Muhabbet Toplumu

Muhabbet, uhuvvet, sevmek, İslamiyet'in mizacıdır, rabıtasıdır.”

(Bediüzzaman Hz.)

Çağımızın toplumbilimcileri dünden bugüne, toplumsal yapıyı şekillendiren zamanın özelliklerini nazara alarak toplumlara farklı isimler vermektedirler. Mesela, tarım toplumu, sanayi toplumu, modern toplum, bilgi toplumu, tüketim toplumu, risk toplumu, korku toplumu… liste uzayıp gidiyor. Ben de var olandan değil, gerçek anlamı ile olması gerekenden yola çıkarak Muhabbet Toplumu demeyi çok isterdim. Mesela, asrımızın bilgi çağı olmasına, bilgi bolluğuna ve bilgiye ulaşımın eski zamanlara göre hayli kolay olmasına mukabil Bilge Toplumu olabildiğimizi söylemek mümkün değildir. Tıpkı bunun gibi, uhuvvet ve muhabbet/kardeşlik ve sevgi ile benzeri güzel hasletlerin, kâmil manada toplumsal hayatımızda görünür ve hissedilir olduğunu da şu an için söylemek zor. Kardeşlik, sevgi, adalet, hürriyet… gibi pek çok güzel hallerin ve hasletlerin görünür ve hissedilir olabilmesi herhalde muhabbet toplumunda olabilir diye düşünüyorum. Her zamanın bir hükmü ve hâkimi olduğuna göre, zamanın hâkim unsurları, madde ve menfaat olup, diğerleri -maalesef- bunların gölgesinde ve gerisinde kalmaktadır.

Toplumsal anlamda refah ve mutluluğu, fertlerin sadece ekonomik anlamdaki ihtiyaçlarını temin etmekle sağlamak mümkün değildir. Adına düzen, sistem, rejim… ne dersek diyelim, insanın yalnızca mideye ve bedene ait fiziksel ihtiyaçlarına cevap verip, kalp, kafa, ruh, vicdan ve sair letâifinin ihtiyaçları ihmal edildiği vakit ortaya bambaşka -manevi- sorunlar çıkmaktadır. Bugün yaşadığımız ve artarak toplumsallaşma eğilimi gösteren şiddet, cinayet, taciz, dolandırıcılık, hırsızlık, hak ve hukuk gaspı ve sair suçların sebebini tek başına ekonomik saiklerle izah edemeyiz. Suçların arka planında, kuvve-i maneviye dediğimiz gücün eksikliği yahut yokluğunun olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Bu gerçeğe aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu, vicdanımızı, gözümüzü ve kulağımızı kapatamayız. Evet, ekonomik anlamda fakr u zaruret ve sefalet hali, kişilerin psikolojilerini ve hayat tarzlarını olumsuz olarak etkilemekte ve hatta ekonomik saikle kişiyi suça bile sürükleyen sosyal bir ortamın oluşmasına sebebiyet vermektedir. Böylesine kötü bir sosyal (maddi-manevi) ortamda kardeşlik ve sevgi duyguları boy atıp gelişmez. İşte, “Zararın defi menfaatin celbinden önce gelir” kaidesince, öncelikle, bu kötü ortamın ortadan kaldırılarak yerine, insanların, insan onuruna yakışır bir hayat sürecek ortamın tesis edilmesi gerekmektedir. O vakit devreye, insan hayatının içtimai, iktisadi ve sair veçhesine sirayet edecek hakiki bir adalet ve hürriyet anlayışının ve uygulamasının girmesi gerekmektedir. Çünkü, “Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir.” (Bediüzzaman Hz.)

Sebepler dünyasında yaşıyoruz. Hiçbir şey kendiliğinden gelmez. Bir davetçinin olması gerekir. Muhabbet Toplumu olmanın davetçisi, muhabbet yani sevgidir. Bu da her meselede olduğu gibi lafla değil; işle, icraatla ve fiille olur. En evvel yapılacak iş, kin ve nefret, nifak ve adavet yani düşmanlık tohumu ekmekten vazgeçmektir. Çünkü, bilinen ve tecrübelerle sabit bir sosyal kaidedir ki, iyilik iyiliği, fenalık fenalığı getirir.

Bediüzzaman Hz.’nin 22. Mektup olarak telif edilen, “ehl-i imanı uhuvvete ve muhabbete davet eden” eserin, yani Uhuvvet Risalesinde, Muhabbet Toplumu olmamızı temin edecek esasların izah edildiği bir eserdir. O esaslar, hayatın (siyasi, iktisadi ve içtimai vs.) her alanına hükmeden hâkim unsurlar haline gelse eminim ki hem şahsi hem toplumsal hayatımız maddeten ve manen refah ve mutluluk içinde olacaktır.

Son söz; Bazı şeylere duyulan ihtiyaç bazı zamanda daha da şiddetlenir. Barut fıçısına dönen özelde bizim coğrafyamızın genelde dünyamızın, uhuvvet ve muhabbete, adalet ve barışa, huzur ve mutluluğa hava su kadar ihtiyacı vardır. Böyle bir zamanda Muhabbet Toplumu bir ütopya gibi görülebilir. Fakat tarihimizde bir örneği yaşanmıştır. İdeal bir zaman dilimi olan Asr-ı Saadet dediğimiz dönem buna hem delil hem örnektir. Böyle bir toplum, devletlerin çok güvendikleri, milyar dolarlar harcadıkları ve adına “demir kubbe” dedikleri hava savunma sisteminden çok daha sağlam, çok daha güvenilir ve çok daha az maliyetlidir. Madem öyle, insanlık semasında, kardeşlik ve sevgiden müteşekkil bir “uhuvvet ve muhabbet kubbesi” inşa etmenin çareleri aranmalıdır. Zira, “Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cez’a iltica etmemek gerektir.” (Mektubat/Hakikat Çekirdekleri/46) Dertlerimiz bellidir, dermanı da …

Sanman kim taleb-i devlet-i cah etmeğe geldik,
Biz âleme bir yâr için ah etmeğe geldik

(Yenişehirli Avni)

**

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum