Ahmet Yılmaz
“Fiyatları Tayin Eden Allah’tır” Ne Demek?
Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun bir fetva sitesi var. https://fetva.diyanet.gov.tr/AloFetva190 Bu siteye dini konularla ilgili akıllarına takılan soruları herkes yazabiliyor. Din İşleri Yüksek Kurulu yetkilileri de bu sorulara İslami ölçüler içinde cevaplar veriyor. Cevaplar, soru soran kişinin mail adresine özel olarak gönderildiği gibi, başkaları da istifade etsin diye, sorular ve cevaplar internet sitesinde de yayınlanıyor. Soru dini ölçülerle ilgili olduğu için verilen cevaplar da elbette ayet ve hadisler ışığında hazırlanıyor.
Bahsettiğimiz siteye söyle bir soru sorulmuş: TİCARETTE KÂR HADDİ VAR MIDIR? (Yani bir tacir aldığı mal üzerine ne kadar kâr koyabilir, İslam’da bunun bir sınırlaması var mıdır?) şeklinde masumane sorulmuş bir soru. Diyanet İşleri Yüksek Kurulu bu soruya aynen şu şekilde cevap veriyor:
“İslam dini, alım satım akitlerinde kesin bir kâr haddi koymamış, bunu piyasa şartlarına bırakmıştır. Konuyla ilgili olarak Allah Resûlü (s.a.s.), fiyatlar artmaya başladığında kendisinden bu duruma müdahale etmesi istendiğinde şöyle buyurmuştur: “Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır. Ben sizden herhangi birinin malına ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle o kimsenin hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem.” (Ebû Dâvud, İcâre, 15; Tirmizî, Bûyû’ 73) Ayrıca Hz. Peygamberin (s.a.s.), kendisine kurbanlık bir koyun satın alması için para verdiği Hakîm b. Hizâm’ın bir dinara satın aldığı koyunu iki dinara satıp, sonra bir dinara bir koyun satın almasını (diğer bir rivayette bir dinara satın aldığı iki koyundan birisini bir dinara satmasını) kınamamış, üstelik ona hayır duada bulunmuştur.
(Ebû Dâvûd, Büyû’, 28; Tirmizî, Büyû’, 34)Fakihler de bundan hareketle kâr haddinin eşyadan eşyaya fark edebileceğini, bu sebeple de kesin bir takdir yapılamayacağını söylemişlerdir (Kâsânî, Bedâi’, V, 129). Bununla birlikte piyasada suiistimaller olduğu, karaborsacıların devreye girerek halkı mağdur ettikleri, özellikle halkın zaruri ihtiyaçları sayılabilecek mallarda aşırı fiyat artışları yaşandığı durumlarda, kamu otoritesinin fiyatlara müdahale etme (narh koyma) yetkisi vardır (Merğînânî, el-Hidâye, VII, 226). Aşırı fiyatın tespitinde ise bilirkişilerin günün piyasa şartları içerisindeki belirlemeleri esas alınır.”
Görüldüğü üzere verilen cevapta sıkıntılı bir durum, ayet ve hadislere ters bir yorum yoktur. İslam dininin alım satım akitlerinde kesin bir kâr haddi koymadığı, bunun piyasa şartlarına bırakıldığı, Peygamber Efendimizin (sav) de fiyatlara müdahale etmek istemediği uygulamadan bir örnekle açıklanmıştır. Hadis-i Şerifte geçen “Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır.” ifadesi bir Müslüman için, konuya İslami ölçüler içinde bakan biri için son derece doğru bir tespittir. Zira biz inanırız ki Rızkı Veren Allah’tır. Allah rızkı bol bol verirse o nimetin fiyatı ucuz olur, Allah o nimeti az verirse fiyatı yüksek olur. Allah dilediği nimeti dilediği kadar verir, zira Mün’im-i Hakiki Allah’tır. Dolayısıyla o nimetin ucuz veya yüksek oluşu, Allah’ın takdirindedir. Mesela bu yıl patates bol miktarda ekilmiş, Allah da rahmet ve bereketiyle bol miktarda ihsan etmişse, patates fiyatları ucuz olacaktır, tersi durumda da pahalı olacaktır. Darlık ve bolluk veren Allah’tır. Biz ne kadar tedbir alırsak alalım, Allah vermek istemezse, bir musibet musallat olur ve o nimet az olur. Bu yıl bir çok tarlada çekirge ve tırtıl salgını olduğunu duyuyoruz.
Bununla birlikte piyasada suiistimaller olduğu, karaborsacılar devreye girerek halkı mağdur ettikleri özellikle de halkın zaruri ihtiyaçları sayılabilecek mallarda aşırı fiyat artışları yaşandığı durumlarda İslami açıdan da kamu otoritesinin yani devletin müdahale yetkisi vardır.
Yukarıda paylaştığım soru ve cevaptan sonra Cumhuriyet Gazetesi, cevabın içinden bir cümleyi cımbızlayarak alıyor ve onu çarpıtarak manşetine taşıdı. Manşet şu şekilde; “Diyanet İşleri Başkanlığı ‘FİYATLARI TAYİN EDEN ALLAH’TIR’ dedi.” Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vermiş olduğu cevabı, Cumhuriyet Gazetesi böyle manşet yapıyor. Haberin içeriğine girdiğinizde, içeriğin o manşetle hiç ilgisinin olmadığını görüyoruz ama kimse haberin detayını okumuyor tabi.
Ardından furya kopuyor. Sosyal medya hesapları ile pusuda bekleyen sırtlanlar devreye giriyorlar. Bu hesap sahiplerinin hiçbir zaman din umurlarında değildir ama İslam’a laf çakmak! için belli bir alan oluşmuş, bunu es geçerler mi? Hemen sosyal medya hesaplarından taarruza kalktılar. Hepsi Cumhuriyet Gazetesinin manşeti üzerinden İslam’a saldırmaya başladılar. Allah lafzını, siyasi ve ideolojik çıkarlarına malzeme yapmaya başladılar.
Sosyal medyada bu konuyla ilgili öyle yorumlar yapılıyor ki tüyleriniz diken diken olur. Peygambere hakaret mi ararsınız, Allah’a hakaret mi ararsınız, makara yapmak mı ararsınız, espri malzemesi olarak kullanmak mı ararsınız…. Hiçbir ahlaki, hiçbir insani, hiçbir İslami hassasiyeti olmayan tipler, üşüştüler bu konunun üstüne. Ardından “Diyanet kapatılsın” kampanyası başlatıldı. Sonra Diyanet İşleri Başkanının makam aracından tutun, sel felaketi bölgesine Diyanet İşleri Başkanı niye cübbesiyle, sarığıyla gitti, Ayasofya’nın açılışında niye elinde kılıç tutuyordu… teraneleri tekrarlandı.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir icraatı tenkit edilebilir, bazı açıklamalar yanlış bulunabilir elbette. Ama eğer bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı’na topyekün bir linç varsa, bir hücum varsa anlayın ki, dert Diyanet İşleri Başkanı veya Başkanlığı değildir. Dert İslamdır, dert Müslümanlıktır, dert Kur’andır, dert Allah’tır, dert Peygamberdir. Direkt islam’a, Müslümanlara saldıramayanlar, Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden endirekt saldırıyorlar. Fırsat bu fırsat deyip, bütün hınçlarını almaya çalışıyorlar.
Diyanet üzerinden hazır taarruza kalkmışken; İslam’ın, Kur’an’ın hakikatlerini haykıran Halil Konakçı Hoca ile alakalı da bir furya başladı. Yine aynı ekip aldı, manşete taşıdı onu. Kadınlarla alakalı Halil Konakçı hoca bir şey söylemiş, hemen “Diyanet Kapatılsın, bu adam aforoz edilsin, böyle din olmaz, bu kimdir”... şeklinde saçma sapan bir saldırıya geçildi. Mevzu kadın hakları güya. Gerçekte ne kadına ne de kadın hakkına zerrece saygıları yok. Fakat kadın üzerinden propaganda malzemeleri var onu dibine kadar kullanıyorlar.
Diyanet üzerinden İslam’a saldıranlara bakıyorsunuz bunların bazıları da sözde “ilahiyatçı” kisvesine bürünmüş, ateist, deist, panteist… ne idüğü belirsiz tipler. Güya bilirkişi edasıyla, verilen fetvayı eleştiriyorlar, hadislerin güvenilir olmadığını ileri sürerek, Peygamber Efendimize dil uzatmaya çalışıyorlar.
Dolaylı yollardan dine küfretmeye ve İslam’ın nurunu söndürmeye çalışan bu tiplere Necip Fazıl'ın şu sözüyle cevap veriyoruz:
“Deden bile söndüremedi İslamın Nurunu
Sen mi söndüreceksin Ey Ebu Cehilin torunu!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.