‘İnsanı Yaşat Ki…’

Serlevhadaki söz ve devamı, Hak ehli bir bilgemize aittir: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” (Şeyh Edebali) Sözün muhatabı, Osmanlının banisi Osman Bey’in şahsında şahtan gedaya, ümera/yönetici makamındaki her insandır diye düşünüyorum. Zira şu söz; güncelliğini, tazeliğini ve ehemmiyetini bugün daha fazla hissettirmektedir.

Bu hakikatli sözün aslına ve esasına dokunmadan, ‘devleti’, makro planda düşünerek daha şümullü olarak şöyle diyebiliriz: “İnsanı yaşat ki, ‘insanlık’ yaşasın.” Zira bir insanın haksız yere hayatına kastetmek, insanlığı öldürmekle eş değer. (Maide, 32) Bu anlamda İsrail’in dünya insanlığının gözü önünde Filistin’de yaptığı soykırım, sadece Filistin devletini değil bütün insanlığı ilgilendirmektedir. İsrail, insanlığı katletmekle “insanlık suçu” işlemiştir. “Aç olan canavara karşı tahabbüb etsen, merhametini değil, iştihasını açar. Hem dişinin kirasını senden ister.” (Bediüzzaman) Şu hüküm, canavar haline gelmiş insanlar, canavarlaşmış medeniyetler ve milletler için de geçerlidir.

Asya ve Afrika kıtasıyla birlikte İslam coğrafyasının pek çok yerinde, şu söz sanki “İnsanı öldür, devlet yaşasın.” şeklinde anlaşılmış; insanlık, cemiyete ve devlete ve çıkar üzerine kurulmuş sistemlere kurban edilmiştir. Yaşadığımız iktisadi ve içtimai buhranlara menfi siyaset ve canavarlaşmış sistem penceresinden de bakmakta fayda vardır. Bugün insanlığı katledenler, dünkülerden çok farklı değildir. Farklılık isimde, cisimde ve menfaattedir “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.” (Bediüzzaman) Buradaki “siyaset” kelimesinin yerine rejimi, sistemi, devleti, ülkeyi, kıtayı… adı her neyse onu koysak bile karşımıza aynı felaket tablosu çıkacaktır.

Şimdiki çağdaş medeniyetin adalet ve hakkaniyete hizmeti, mehasin ve iyilikleri ve beşere yararlı kısımları hariç, canavarlaşmış medeniyet;

“Beş menfi esas üzerine teessüs etmiştir.

1. Nokta-i istinadı kuvvettir. O ise, şe’ni tecavüzdür.

2. Hedef-i kastı menfaattir. O ise, şe’ni tezahümdur.

3. Hayatta düsturu cidaldir. O ise, şe’ni tenazudur.

4. Kitleler mabeynindeki rabıtası, âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfi milliyettir. O ise, şe’ni böyle müthiş tesadümdür.

5. Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşcî ve arzularını tatmin ve metalibini teshildir. O heva ise, şe’ni insaniyeti derece-i melekiyeden, dereke-i kelbiyete indirmektir. İnsanın mesh-i manevîsine sebep olmaktır.” (Bediüzzaman)

Tecavüz/saldırı, tezahüm/zahmet, tenazu/çatışma, tesadüm/çarpışma ve mesh-i manevi /insanın sireten dönüşümü gibi fenalıkları netice veren ve bunlara sebep olan bir medeniyete olsa olsa “mimsiz medeniyet” yahut “deniyet” denir. Beşinci maddedeki, “İnsanın mesh-i manevisine sebep olmaktır.” ifadesi hayli ilginç ve dikkate şayandır. Demek ki menfi esaslar üzerine bina edilen medeniyet insanları sîreten canavarlaştırıp, insanlıktan çıkartıp yılanlar ve kurtlar haline getirmektedir. “İnsan insanın kurdudur.” (T. Hobbes) sözü, canavarlaşmış çıkarcı medeniyetin mottosu olup, dünyayı “kurtlar sofrasına” dönüştürmüştür. “Medeniyetin günahları iyiliklerine galebe edip, seyyiatı hasenatına racih gelmekle, beşer iki Harb-i Umûmi ile iki dehşetli tokat” yemiş; milyonlarca canı kaybeden insanlık, dünden çok daha fazla bugün İslam’a ve onun hak ve hakikate istinat eden medeniyetine muhtaçtır. Fakat yeri gelmişken bu noktada bir gerçeği de ifade etmek zorundayım. İki milyarı aşkın nüfusuyla bir kıta cesametindeki İslam dünyası bugün cehalet, sefalet ve tefrika çemberinden çıkamamış, dini temsil noktasında halihazırdaki siyasi, içtimai ve iktisadi vaziyeti, kendi aralarındaki münasebeti, dünya devletleriyle ilişkileri örnek teşkil edecek ve sulh-u umumiyi temin edecek keyfiyet ve kıvamda olmadığından; üstüne üstelik İslam, aşırı politize edilip ideolojik seviyeye indirgendiğinden sair devletler ve milletler İslam’a mesafeli durmaktadır. Bu anlamda aynayı kendimize de tutmalıyız.

Sözün özü; “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.” (Bediüzzaman)

İzhar etme noktasında bizim de ciddi eksiklerimiz ve kusurlarımız vardır.

“Çeşm-i insaf kadar kâmile mizan olmaz,
Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” (Tâlib)

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum