Hesabın Verileceği Zamanın Sahibi
Dikkatle baktığımız zaman, bu ayetteki her bir ilahi kelimenin bizlere farklı mesajlar verdiğini görürüz.
Abdullah Hakimoğlu - Muhabbet Medya
مَـٰلِكِ يَوْمِ ٱلدِّينِ
Allah din gününün Mâlikidir, Sahibidir.(Fatiha,1/4)
Yüce Allah Kur’an’da kendisini bize isim ve sıfatlarıyla tanıtıyor. Fatiha suresinde Rab, Rahman ve Rahim isimlerinden sonra burada da Rab ismini hatırlatıyor. Dikkatle baktığımız zaman, bu ayetteki her bir ilahi kelimenin bizlere farklı mesajlar verdiğini görürüz.
Allah her türlü mülkün malikidir, gerçek sahibidir. Aslında biz insanlar sahip olduğumuzu zannettiğimiz hiçbir şeyin sahibi değiliz; Emanetçisiyiz. Bizi en çok yanıltan hususlardan birisi, vücudumuzun bize ait olduğunu zannetmemizdir. Bu vücud bizim değildir Çünkü onu kendi irademizle istemiş, kendi gücümüzle elde etmiş değiliz. Çünkü biz hiçbir şey değilken Allah bu vücudun var edilmesini dilemiş, bir tercihte bulunmuş bizi yaratmıştır. O halde bu vücudu biz yaratmadığımız için o bize ait değildir. Bu yüzden bu sahibiyet davasından vazgeçmemiz gerekir. Yani vücudumuz mülkü bize aitmiş gibi davranmaktan vazgeçmeliyiz. Bu vücud bize emanet edildiği için, onu bize emanet edenin istek, arzu ve emirleri doğrultusunda kullanmamız gerekmez mi?
Varlıklar mülkünün bize ait olmadığının alametleri
Yalnız bu vücud değil mal, mülk, ev, araba, akıl, zeka gibi maddî ve manevî varlıkların hiçbirisi bizim mülkümüz değildir. Asıl mal sahibi Allah'tır. Çünkü eğer bütün bu varlıklar bizim olsaydı, onlara her zaman sahib olmak ister, onları asla kaybetmek istemezdik. Ama yaşadığımız müddetçe görüyoruz ki ya sahib olduğumuzu zannettiğimiz şeyler bir gün bizden ayrılıyor, ya da biz onlardan ayrılıyoruz. Bazen Karun gibi zengin olan bir insanın bir dakikalık bir zelzele, ya da tsunami sebebiyle bir kuru ekmeğe muhtaç olduğunu görüyoruz.
Bizim olduğumuzu zannettiğimiz gençliğimizi birkaç yıl içinde kaybediyoruz. Bizden ayrılırken hiçbir zaman izin de almıyor. Çünkü onun sahibi biz değiliz. Bunu idrak ettiğimiz zaman, “mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” diyerek, bunların asil sahibi olan Allah’ı hatırlarız ve onun izni dairesinde kullanmaya başlarız.
Din gününün Maliki ne demektir?
Allah sadece tırnak içinde, “bizim” zannettiğimiz aslında bize emanet olarak verilen vücudumuzun, evlerin, bahçelerin, arabaların, çocukların sahibi, maliki değil, O din gününün de sahibidir. Dinin gününün, yani dünyada yapıp ettiklerimizin, iyilik ya da kötülüklerimizin karşılıklarının verileceği günün de sahibidir. İyilik ve kötülüklerin günahlarını ve sevaplarını ancak O takdir eder. Sahiplik, maliklik iddiasında bulunduğumuz emanetlerin; canın, paranın, malın-mülkün, zamanın ve sağlığın hesabını soracak olan, O’dur.
Burada her şeyin sahibinin O olduğunu bilmeyenler, o gün bunu çok iyi anlarlar. Ama artık vakit çok geçtir. Pişmanlıklar o gün kabul edilmez. İnsan dünya ve içindekilerin hepsine sahip olsa ve onların hepsini de bu günden kurtulmak için fidye olarak verse yine kabul edilmez. O gün birçok insan, “Ya leyteni küntü türabe” demekten başka çare bulamaz. Bu da onun derdine derman olmaz.
Yevm/gün kelimesi neleri hatırlatır bize?
Ayette zikredilen, “yevm” yani “gün” tabiri bize bu günden o gün için hazırlık yapmayı hatırlatıyor. Günler ayları, aylar yılları, yıllar da asırları hatırlatır. Asırlar bittiği gibi dünyanın ömrü de bir gün biter ve kıyamet kopar. Kıyamet öldükten sonra dirilmeyi, hesap vermeyi, cennet ve cehennemi akla getirir. O halde dünyada bir günü yaşayan bir insan, o günün de geleceğini akıldan uzak görmez, göremez.
Aslında insanların iyilik ve kötülüklerine tam karşılıkların verileceği o günün gelmesi, insana verilen nimetlerin gerçek nimet olmasını sağlar. Allah’ın rahmetinin gerçek rahmet olmasını temin eder. Görüyoruz ki ebediyet için yaratılan insanı bu dünyada var olan nimetler tatmin etmiyor. Çünkü nimet geçici, insan da geçicidir. Fakat insanın arzuları sonsuzluk istiyor. Allah insana bu sonsuzluk duygusunu verdiğine göre, onun ebedî yaşayacağı bir mutluluk ülkesini de layık olan insanlara ihsan edecektir. Allah’a inanmayarak kulluk görevlerini yerine getirmeyen insan, Allah’a isyanda ısrar eden, haksızlık ve zulümde sınır tanımayan insanlar da hak ettikleri cezaya adaletli bir şekilde çarptırılırlar. İnanmayan bir insan için de ahiret ebedî bir ceza yeri olur. Sonunda inanan da inanmayan insan da ebedî aleme gider, insanın ebediyet arzusu tatmin olmuş olur.
Bu yüzden Allah’ın din gününün sahibi olduğunun bilinmesi, dünyada insanı gurur ve kibirden, benlikten, bencillikten, zulüm ve haksızlıktan, her şeyden önce de inançsızlıktan uzaklaştırır. Kendi varlığının ve sahip olduğunu zannettiği şeylerin kendisinin olmadığını öğrenen bir kişi ne ile gururlanacaktır? İnsan gerçekten kendisinin malik olmadığı bir şeyle kibirlenemez. Bunu idrak eden bir kişi Allah’ın Malik isminin sırlarına ererek şu duayı yapar:
“Ya Malik! Ey her şeyin Sahibi olan Allahım! Sen her türlü mülkün sahibisin ve mülkünde istediğin gibi tasarruf edersin. Benim varlığım, vücudum senin mülkün, bendeki senin emanetindir. Aklım, iradem, gözüm, kulağım, elim ayağım, herşeyim senindir. Mal-mülk, para senin beni denemek için yaptığın ihsanlardır. Beni bu emanetlerde emin kıl. Emanete hıyanet ettirme. Din gününde hesabını veremeyeceğim şeylerle beni imtihan etme. O gün senin yine bir ayetinde buyurduğun gibi, “yevme la temlikü nefsün linefsin şeyen velemrü yevmeizin lillah”, “o gün kimsenin kimseye yardım edemeyeceği bir gündür. O gün emir yalnız Allah’a aittir.”(İnfitar suresi: 82/19) o gün bana, anama, babama, eşime, çocuklarıma ve bütün müslümanlara yardım et.”. Peygamberimiz s.a.v’in buyurduğu gibi o gün bize çok hayırla karşılıklar ver.” Amin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.