Zehirleyici Üç Eylem

Bediüzzaman, vazife-i hayattan ve hizmet-i imaniyeden terhis tezkeresini almadan evvel, 1960 yılının 18 Mart günü talebesi Said Özdemir’e son vasiyetini yapar: “Kardeşim, sana son vasiyetim! Hizmeti düşünmeyin. Cenâb-ı Hak bu hizmeti en muhaliflere bile yaptıracaktır. Sizin düşüneceğiniz Uhuvvet, Muhabbet, İttihat ve Tesanüt.” Aslında şu vasiyet, bir şahsa değil; Müslümanların yaşadığı coğrafyanın tamamını içine alan şümullü bir vasiyettir. Uhuvvet Risalesi olarak bilinen 22. Mektupta, “hayat-ı beşeriye için zehirdir.” dediği hususları açıklarken, toplumsal insicamı/uyumu bozup fenalıklara sebep olan ve zehir etkisi yapan üç zehirleyici eylemi izah eder: Taraftarlık, inat ve haset. Fakat hakka taraftarlık, hakta inat, gıpta bahsimiz haricindedir.

Toplumsal insicamı / uyumu ve nizamı (ki, Bediüzzaman’ın tanımıyla ‘nizam, muvazeneye/ölçü ve dengeye tabidir.’) bozan şu üç zehirden birinci zehir; mihenge vurmadan, süzgeçten geçirmeden, kritiğe tabi tutmadan, iyi-kötü ayrımı yapmadan körü körüne, fanatik / taassubane taraftarlıktır. Hakka ve haklıya, doğruya ve doğruluğa olması gereken taraftarlık; günümüzde, maalesef önyargının ve algı operasyonunun kurbanı olmuş, duygu ve düşüncelerin medya marifetiyle iğdiş edilmesiyle olumsuz bir hale evrilmiştir. Doğal olarak fanatik taraftarlığın söylemi zehirli ve zehirleyici olup risalede dikkat çekilen sonuca, yani “Müminlerde nifak ve şikak, kin ve adavete” sebebiyet vermektedir.

İkinci zehir, haksızlıkta ve yanlışta ısrar yani inat gerek felsefi gerek ideolojik olarak ısrar edildiği vakit, toplumsal hayatın her veçhesini zehirleyici bir etkiye sahiptir. Zira yalan-yanlışla zehirlenip iğdiş edilen zihinler, hakka, hakikate ve haklıya taraftar bireye ve topluma adavet /düşmanlık eder bir vaziyet alırlar.

Üçüncü zehir, başkasının iyi ve iyilik adına sahip olduğu yahut yaptığı her şeyi kıskanma durumu yani hasettir. İnancımızın tavsiye ettiği şey ise gıpta /imrenmedir. Hasedin, karşıdan çok haset edeni bitiren bir kötü kişilik halidir.

Zehirli eylemleri destekleyen, ona kuvvet kazandıran zehirli söylemlere gelince;

“Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı,
Söz ola ağılı aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.”

Yunus Emre

Demek, hak âşığı Yunus’un hakikatli ifadesine göre söz ya da söylem, zehri, bal yağ ettiği gibi yağ ile balı da zehre çevirebilmektedir. Keza, sözün “demini”, zemin ve zamanını bilmeyip “kemini”, kötü ve çirkinini söylediğimiz vakit bu söylem de zehir hükmüne geçmekte, kavgalara sebep olabilmektedir. Sosyolojik bir gerçekliği ifade sadedinde Bediüzzaman şöyle demiştir: “Birbiriyle boğuşanlar müspet hareket edemezler.”

Zehirli madde bedenimize girdikten bir müddet sonra olumsuz anlamda etkisini göstermeye başlar. Risale-i Nurların pek çok yerinde bireysel ve toplumsal hayatta iletişimi, diyaloğu, sevgi ve kardeşliği vs zehirleyen eylem ve söylemlere dikkat çekilmiştir. Çok defa fenalıkları netice veren zehirli işler ve zehirli sözler, toplumsal hayatımızın daha çok “arena” (antik çağda dövüşlerin yapıldığı alan) tabiriyle tanımlanan siyaset alanında görülmektedir. Ve bu arenadaki zehirli sözlerin ve işlerin toplumsal bünyedeki yansıması çok olumsuz ve hatta zararlı olmaktadır.

Mesela, risalelerde Bediüzzaman’ın “eblehane hüküm” diye tanımladığı, “Hayat cidaldir/mücadeledir.” deyip, sosyal hayatta birbiriyle boğuşanların bu düsturu zehirli bir söylem olup, “Dahilde kılıç çekilmez.” düsturuna muhalif bir hareket tarzıdır. Hayatı, bir savaş alanı telakki ederek boğuşanlar, toptancı bir anlayışla muhalif ve muvafık ayrımı yapmaksızın çıkarı uğruna herkese kılıç çekebilirler. Mücadele, olsa olsa insanın kendi nefsine karşı yapılır ki, Nebevî (as) beyanda Büyük Cihad olarak tanımlanmıştır.

Özetle; yaşadığımız dehşetli ve vahşetli şu zaman diliminde, zehirleyici üç eylemin fenalıklarına bizzat şahitlik ediyoruz. Nasıl ki, tağşişli ve taklit gıdalar karşısında hassasiyet gösteriyoruz, tâ zarar görmeyelim, öyle de hayatımızı zehirleyen söylem ve eylem konusunda daha fazla özen göstermek inancımızın gereğidir. Güzel söylem ve eylemler, zihinlerde güzel çağrışıma sebep olduğu gibi, insicamı/uyumu bozan kötü söylem ve eylemler de zehir etkisi yaparlar. Belki bu sebeple edebiyat ile iştigal eden edibler, şairler ve yazarlar üslûp-dil ilişkisine ve insicamına çok dikkat etmişlerdir. “Üslûb-ı beyan aynıyla insandır.” (Recaizade Ekrem) özlü sözünü duymayanımız yoktur.

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum