Abdulkadir Menek

Abdulkadir Menek

Eyüp Sultan Mezarlığında (III)

Mustafa Sungur Ağabey, Nur hizmetine hayatını vakfeden kahramanlardan. 1929 yılında Eflani’de dünyaya gelen Mustafa Sungur, Kastamonu Gölköy Köy Enstitüsünden mezun olarak öğretmenliğe başladı. Köy Enstitüsünde olurken Safranbolu Nur Talebeleri vasıtasıyla Risale-i Nur’ları tanıdı.

1947 yılında Bediüzzaman Hazretlerini Emirdağ’da ziyaret etti. 1948 yılında altı ay süre ile Afyon Hapishanesinde Üstad ve Nur Talebeleri ile birlikte bulundu. Afyon Mahkemesinde Savcı’nın Üstad Said Nursi hakkındaki görüşlerini sorması üzerine cesaretle ayağa kalkmış ve “Said Nursi, kemalatın zirve-i balasındadır” diye cevap vermişti. 1949 yılında öğretmenlik görevinden men edildi. Bundan sonra bütün hayatını iman ve Kur’an hizmetine adadı.

Yüzünden hiç eksilmeyen tebessümü, nurlu siması, samimi ve müşfik bakışları ile Nur Talebelerinin gönlünde taht kurdu. Risale-i Nur'a olan muhteşem sadakati ve destansı muhabbeti vesilesiyle, meftun olduğu Üstad’ın alaka ve takdirine mazhar olmuş ve “Fena Fin Nur” olduğu ifade edilmişti.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “Hayatım Sungur’un hayatıyla devam edecek” dediği Mustafa Sungur, Tiflis Medresesinin açılışında bulundu. Bu açılışın ardından Tiflis ve Bitlis kardeş şehir olarak ilan edildi. Yaşına ve hastalıklarına aldırmadan bütün ömrünün büyük bir kısmını yollarda ve hizmetlerle meşgul olacak bir şekilde geçirdi. 2012 yılının 1 Aralık günü İstanbul’da vefat etti ve abilerin beraberce medfun bulunduğu Eyüp Sultan Mezarlığındaki bölgeye defnedildi.

Yıllar önce Mustafa Sungur Ağabey ile ilgili olarak duygularımı aşağıdaki mısralar halinde ifade etmeye çalışmıştım:

Bu nurlarda fena olmuş, bir fani.
Düsturudur, bu hizmette “tefani”
Köy Enstitüsü’nden mezun muallim.
Nur ile bu dini eylemiş talim.

Heyecan dolu Muallim Mustafa
Ümit ve şevk verir daim etrafa.
Eline geçince Ayet-ül Kübra.
Ruhunda hisseder, çok büyük büşra.

Tam haslar içinde Mustafa Osman.
Sungur’a yardımcı, ihlaslı ihvan.
Nuru tanıyınca Mustafa Sungur,
Âlemini kaplar, kuşatır bu nur.

Aklı Emirdağ’da, gönlünde hasret.
Yola düşer, gerçekleşir ziyaret.
Ruhunu sarınca vuslat ateşi,
Emirdağ’da kucaklar bu güneşi.

Tam bir muhabbetle kucaklar Ceylan.
Şakird kabul eder Bediüzzaman.
Büyük heyecanla huzura varır.
Üstad’ından tatlı iltifat alır:

“Sungur bir Ceylan’dır” nurlu hizmette.
“Ceylan da bir Sungur” daim gayrette.
Zübeyr, Ziya, Sungur, bu üç kahraman.
“Üç bedende bir ruh” gibi üç ihvan.

Bu milletin imanına hizmetkâr.
Bunlar ile edilmeli iftihar.
Afyon zindanında çektiği çile.
Üstad’la birlikteliğe vesile.

Bu zindanda büyük zulümler görür.
Ehemmiyet vermez hizmet düşünür.
Mahkemede ondan edilir sual:
“Genç bir muallimsin, bu ne biçim hal”

“Said Nursi’yi sen nasıl bilirsin,”
“Anlat bize sen ne feyiz alırsın?”
Hiç bir korku duymadan cevap verir.
“O baştan başa nur, nurlar devşirir.”

“Zirve-i balada, O kemalatın”
Kumandanı, bu nurani halatın.
Bir ömür nurların peşinden koşar.
Mecnun gibi, nurun aşkıyla coşar.

Diyar diyar gezer, nuru anlatır.
Hep müşfik davranır, hiç kırmaz hatır.
Birinci gayesi yalnız nur olur.
Bütün benliğiyle nurda kaybolur.

Defalarca girer hapishaneye
Buralar dönüşür hep dershaneye.
Yıllar önce Üstad vermiş bir haber.
Günü gelir, hükmünü verir kader.

Üstad’ın müjdesi tahakkuk eder.
Tiflis’e dershane açmaya gider.
Tiflis’te bir nur hizmeti başlıyor.
Tiflis, Bitlis sonra kardeş oluyor.

Tiflis’le sınırlı kalmaz bu hizmet
Yayılır çığ gibi, bu nurlu davet.
Nurun sevdasıyla düşer yollara.
Meydan okur, bu aşk ile yıllara.

“Fena fin nur” olmuş, kendi yok gibi.
Bütün varlığıyla nurlara tabi.
Hayatı boyunca nuru anlatır.
Gönüllerde tatlı bir iz bırakır.

Adım adım tüm ülkeyi dolaşır.
Hep büyük bir gayret bile çalışır.
Bakmadan hastalık ile yaşına.
Bir genç gibi dolaştı bir başına.

Ulaştı dünyada birçok diyara.
Şevk ile hizmet eyledi bu nura.
O’nun hayatıyla yaşadı Üstad.
Gönüllerde bıraktı ulvi bir yâd.

Hep Nur’u düşündü, Nur’u yaşadı.
Bu sıfatı şeref ile taşıdı.
İki bin on iki; gün, bir aralık.
Berzah yolculuğu başlıyor artık.

Külfet diyarından azad oluyor.
Sanki Azrail’le ülfet buluyor.
“Ve aleyküm selam” en son sözleri.
Cennet-ül Ala’ya dalar gözleri.

On binlerce mümin teşyi’ ediyor.
Berzah’a bu şehadetle gidiyor.
Rabbim rahmetini eylesin yoldaş.
Bizi de onlara etsin arkadaş.

Allah mekânını cennet ve makamını ali eylesin.

**********

Eyüp Sultan mezarlığındaki geçici mekânlarında ebedi vatanlarını bekleyen diğer bütün Nur Talebeleri Ağabeyler ve müminler için Rabbimizden rahmet ve mağfiret dileyerek, Fatihalar ve Yasinler okuyarak buradan ayrıldık.

**********

Dönüşte Mahmut Esat Çoşan Hocaefendi’nin mezarına uğradık ve ruhuna Fatihalar okuduk. Bu milletin ve gençliğin imanının kurtulması için çok büyük gayretler gösteren, bu yolda çok büyük çilelere maruz kalan Hocaefendi, çeşitli vakıf ve derneklerin kurulmasına ve hizmetlerinin devamına çok büyük katkılar sağladı. Uzun yıllar Üniversitelerde Profesör olarak dersler okuttu.

1977 yılından itibaren İskender Paşa Camii’nde dersler vermeye başladı. Etrafında bir araya gelen ve büyük bir çoğunluğu üniversiteli gençlerden oluşan topluluk “İskenderpaşa Cemaati” olarak anılmaya başlandı. Çok sayıda esere imza attı. Akra FM’in kurulmasına öncülük etti ve burada çeşitli program ve sohbetlere katıldı. İslam dergisi başta olmak üzere çok sayıda derginin yayınlanmasını sağladı. Çok büyük hizmetlere ve çok sayıda insanın yetişmesine vesile olduğu için, Mahmut Esat Çoşan Hocaefendi’nin bu büyük ve önemli hizmetleri “Görünmeyen Üniversite” olarak dillendirilmeye başlandı.

1998 yılında, 28 Şubat’ın en karanlık ve despot günlerinde Avustralya’ya giderek orada hizmetlerine devam etmeye çalıştı. Bu ülkede çok sayıda cami, kültür merkezi ve hayır kurumların açılmasına öncülük etti.

Bir cami açılışına giderken Dubbo şehri yakınlarında tartışmalı olarak ifade edilen ve bazı kişiler tarafından suikast olduğu söylenen bir trafik kazası sonucu damadı Ali Yücel Uyarel’le birlikte 4 Şubat 2001 tarihinde vefat etti. Naaşı 8 Şubat 2001’de İstanbul’a getirildi ve 9 Şubat günü Fâtih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından sevenleri ve çok büyük bir kalabalığın eşliğinde Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedildi.

Allah mekânını cennet ve makamını ali eylesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum