Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Dünden Bugüne Suriye (3)

önceki yazı:

Suriye’de yaşanan gelişmeleri daha iyi anlamak için ülkenin demografik ve coğrafi yapısı ile ilgili olarak bazı hususlara değinmek gerekir. Aksi halde yaşanan bunca gelişme ve olayları mevcut yapıdan bağımsız bir şekilde ve objektif olarak değerlendirmek mümkün değildir.

Suriye nüfusunun yüzde doksanına yakınını Müslümanlar oluşturmaktadır. Sünniler, Müslümanların toplam nüfusunun yüzde yetmişinden fazladır. Yüzde onluk Şii-Nusayri, yüzde üç oranında da Dürzi bulunmaktadır. Çok az sayıda Yezidi de bu ülkede yaşamaktadır. Süveyda ili hariç, ülkenin en büyük şehirlerinin tamamı ve on dört vilayetin on üçünün başkentinde Sünniler büyük bir çoğunluğa sahiptirler. Ülkede yüzde on civarında Hristiyan nüfus da yaşamaktadır.

Coğrafi olarak ülkenin batı kesimleri, önemli oranda Akdeniz iklimin etkisi altındadır. Bu bölgelerde makinin yaygın olduğu Akdeniz bitki örtüsü görülür. İklim ve bitki örtüsünün de etkisi nedeniyle, nüfusun büyük bir çoğunluğu ülkenin batı bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Ülkenin merkezinde ve güneydoğu kesimlerinde çöl iklimi hâkimdir. Ülkede 680 kilometre uzunluğa ulaşan Fırat nehri civarlarında birçok baraj yapılmıştır ve geniş tarım alanları mevcuttur. Ülke ekonomisinin çok önemli kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Koyun yetiştiriciliği önemli bir düzeyde bulunmaktadır. Çok önemli oranlarda olmamakla birlikte petrol ve doğalgaz, ülkenin önemli gelir kaynaklarındandır.

Sünni Araplar toplam nüfusun yüzde ellisinden fazlasını oluşturmaktadırlar, Nüfusun yüzde onundan fazlasını oluşturan Sünni Kürtler ülkenin kuzeydoğusunda ve Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşamaktadırlar. Ülkedeki üçüncü etnik grup, Sünni Türkmenlerdir ve nüfusun yaklaşık yüzde beşlik bir kısmını oluşturmaktadırlar. Türkmenler çoğunluk itibarıyla Şam, Halep, Hama, Humus ve Lazkiye illerinde yaşamaktadırlar. Araplaşmış Kürtler ve Türkmenler, bu oranlara dâhil değildir. Ülkede yaşayan yüzde birlik bir Sünni Çerkez topluluğundan da bahsetmek gerekir.

Şam’ın en büyük sembollerinden bir tanesi, hiç şüphesiz Emevi Camii’dir. 715 yılında inşasına başlanan Emevi Camii, dünyanın en eski ve en büyük camilerinden birisidir. Bu tarihi mabet, biri Selçuklu Hükümdarı Melikşah tarafından 1082’de, diğeri de Sultan Abdülhamid döneminde, 1894 yılında meydana gelen büyük yangından sonra olmak üzere çok büyük iki onarım geçirmiştir. Geçtiğimiz yıllarda terör örgütü DEAŞ tarafında yapılan terör saldırısında, camide çok büyük tahribat meydana getirilmiştir. Esed’lerin iktidarı döneminde Emevi Camii, özellikle Nusayrı Şiilerin ve İran’dan bölgeye turistik gezi için gelen Şiilerin gösteri ve nümayiş merkezi haline getirilmiş ve bu durum halk arasında büyük bir rahatsızlık oluşturmuştur. Bu dönemde Sünnilerin, bu büyük camide meydana getirilen ve İslam’a ve mabet adabına uymayan gösterilerin önlenmesi için yönetime yaptıkları müracaatlar dikkate alınmamış ve bu büyük mabet amacından uzak bir görüntüye kavuşturulmuştur.

Bazı menfi gelişmelere rağmen Osmanlılar döneminden kalma birçok tarihi eser, halen ayakta durmaya devam etmektedir. Osmanlının son Padişahı ve San Remo’ya sürgün olarak gönderilen Sultan Vahdettin’in naaşı vefatından sonra Şam’a getirilmiş ve burada defnedilmiştir. Bu mezar, Şam’ı ziyaret edenlerin uğrak yerlerinden birisidir.

Suriye’nin sembol yapılarından birisi de Halep Kalesi’dir. Gaziantep Kalesi ile büyük oranda benzerlik gösteren bu kalenin tarihi M.Ö. 10. Yüzyıla kadar uzanır.

**********

Osmanlıların bölgeyi terk etmesi, Fransız ve İngiliz güçlerinin ise Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal ile birlikte bölgeyi işgal etmesinin ardından çok yeni ve sıkıntılı bir dönem başladı. Şerif Hüseyin ve oğlu Faysal, bütün bölgenin idaresinin kendilerine verileceği beklentisi içinde iken, İngiltere ve Fransa kendi aralarında anlaşarak bölgeyi üç kısma ayırdılar. Filistin bölgesi ile Irak İngilizlere bırakılırken, Suriye ve Lübnan bölgeleri Fransızların yönetimine ve Ürdün ile Suriye’nin iç bölgeleri ve güneyi Şerif Hüseyin ailesine bırakıldı.

Bu durum bölgede ve halk arasında büyük hoşnutsuzluk meydana getirdi. Arap ileri gelenlerinin bütün gayret ve çabaları ile birlikte, zaman zaman meydana gelen çatışmalara rağmen bu durum değişmedi. Şam’da 1920 yılının Mart ayında bir kongre düzenleyen Arap ileri gelenleri Faysal’ı Suriye Kralı olarak ilan etti. 1920 yılında San Remo Konferansı ile Suriye Fransızların yönetimine bırakılınca Arap-Fransa çatışmaları artmaya başladı. Üstün silah gücü ile Fransızlar, Suriye’lileri ağır bir mağlubiyete uğrattı. Bunun sonucu olarak Suriye’de Faysal dönemi sona erdi ve kendisi de sürgüne gönderildi. Bölgedeki bu fiili durum, 1920’de Milletler Cemiyetinin kararıyla kesinlik kazandı ve Suriye Fransa’nın, Filistin de İngiltere’nin manda yönetimine bırakıldı.

Suriye’de Fransızların manda yönetimi, 2. Dünya Savaşının sona ermesinden sonra 1946 yılında sona erdi. Fransızlar yönetimleri süresince çok sinsi ve ayrılığa dayalı bir politika izledi. Önceleri Suriye’yi dört muhtar bölgeye ayırdı. Şam ve Halep bölgeleri ayrı birer muhtar bölge olarak belirlenirken, Lazkiye merkez olmak üzere Nusayrîler’in (Alevîler) yoğun olduğu kuzey bölgesiyle Dürzîler’in yoğun olduğu Havran bölgesini ayrı birer muhtar bölgeye dönüştürdü. Daha sonraları da Şam ve Halep bölgeleri birleştirilerek muhtar bölge sayısı üçe indirildi, böylece mezhep ve inanca dayalı muhtar bölgeler oluşturuldu.

Bu 26 yıllık manda yönetimi boyunca, Suriyeliler ile Fransız askerleri arasında büyük çatışmalar yaşandı. Fransa, üstün askeri gücünü kullanarak on binlerce Suriyeliyi öldürdü ve her seferinde bu isyanlar çok kanlı bir şekilde bastırıldı. 1925 yılında başlayan ve ancak 1927 yılında bastırılan isyan sırasında Şam’da uçaklarla yapılan bombardıman sonucu binlerce insan öldü ve şehir büyük oranda tahrip edildi. 1939’da Fransa ve Türkiye Cumhuriyeti arasında yapılan bir antlaşma ile Hatay Türkiye sınırlarına dâhil edildi.

Fransızlar Suriye’de 26 yıl süren manda yönetimleri boyunca, çok büyük yaralar ve arkalarından uzun yıllar boyunca devam edecek büyük acılar ve olumsuz icraatlar bıraktılar. Suriye toprakları bu manda yönetimi boyunca istikrarlı ve huzurlu hiçbir döneme sahne olmadı. Bu anlaşmazlıklar ve çatışmalar aralıklarla hep devam etti. Ve sonunda 1946 yılında Fransızlar, arkalarında büyük bir tahribat ve katliamlar bırakarak Suriye’yi terk etmek zorunda kaldılar.

**********

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.