Abdulkadir Menek
Ahıska, Ah Ahıska (I)
Ağrı’dan Gürcistan’a doğru yola çıkıyoruz. Şehir merkezinden ayrıldıktan sonra yol üzerinde bulunan küçük fakat son derece güzel yerleşim yerlerini görerek yolumuza devam ediyoruz. Öğle vaktinde mola verdiğimiz ilçe, Susuz. Kars iline bağlı bir ilçe olan Susuz, isminden farklı olarak bol miktarda ve buz gibi suları ve yemyeşil bir bitki örtüsü ile dikkati çekiyor. İlçeden bir de ırmak geçtiği halde, buraya yerleşmek için Kafkasya’dan gelen Türkler önce su olmayan Harabeler bölgesine yerleşmiş ve burası Susuz diye adlandırılmıştır. Sonraki dönemlerde Rusların ayrılması ile birlikte yerleşimler akarsuyun olduğu bölgeye doğru yoğunlaşmış, fakat isim "Susuz" olarak kalmaya devam etmiştir. Öğle yemeği ve öğle namazı için bir müddet bu ilçemizde kalıyoruz. Güzel ve tarihi camisinde kılınan öğle namazının ardından küçük bir şehir turu atıyoruz.
Susuz ilçesinin ismi uzun yıllar Cilavuz Köy Enstitüsü ile birlikte anılmıştır. Tek parti döneminde kurulan ve tek tip insan yetiştirmeye dönük olarak planlanan bu okullar, uzun yıllar çevre il, ilçe ve köylerden toplanan çocuklara, dini anlayıştan tamamen uzak ve hatta dine karşı bir anlayış oluşturmak üzere faaliyetlerine devam etmiştir. Demokrat Parti iktidarı döneminde Köy Enstitüleri 27 Ocak 1954'te kapatılmış ve bu okul 1954 yılından itibaren Kazım Karabekir İlk Öğretmen Okulu adıyla eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam etmiştir.
Yolda birçok yerleşim merkezinin ya içinden veya kenarından geçerek bölgeyi genel olarak uzaktan da olsa bir görme ve temaşa etme imkânı buluyoruz. Gürcistan’a çıkış yapacağımız Türközü Sınır Kapısı tadilat ve yenilenme çalışmaları nedeniyle belli bir saatten sonra kapalı olduğu için, yolumuzu biraz uzatıyor olsa da, rotayı Çıldır-Aktaş Sınır Kapısına doğru çeviriyoruz. Yapılan kontrol ve işlemlerden sonra, bir gece konaklayacağımız, tarihi ve turistik yerlerini gezeceğimiz Ahıska’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.
Ahıska eski Türk yurtlarından birisidir. Bir süre Selçuklular ve Safevilerin idaresi altında bulundu. 1578 yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlılar, Çıldır Meydan Muharebesinde Safevileri yenerek bölgeyi hâkimiyeti altına aldı. Ahıska şehri, yeni kurulan Çıldır Eyaleti’nin başkenti oldu. Kür ırmağı başlarında ve Çoruh boyundaki eski Atabek Yurdu bölgelerinin merkezi oldu. Ahıska şehrine, birer sancak olarak Bedre, Altunkale, Artvin, Yusufeli, Ardanuç, Posof, Ardahan, Çıldır, Göle gibi yerleşim yerleri bağlandı.
İlhanlılar döneminde bölgenin önemli bir kısmı İslam dinini kabul etmiş ve bir kısmı da Osmanlı idaresine geçtikten sonra İslam dinini seçmişlerdir. Ahıska şehri 1828 tarihinde Gürcülerin de desteğiyle Ruslar tarafından işgal edildi.
Bölgenin Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine, Çıldır Eyaletinin merkezi olan Ahıska’da yaşayan halkın önemli bir kısmı Anadolu’ya göç etmiş, Ağrı, Muş, Çorum, Hatay ve Bursa yörelerine yerleşmişlerdir. Bölgede kalan Ahıska halkı ise 1944 yılında yaşanan büyük sürgüne kadar bu bölgede yaşamaya devam etmişlerdir.
1828 yılında yapılan Osmanlı-Rus savaşları sonunda 14 Eylül 1829 tarihinde Edirne’de Ruslarla bir Antlaşma imzalanmıştır. Bu antlaşmanın gereği olarak Ahıska ve Ahılkelek şehirleri savaş tazminatı olarak Ruslara verilmiş, Kars ve Ardahan’dan itibaren diğer topraklar Osmanlılara bırakılmıştı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Ayastefanos / Yeşilköy Antlaşması’yla Kars, Ardahan ve Batum da savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılmıştır.
1917 yılında Rusya’da Bolşevik-Komünist bir devrim gerçekleştirildi. Ahıska Türkleri, 1918 Nisan ayında “oto determinasyon” haklarını kullanarak Türkiye’ye katılma kararı aldılar ve bunu resmî bir müracaatla Osmanlı Devleti’ne ilettiler. Bu müracaat, 4 Haziran 1918′de yapılan Batum Antlaşması’nda Gürcistan Cumhuriyeti tarafından da onaylandı. Böylece Osmanlı, daha önce kaybedilen topraklarına kavuşarak 1828′deki sınırına ulaştı.
Halit Paşa kumandasındaki Türk askeri Ahıska’ya girdi. Halk teşkilatlandı ve Ömer Faik Bey başkanlığında geçici idare oluşturuldu. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesiyle Osmanlı ordusu 1914 yılındaki sınırlarına çekildi. 16 Mart 1921 tarihinde imzalanan Moskova Antlaşması ile birlikte Ahıska ve Batum, Anavatandan bir kez daha koparıldı ve Gürcistan’a verildi. Sınırdaki bazı köyler kendi istekleriyle Türkiye’de kaldılar. Bir bağımsız devlet olarak varlığını devam ettiren Gürcistan, 25 Şubat 1921′de aldığı bir kararla resmen Sovyetler Birliği’ne katıldı ve bu ülkenin bir parçası oldu.
Ahıska’daki Müslüman Türkler, esas darbeyi ve felaketi 1944 yılında yaşadılar. Hitler’in 2. Dünya Savaşı’nda Sovyetler içinde ilerleyerek Kafkasya’ya kadar yapmış olduğu işgal, Ahıskalıların hayatında telafisi mümkün olmayan trajedi ve felaketlere kapı araladı.
Almanların Sovyetlerden çekilmesinden sonra, Gürcü asıllı Sovyet diktatörü Stalin, Sovyetler ’de yaşayan bazı Türk halklarını Almanlarla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Sibirya’ya sürerek cezalandırmaya karar verdi. Almanlar, Ahıska Türklerinin yaşadığı topraklara girmedikleri halde, bu bölge de bu büyük sürgün furyasından nasibini aldı.
Stalin’in asıl amacı ise farklıydı. Bu bölgeyi Müslüman Türklerden temizlemek, Kars ile Ardahan’ı topraklarına ilhak etmek için bir ön hazırlık yapmak ve memleketi Gürcistan’ı Türklerden temizlemekti. Stalin, Kars ve Ardahan’ı Gürcistan’a ilhak etmek istediği için Türkiye sınırındaki Gürcistan’da kuşku ile baktığı Türk unsurlarını istemiyordu. Türkiye üzerine yapmayı düşündüğü bir saldırıda, stratejik önemi olan bu bölgede Türk unsuru olmamalıydı. Stalin, 2. Dünya Savaşı'nda Ahıskalıların Rus ordusunun saflarında onlarla birlikte Almanlara karşı savaşmalarına rağmen, bu topluluk için sürgün kararını imzaladı. Hiçbir zaman askere alınmayan Ahıska Türkleri, 2. Dünya Savaşında askere çağrılmış ve 17-50 yaş arasındaki 40 bin kadar Ahıska Türkü, Rus ordusu ile birlikte Almanlara karşı savaşmak için görevlendirilmiştir. Sürgünün gerekçesi, "Tüm erkekleri Ruslarla birlikte Almanlara karşı cephede olan Ahıska Türklerinin, 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerle iş birliği yapması" olarak gösterildi. Erkekleri askere alınan Ahıskalıların kadın ve çocukları ise yapılan demiryolu inşasında çalıştırıldı ve bu demiryolu tamamlandıktan sonra da bu yol üzerinden sürgüne gönderildiler.
Büyük trajedi 15 Kasım 1944 de bir kış gecesi başladı. Stalin’in emriyle sayıları 220 civarında olan Ahıska’daki bütün Türk köyleri Rus askerleri tarafından abluka altına alındı. Kapılar dövüldü. Bütün bu köy ve kasabalarda yaşayan binlerce insan; tüfek, hakaret ve dipçiklerle köy meydanlarına toplatıldı. Onlara hazırlanmaları için sadece iki saat verildi. Yanlarında sadece bir bohça taşımalarına izin verildi. Bazı yaşlı insanlar ve din görevlileri, eşyaları arasında sakladıkları Kur’an Kerim ve Osmanlıca kitaplarını yanında götürmeye çalıştı. Böylece, Ahıska'da, sürgüne giden insanların, evleri, kıymetli malları ve ziynet eşyaları, kış için hazırlanan yiyecekleri, küçük ve büyükbaş hayvanları geride bırakıldı.
Bu dehşetli sürgün furyası üç günlük bir süre içinde tamamlandı. Bu insanların bir kısmı da tarlalarından ve bir kısmı da dükkânlarından sorgusuz sualsiz bir şekilde alınarak sonu belirsiz olan bu yolculuğa çıkarıldı. Şaşkın ve perişan vaziyette olan halk, kamyonlarla demiryolu istasyonlarına taşındı. Akrabalar ve komşular birbirlerinden habersiz bir şekilde farklı trenlere ve vagonlara bindirildi. Bu büyük sürgün zulmünden, Müslüman olan Kürt ve Lazlar ile diğer topluluklar da nasibini aldı. Vagonlara üst üste bindirilen Ahıskalıların zorunlu yolculuğu 30 gün kadar sürdü.
Ahıskalılar, ahırlardaki hayvanlarının önüne, kısa sürede dönebiliriz umuduyla, kendilerine birkaç gün yetecek kadar yem bırakarak kapılarını kilitleyip gittiler. Hayvanların çok önemli bir kısmı da kilitlendikleri ahırlarında açlıktan öldüler. Aslına bu yolculuk, tam anlamıyla bir ölüm yolculuğudur. Yük vagonlarına lebalep doldurulan insanların önemli bir kısmı bu zulüm seferinde hayatını kaybetti. Bütün bu insanlar bir hazırlık yapmalarına fırsat verilmeden kısa bir süre içinde yük ve hayvan vagonları ile Sibirya, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürüldüler. Yerlerine de kısa süreler içinde diğer bölgelerden Gürcü kökenli aileler getirilip yerleştirildi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.