Meryem Dilara Sağlam

Meryem Dilara Sağlam

İslam ve Bilim

“Kâinatta ne varsa, mutlaka o Allah’ın kitabında mevcuttur.”
(İbn Mücahid)

Her gün keşfedilen yüzlerce buluş ve bunların ışığında gelişen pozitif bilimlerin varlığı, bize yaratanı unutturuyor olabilir. Sebepler ile takılıp kalmamız bir yaratıcının varlığını bize yok saydıramamalı. Kur’an-ı Kerim, kıyamete kadar hiçbir bilimle çakışmayıp aksine bilimi destekleyen bir anlatımı ile bize yol gösterir. Kur’an’ı anladığımız taktirde biz; düşünen, araştıran ve heyecanla dünyadaki yeni sırları keşfederiz. Her buluş bize Kur’an’ın gerçekliğini kanıtlar. Aklımızda olan tüm soru işaretleri, öğrenmeyi istediğimiz her şey bu kitapta saklıdır ve okuduğumuz diğer tüm kitaplar bize tek olan bu kitabı anlatır.

"Her şeyin bir yolu var; cennetin yolu ilimdir.” Hadisi şerifi, bizi Allah’ın sayısız ilimleriyle cennet yolcusu yapar. İslam’a göre ilim arttıkça, iman artar ve her buluş bize Allah’ın kudretini gösterir. Bilim açıklar, inanç anlamlandırır diye bir söz vardır. Bildiklerimizin artması bizi yaratıcıya daha çok yaklaştırmalıdır. İslam’ın bilimi reddettiği öngörüsü kesinlikle doğru değildir. Bilgi ile İslam’dan uzaklaşılacağı zannı cahil Müslümanın ahvalidir. Buluş evrenseldir, din ayırt etmez ve kim çalışırsa Allah adaleti gereği onu kazançlı kılar, bu hal Müslüman da olursa başarısına bakılmadan çabası onun sevap kotasını arttırır ve çifte kazancı olur. Pozitif bilimlerde kazanılan buluşlar sonucu, ilmin izafi olduğu bilinir yani yeni doğru olunca eskisi değer kaybeder. Bilime, tanrı ve mutlak gerçek gözüyle bakmak insana bütünüyle kayıp yaşatır. İslam terminolojisinde bilgi “delillere dayalı doğru içerik, olanı anlamak ve açıklamak” olarak belirtilir. Mutlak gerçek olarak belirtilmez. İnanan insanın dini emirleri mutlak olarak kabul görmesi bilimin ise az ihtimal de olsa yanılabileceğini var sayması günümüzün aksine gözükse de sağlıklı olanıdır.

Bir örnek ile konuyu tamamlayalım. Kıyamet suresinde “İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toparlayamayacağımızı mı sanıyor! Evet, toplarız. Onun parmak uçlarını düzenlemeye de gücümüz yeter.”

Kur’an yüzlerce yıl önce insanın dikkatini, parmak uçlarında olan özelliğe çekmiştir. Her dönemin müfessirleri benzer şekilde tefsir etse de özellikle parmak ucunun belirtilmesinin önemi yıllar sonra anlaşılmıştır. İkizler dahil olmak üzere farklı iki insanın aynı parmak izi olması mümkün değildir. Her insanı farklı parmak iziyle yaratanın, insanı öldükten sonra diriltebilme gücünü de bize gösterir. Kur’an-ı kerim değişmedi, bilim ise bir süre sonra açıklamada bulundu. Biz bu aşamada neyi mutlak güç olarak görmeliyiz? Bazı şeyleri kavrayamasak da onun gerçekliği değişmeyecektir. Niyetimiz ilk emir ile araştırmak ve esmayı doğru anlamaya çalışmak olmalı. Maddenin karmaşasında yaratıcıyı yok saymakla gizli kibirde bulunmamalıyız. Bir gün Nasrettin Hoca’ya birisi dalga geçerek şunu sorar: Hocam bu kitapta bilmediğimiz her şey yazıyor mu gerçekten? Nasrettin hoca: Evet her şey yazıyor. Adam yine dalga geçerek: Bilmediğimiz her şey değil mi? der ve Nasrettin Hoca yine cevabını tasdikler. Adam hocaya bu sefer: Peki helvanın tarifi Kur’an’ın neresinde yazıyor diye sorar. Nasrettin hoca ise: “Bilmeyenler, bilenlere sorsun.” ayetini söyler...

Kuran, inanan insanların hayatında yol göstericidir. Bu yol ile önce hayat stilini oluşturmalıyız. Kur’an-ı Kerim insanı öğrenmeye davet eder. Aklımızdan geçen her sorunun cevabı için ayet inmesi bizim bu dünyada olmamızı anlamsızlaştırırdı. İnsanlarla, evrenle olan ilişkimiz de bizim için büyük bir öğreticidir ve bunu yok saymamalı ve halk içinde hak ile olma gayretinde bulunmalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum