçirirken; aslında, gözümüzden kaçırılan kimliğimizi elimize aldık, kim olduğumuzu hatırladık. Bin yıl önce ayak bastığımız toprakları daha binlerce yıl yeşertmemiz gerektiğini, millet olarak ceddimizin kanlarıyla kazanılan bu vatan toprağının yüreklerimizde destanlaşmasını idrak ettik.

‘Yönetimi beğenmiyorsan, oy vermezsin, gider. Ama darbeciler memleketimin başına bir çöktüler mi herkese hayatı zehir eder. En kötü iktidar bile, darbeden iyidir.’ diyen teyzemin samimiyetinde vatan sevgisinin güzelliğini idrak ettik.

Kardeşi kardeşe düşman eden, evlatla anayı karşı karşıya getiren, sonrada mukaddesattan bahseden zihniyetin, İslam diniyle yakından uzaktan bir alakası olmadığını cennet yürekli annelerimizin döktüğü gözyaşlarında idrak ettik.

Alçaklıkta sınır tanımayan düşmanlar, yüzlerce insanı yavrusundan, eşinden, ailesinden ayırdığı halde; ‘Ümitsizlik yok, kavuşmalar cennette Allah’ın izniyle. Bir daha hiç ayrılmamacasına hem de’, diyerek şehit düşmediği için hayıflanan yüreklerin nasıl cesaret sahibi olduklarını idrak ettik.

Irzını, namusunu, ailesini, hakkını, müslümanca yaşama isteğini, hürriyetini müdafaa için, Rabbim bir daha göstermesin lakin ola da yine bize iş düşerse canımız, kanımız vatanımıza, bayrağımıza helal olsun diyen gençlere güvenmekte ne kadar haklı olduğumuzu sevinerek idrak ettik.

Evrende en büyük ziyan, sorgulama yeteneğini yitirmiş bir beyindir; der Einstein. Biz dış mihrakların beslemesi olan, bizim evlatlarımızın kanına bir virüs gibi girip onları kendi hastalıklı düşünce yapısıyla zehirleyen ihanet çetelerini, onlara yataklık edip, hala daha savunan zavallı güruhun neye, kime, nasıl hizmet ettiğinin bilincine milletçe vardık.

Bize hangi siyasi görüşte olduğumuzu sormayın, biz kendisini tankların altına korkusuzca atarak yerlere düşen, ama bayrağını düşürmeyenlerdeniz.

Biz, mukaddesatına dört elle sarılan, ruhumuza inşirah veren ezanımız için canından vazgeçenlerdeniz.

Biz, merhamette, şefkatte sınır tanımazken, Vatan söz konusu olunca; can verirken can almasını da biliriz.

Biz, gerektiğinde milletçe, fikir ve görüş ayrılıklarını susturup partiler üstü bir birlik ve beraberlik içinde olabileceğimizi; milli irade ve demokrasimize sahip çıkacağımızı bütün dünyaya şanla şerefle gösteren bir milletiz. Elhamdülillah.

15 temmuz gecesi şehit düşen canlarımıza, Allah (cc) rahmetini, cennetini ikram etsin. Gazilerimize de attıkları her adımda, aldıkları her solukta en güzele ulaşıp, huzurla yaşamalarını Rabbim nasip etsin inşaallah.

Rabbime Emanetiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.