Hümeyra Yıldız Dülek
İnsan Huzurda Gerek
Krallar bilmez, krallar utanmaz
Ayıplarımda can bulur, can satarlar
Say beni! Say derimden geri
Tarihin yaşı kadar
Yalnızız
Şimdi yüreklerde yoktan bir şaşı kumar!
Gençliğim kartpostal seslerinden kör sağır iken
İnandığım her şeyin tam da şimdi bir bedeli var!
Yırtıl ar perdem
Kurtul kendinden
Huzur isyanda!
Değneğin derdi fendime kefendi
Özür dört yanda!
MABEL MATIZ
Hoş bir melodiydi kulağıma gelen uzaklardan, sözleri ilginç. Bir derdi vardı, anlatmak istediği kocaman duyguları isyanla çığlıklaşmıştı adeta, lakin bende uyandırdığı hisler ürkütücü değil, daha çok düşündürücüydü.
Yırtıl ar perdem
Kurtul kendinden
Huzur isyanda…
Ritimli bir şekilde kulağıma gelen bu cümleler aslında o kadar da masum ve sıradan sayılmazdı… Adeta yaşadığı her olayı, aldığı her nefesi sorgular gibiydi…
Yaşam içindeki kural ve yasaları hiçe sayarak, deli dolu yaşamak, huzuru isyanda yeşertmek…
Mümkün mü böyle bir şey? Çengelli soruların, çığlık çığlığa duyguların arasında yüzünü gösterir mi huzur bize? Belki bundan da önce sorulması gereken soru huzurun ne olduğu…
Her Şeyi yok sayıp, kendinden, çevresindeki etkenlerden kurtulmak, özgür olduğunu hissetmek, her istediği hareketi her yerde yapabilmek, kural tanımamak, sorgulayıcı bakışlara ehemmiyet vermemek, ben istiyorsam böyle olacak kıvamında hareket etmek midir HUZUR?
Ya da şöyle soralım; yürekte büyütülen isyanla huzura erebilir mi insan?
Tartışılır…
İnsanın doğasındaki hırçınlık, muhalefet etme, bildiğini okuma, kuralına uymadan her şeyi deneyip yanılarak öğrenme arzusu, anlık huzur esintileri yaşatır mı? Bu da tartışılır.
Aslında biz günlük hayat içinde, yaptığımız iş güç arasında huzurlu muyuz, huzursuz muyuz? Neyiz biz? Ne istiyoruz? Çok gülersek çok mu mutluyuz demektir? Yoksa bazen ağlamak da iç huzurumuzu yansıtmamıza vesile olur mu? Çoğu zaman düşünmeyiz bile bunları…
Sadece yaşıyoruzdur; işe gidip gelmeler, teşrik-i mesaide bulunduğumuz insanlarla selamlaşmalar… Talebe isek yapılan ödevler, sınav stresi, aldığımız notun niceliği; anne isek meşakkatli çocuk büyütme, evin sorumlulukları, yetti yetmedi, artmadı kaygısı; baba isek, maişet derdi, evladına daha iyi gelecek sağlama kaygısı, trafikte boğuşarak yuvasına koşmak; kısacası insan çoğu zaman içiyle hesaplaşmadan belki de bir robot gibi yaşayıp gider, hiçbir şeyi irdelemeden..
Oysa gözümüzü açtığımız her sabah huzurlu olmak için bir sebeptir, aldığımız, verdiğimiz her bir soluk, güneşin odamızı aydınlatan huzmeleri, günaydınlaştığımız, hayırlı sabahlar dilediğimiz sevdiklerimizle yeni güne uyanmaktır huzur, bebeğimizin her sabah sıcacık masum gülümseyişi, attığı ilk adım, sevdiklerimizle birlikte yudumladığımız çay, ve günlük telaşeye Bismillah deyip başlamaktır huzur. Huzur, teşhisi konmamış hastalığımızın sancısını çekerken, doktorun bize uzattığı zarfta sonuçların negatifliğine attığımız sevinç çığlığıdır. Huzur, aldığımız kaza haberinden sonra, soluk almadan kaza yerine koşmak ve sevdiklerimizi sağ salim gördüğümüzdeki yüz ifadesidir.
HUZUR kimi zaman kendi içimizde, kimi zaman bir dostun yardım elinde, kimi zaman sevgilinin ışıl ışıl gülüşünde, kimi zaman bir kitabın satır aralarında, kimi zaman bize özel yazılmış bir namenin ilk veya son cümlesinde, kimi zaman bir şarkının güftesinde gizlidir…
Huzur diyorum… Belki de huzuru gerçekten severek bulabiliriz, karşılığında hiçbir şey beklemeden, herhangi bir neden aramadan ya da sevgimizi herhangi bir vasfa bağlamadan. Kaçımız cesaret edebilmişizdir ki kimliğine bakmadan sevebilmeye? Belki cesaret edemediğimiz için asırlar boyu huzuru aramışızdır, hatta kimi zaman aramaktan yorulmuşuzdur...
Bazen hiç farkında olmadan huzur verdiğimiz anlar olmuştur eminim, huzurun bir parçası, bir sebebi olduğumuz anlar, farkında olsak belki o huzuru veremeyeceğimiz anlar…
Tabii ki farkında olmak, yüreğinde kıpır kıpır bütün güzelliğiyle huzuru yaşamak ve yaşatmak daha lezzetlidir. Ve asıl mesele yaşadığımız yere huzuru götürmek ve birlikte olduğumuz insanlara huzur verebilmektir.
Aslında insanoğlu, azıcık doyumsuz, az biraz çabuk demoralize olan, arada nankör ve bencildir, hani daha çok daha çok istemekten, pek de elindekinin farkında olamadan hayatını geçirip gider.
Huzurlu olmak… Bir an kendime sordum, nasıl huzurlu olunur diye veya huzuru tam olarak nerede hissediyorum, ne yaparsam huzurdan mest olurum?
İşte bir sahil kasabasında oturuyorum, rüzgar yüzümü okşuyor, az biraz üşüyorum, denizden gelen yosun kokusu ciğerlerimde, elimde kitabım ve çok eskilerde kalan kalem ve defterim (aklıma gelenleri karalamam not almam gerek), önümde yudumladığım ve avuçlarımın içine aldığım zaman bana haz veren sıcaklığıyla mis gibi çayım… Değmeyin keyfime.
Aklımda türlü sorular yok, kim nerede ölmüş, kimin hakkı yenmiş, hangi çocuk annesiz babasız kalmış, dünyada savaş mı çıkmış (o da ne) açlık, kötülük, acı, ıstırap bu mefhumlardan uzak, hissetmeden, her haberden bihaber…
Peki bu huzur mu? Kendini dünyaya kapatmak ve huzuru buldum demek; elbette hayır.
Aslında yaşanılan hayat içinde huzurlu olmak için, aklın, vicdanın, ruhun ve yüreğin bütün art düşünce ve kötülüklerden arınmış olmalı, itidalli davranmalı, olaylar karşısında gerektiğinde kendini yargılayıp sorgulama cesaretini gösterebilmelidir insan…
Bunun yanı sıra, eşin, dostun, senden hatır sormanı bekleyen annen baban, kapı komşun, uzaktaki akraban, yarın aynı ortamda aynı havayı soluyacağın iş arkadaşın, hazırladığın dosyaları imzayalayacak olan patronun, amirin, memurun, her gün önünden geçtiğin dilenci ve en önemlisi iç dünyan, hissettiklerin, acıların, gülümseyişlerin, seni sen yapan duygularınla ne istediğini bilerek huzuru yakalamak, hayatın omuzlarına yüklediği sorumluluklara ragmen, her şeyi olduğu gibi kabul etmek de huzurlu olmak adına attığımız büyük adımlardır.
Evet huzurlu olmak istiyoruz ve bu çok önemli, lakin daha da önemlisi nerede huzur bulduğumuz değil midir?
Mabel Matiz, şarkısında huzur isyanda diye tekrar edip dururken ben her seferinde ‘huzur huzura durmakta’ diye içimden geçiriyordum. Sanki şarkıyı dinlerken bile yanlışlık yapıyormuşum gibi, yüreğim buruluyordu, kim bilir belki de o yüzden bu kadar satırı bir araya getirme ihtiyacı hissettim…
Zira benim için huzur en yücenin huzurunda olduğunu bilmek ve O’na (cc) eğilmek, Rabbe iltica etmekti…
Şeytan ve nefsimden huzur-u İlahi’ye kaçış yerimdir, huzur, eğilmez kibirimi rükûda erittiğim, kırılmaz gururumu secdede yok ettiğim yerin adıdır huzur. Rızk istediğim, ilim talep ettiğim, af dilediğim, yalandan, haramdan, görünmez kazadan ve belâdan, iftiradan, cehennemin narından, kabir azabından O’na (cc) sığındığım yerdedir huzur…
Zalimden, zulümden, cehaletten, ihanetten kaçarken çalacağım kapının eşiğidir huzur, beni benden kurtaracak tek Kurtarıcı’nın merhamet makamına iltica dilekçemin kabul yeridir HUZUR…
Ve Huzurda hazır bulunmak, ruhumuza ilmek ilmek örülen bir teslimiyet hırkası giydirmekle olabilir ancak. Kolay iş mi? İsyandan daha zor olandır, teslimiyet. Çünkü başkaldırmak ilk akla gelendir ve en kolay gerçekleşebilecek olan. Oysa teslim olmak insanı korkutur. Fakat bir kez huzurda hazır bulunmanın tadına erildiğinde huzura da ermiş olur kişi. Çünkü insan, ancak HUZURDAYSA HUZURLUDUR.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.