Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
“İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah’ın rızasını almak için kendisini satar, Allah yolunda kendini feda eder. Allah da kullarına çok şefkatlidir.”
(Bakara:/207)
Bu ayet ashabtan Suheyb bin Sinan er Rumi hakkında nazil olmuştur. Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) ve arkadaşları Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra Suheyb de hicret etmek istedi. Mekke’den ayrılacağı sırada müşrikler yolunu kestiler. Suheyb bunu kendisi şöyle anlatıyor: “Ya Suheyb. Sen Mekke’ye geldiğinde malın mülkün yoktu, fakirdin. Şimdi ise zenginsin. Bütün bu mallarınla birlikte mi hicret etmek istiyorsun? Bu şekilde mallarınla birlikte hicret edemezsin.” Dediler. Ben de, “Bu malları verirsem, benim hicret etmeme müsaade edecek misiniz?” diye sordum. Onlar da, “Evet” dediler. Bunun üzerine ben de mallarımı onlara bıraktım. Onlar da beni serbest bıraktılar. Sonra yola çıktım ve ve bir müddet sonra da Medine’ye vardım. Benim Medine’ye geldiğimi duyan Hz. Muhammed (s.a.v .), “Rebiha Suheyb, Rabiha Suheyb” dedi.
Yani, “Suheyb kazandı, Suheyb kazandı.”
Bu iniş sebebi bu ayeti anlamamız için gerçekten bize bir bakış açısı sunuyor. Suheyb, Allah ve resulünün sevgisini geçici dünya malı sevgisinin üzerine çıkarmış ve Allah onunla ilgili ayet inzal buyurmuş, Peygamberimiz (s.a.v) iki defa “Süheyb kazandı” demiştir. Süheyb, Allah rızası için dünyayı terk etmiştir. Dünyadan kaybettiğine asla mahzun olmamıştır. Zaten Kur’an ahlakıyla yetişen akıllı bir insan, ne dünya işlerinden, mallarından elde ettiğine sevinir, ne de kaybettiğine üzülür.
Ayet insanın kendisini satmasından bahsediyor. Bu satma ticareti düşünen her insanı etkileyecek bir ifadedir. Yüce Allah bizim kendi rızası için fedakarlık yapmamızı istiyor. Malımızı, canımızı adeta bizden karşılığında büyük bir fiyat vermek için satın almak istediğini beyan ediyor. Nefsimizi ve malımızı Allah için satmak, onları Allah’ın yolunda kullanmak demektir. Bu fedakarlıklarda görünürde dünyevî kayıplarımız olabilecektir. Hatta bazı insanlar böyle yapan kimselere, “deli” bile diyebileceklerdir. Ama Allah “Rauf”tur. Çok şefkatlidir. Allah’ın şefkati bu dünyada gözüküyor. Ama şefkatinin en geniş tecelli yeri ahirette, cennettedir. Bu yüzden vücudunu, duygularını, malını Allah yolunda harcayan, Allah’a feda eden insanlar, karşılığında büyük bir fiyat, büyük bir armağan alacaklardır. Bu ebedî mükafaat gelmeden önce, insanın fıtratının gereğini yaptığından dolayı yaşadığı sonsuz, elemsiz mutluluk duygusu da işin dünyaya bakan yönüdür.
Bu asır “pazarlama” asrıdır. Yani insan herşeyi pazarlıyor. Malını ve kendisini iyi pazarlayan kazanıyor. Allah pazarlamanın uhrevî boyutuna dikkat çekiyor. Önemli olan insanın kendisini Allah’a satması. Bu satışta ve pazarlamada sahtekarlık asla olmaz. İnsanları aldatabilirsiniz ama Allah’ı asla. Zaten kendisini Allah’a satmak için çaba gösteren bir kimse, diğer pazarlama, ticaret faaliyetlerinde de dürüst olur. Kimseyi aldatmaz.
Kimileri de kendisini şeytana satar, kötü arkadaşlara, nefs-i emmaresine satar. Bu satış, iflasa götürecek bir satıştır. Aklı başında olan insan, kendisini iflasa sürükleyecek, aldatacak kimselerle alışveriş yapmaz, onlara mal satmaz. Aklı başında bir mümin de kendisini şeytana ve onun arkadaşlarına satmaya çalışmaz. Çünkü Şeytan ve arkadaşları insanı cehenneme, Allah ve dostları da insanı cennete çağırıyor.
Ya Rabbi sen bizleri, bedenini, duygularını, latifelerini, organlarını, mallarını Sana satan kullarından eyle. Bunları şeytana, nefs-i emmareye ve kötü arkadaşlara satan insanlardan eyleme. nefsimizi sana satma konusunda bizlere yardımcı ol. Amin.
www.muhabbetmedya.com