
Abdulkadir Menek
Terörsüz Türkiye Süreci (7)
Bu gelişmeler sonucu PKK’ye yapılan silah bırakma ve kendini fesh etme çağrıları da ciddi bir şekilde sonuç vermeye başladı. Abdullah Öcalan 27 Şubat’ta yaptığı açıklamada örgütün silah bırakması için çağrıda bulundu. Bu çağrının ardından PKK’nin karar mercileri, 1 Mart 2025 tarihinden itibaren ateşkes ilan ettiklerini duyurdular. Devlet Bahçeli bu çağrının "baştan sona değerli ve önemli" olduğunu açıkladı. Ateşkes ilanının ardından Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan DEM Heyeti 10 Nisan 2025’te Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Bu ateşkes döneminin ardından PKK Yürütme Kurulu 5-7 Mayıs’ta yaptığı kongrenin ardından yaptığı açıklamada; örgütün kendi kendisini feshettiğini, silahlı mücadele yöntemini ve PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını ilan etti. Açıklamada; TBMM, hükümet, siyasi partiler ile basın, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları sorumluluk almaya ve sürece katılmaya davet edildi. Bu açıklamanın ardından Devlet Bahçeli yine bir açıklama yaparak, "bugün kazanan barış ve kardeşliktir, bugün kazanan siyaset ve demokrasidir" ifadelerini kullandı.
Daha sonraki günlerde görüşme trafiği aksamadan farklı kulvarlarda devam etti. 7 Temmuz’da TBMM Başkanvekili ve Van Milletvekili Pervin Buldan ile Şanlıurfa Milletvekili Mithat Sancar’dan oluşan DEM Heyeti, Beştepe'de yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Bu görüşme öncesinde Mithat Sancar Kuzey Irak’ta bir mağarada metan gazından zehirlenerek şehit olan askerlerle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:
‘’Dün zaten açıklamamızda da belirttik. Gerçekten çok derin üzüntü yaşadık… Öcalan'ı da bizi de derinden üzdü. Bu tür acıların yaşanmaması için zaten bu yolu ilerletmek gibi bir görevimiz var. Hepsine Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz.’’
Bu önemli görüşmenin ardından DEM Parti tarafından basına bir yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada şu ifadeler kullanıldı: "İmralı Heyeti üyelerimiz Pervin Buldan ve Mithat Sancar, bugün Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la Beştepe’de görüştü. Heyetimiz, sürecin geldiği yeni aşama ve bundan sonra yapılacaklar konusunda görüş ve önerilerini aktardı. Görüşmede, sürecin ilerlemesi konusunda karşılıklı iradenin devam ettiği vurgulandı."
Bu süreçle bağlantılı olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan, PKK’nin yayın organı olan ‘’Serxwebun’’ dergisinin Mayıs 2025 sayısında ‘’Perspektif’’ ana başlığı altında yirmi bir sayfadan oluşan bir makale kaleme aldı. PKK’nin kuruluşu ile birlikte yayın hayatına başlayan ve 12 Eylül Darbesinin ardından yayınına bir müddet ara veren, 1981 yılının Temmuz ayında yeniden yayın hayatına başlanan bu dergi, Mayıs ayında yayınlanan 521. sayısı ile yayın hayatına son verdiğini de açıkladı. Açıklamada şu görüşlere yer verildi: ‘’Çok açık ki Serxwebûn’un yayın hayatını sonlandırması bir bitiş değil, tersine yeni başlangıçlar için zemin oluşturma ve ön açma niteliğindedir. Demokratik uygarlık kuramının teorik ve ideolojik gerçeğine göre yayın yapan yeni organlar için ön açma amacını taşımaktadır. Bu anlamda bir tarihi döneme damgasını vuran Serxwebûn mirası, yeni dönemde yeni yayın organlarında yaşamaya ve rol oynamaya devam edecektir." Serxwebun’un yayın hayatına son verme olayının da ‘’Terörsüz Türkiye Sürecine’’ destek şeklinde yorumlandı ve önemli bir adım olarak kayıtlara geçti.
Abdullah Öcalan bu yirmi bir sayfalık makalesinde örgüt ile ilgili olarak çok önemli ifadeler kullandı. Öcalan bu yeni dönemi ‘’Yeniden Yapılanma’’ olarak ifade etti. Aslında ifade edilen görüşler Öcalan’ın benimsediği görüş ve düşüncelerin de bir özeti mahiyetinde oldu. Özellikle ‘’İslam ve Kürtler’’ hakkında çok dikkat çekici bazı ifadelerin bulunduğu bu yazının bizce önemli olan bazı bölümlerini, bu vesile ile nazarlarınıza sunmak istiyoruz. Burada Öcalan, tarihi süreç içerisinde İslam’ın yaşadığı gelişme dönemlerini kendi ifadeleri ile yorumluyor, gerekli reformları yapamayan İslam’ın da kendi inancına göre bittiğini iddia ediyor:
‘’Kapalılık İslami müthiş tutucu güç haline getirir. 15. ve 16. Yüzyıllar tutuculuğun zirve yaptığı yıllardır. 9 -10. yüzyıllar İslam’da bir Rönesans dönemidir, bir rönesanstır, bütün dünyayı etkiler. Ama 15. 16. Yüzyılların muazzam bir tutuculaşma dönemidir ve fiilen İslam biter. Bunun somut ifadesi Safavilerde, Babur Hindistan’ında ve İstanbul merkezli Osmanlılarda büyük bir tutuculuk başlar ve o tutuculuk zaten bir yüz yıl sonra 17. ve 18. yüzyıllarda ömrünü tamamlar. Bana göre İslam 18. yüzyıllarda da bitmiştir. Hayatiyeti kalmamıştır, ondan sonra istismar edilmiştir. İngilizler bu İslam’ı istismar eder ve bildiğimiz o cihan egemenliğine, küçük bir adadan küresel bir hegemonyaya ulaşırlar. Bu İslam’daki tutuculukla bağlantılıdır. Bunu niye belirtiyorum. Buna biraz da Hristiyanlık dâhil ettim. Çünkü Hristiyanlıkta batı üstünlüğü başladı. Hristiyanlıkta yaşanan o reformasyon İslam’da olmadı.’’
Bu metinde bulunan bazı ifade ve tanımlamalar, özellikle Kürt haklarını savunma iddiasında bulunan birçok kişi ve yayın kuruluşu tarafından eleştiri bombardımanına tabi tutuldu. Metinde Kürtlere yönelik olarak kullanılan “çöplük toplumu”, “mezarlık” ve “kültür kalıntısı” gibi ifadeler şiddetle kınandı ve bu ifadelerin bir özeleştiri olmadığı ve tam bir aşağılama olduğu ifade edildi.
Öcalan tarafından Kürtçe için “işlevsiz bir dil” tanımlaması yapılması da tepkilere neden oldu ve bu ifadenin “ya cehaletten ya da bilinçli bir asimilasyoncu söylemden” kaynaklandığı savunuldu. Aynı şekilde HDP’nin 2012 yılında okullara hükümet tarafından konan Kürtçe Seçmeli Dersi boykot etmeleri sonucu milyonlarca insanın Kürtçe öğrenmesine engel olunduğu konusu da, bu eleştirilerden nasibini alan başka bir husus olarak dikkati çekmektedir.
Öcalan’ın açıklamaları içinde en çok eleştiriye hedef olan konulardan birisi de önde gelen bazı Kürt liderler için yapılan ‘’Judenrat’’ benzetmesi olarak öne çıktı. Bu çevrelere göre, Barzaniler, Bedirhaniler, Şeyh Sait ve Seyid Rıza gibi tarihi figürlerin “Judenrat” olarak isimlendirilmesi, bu insanların tarihine ve geçmişine büyük bir hakaret anlamına gelmektedir. Bilindiği üzere ‘’Judenrat’’ kavramı, II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının işgal altında bulundurduğu Polonya ve Rusya’nın bazı bölgelerinde yaşayan Yahudilerle teması sağlamak için yine Yahudilerden oluşturduğu bir konseyin adıdır. Naziler bu konsey ile Yahudilere karşı yine Yahudileri kullanmaya çalışmıştır.
Bütün bu gelişmelerin ardından gözler PKK’nin ne zaman silah bırakmaya başlayacağı konusuna çevrilmeye başlandı. Silah bırakmak için ilk sembolik tören 11 Temmuz 2025 günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi kontrolü altında bulunan Süleymaniye şehri yakınında bulunan Casene Mağarası civarında yapıldı. 15 kadın, 15 erkek toplam 30 PKK militanı, Örgüt Yöneticilerinden Bese Hozat kod adlı Hülya Oran yönetiminde toplantı alanına gelerek hazırlanan büyük bir kazana silahlarını atarak ateşe verdi. Törene yapılan davet üzerine, DEM Parti Eş Genel Başkanları, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi yetkilileri, bazı kuruluşlar ile gazetecilerden oluşan yaklaşık 200 kadar kişi katıldı ve yarım saat kadar sürdü.
Belirlenecek bir program dâhilinde PKK’nin elinde bulunan silahların envanterinin çıkarılmasının ardından hazırlanacak takvime göre, bütün silahlar imha edilecek. İlk silah bırakma töreninin tamamlanmasının ardından TBMM devreye girerek bir komisyon oluşturuldu ve yapılacak çalışmalarla ilgili olarak TBMM’nin üstleneceği rol konusunda gerekli olan çalışmalar bu komisyon tarafından hazırlanarak Genel Kurula sunulacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.