Raşit Duran
Hız, Haz ve Mutluluk
“Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz, meşru dairedeki keyfe iktifa ediniz. O keyfinize kâfidir. Haricinde ve gayr-ı meşru dairedeki bir lezzetin içinde bin elem vardır.”
(13. Söz)
Mutluluk içinde geçecek bir ömür ve dünya hayatını hangimiz istemeyiz ki. Hız ve Haz çağının insanlarıyız. Her şeye yetişmek, her şeyden haz almak istiyoruz. Fakat hiçbir şey kararında durmuyor. Yiyecek ve içecek reklamlarının temel mottosu bile “Haz peşinde…” diye başlayıp bitiyor. Sanki insan hayatının yegâne gayesi, hayattan lezzet almak veya haz peşinde koşturmak imiş gibi. Hal böyle olunca insan meşru-gayrimeşru demeden maksimum haz, keyif ve lezzet peşinde koşarken, firmalar da bu fırsatı ganimet bilerek maksimum hazzı maksimum kâra dönüştürmenin peşinde koşmaktadırlar.
“Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imandadır ve iman hakikatleri dairesinde bulunur.”
(14. Şua)
Bu dünyada; inancı olsun olmasın her insan şartsız, koşulsuz maksimum/en üst seviyede mutlu olmak, “mesudâne / mutluluk içinde” yaşamak ister. Ve yine her bir insanın mutluluk anı, mutluk hali ve mutluluk tanımı hayata bakış penceresine, hayata yüklediği anlama, moda deyimle “hayat felsefesine” göre faklıdır. Yani, gözleri görmeyen bir insanın fili tarif etmesi gibi insandan insana mutluluk tarifi farklıdır. Kimi mutluluğu sahip olunan paraya, maddi imkâna bağlarken kimisi sadece maneviyat ile ilişkilendirir; kimisi de madde ve maneviyatın birlikteliğinde arar… hakeza. Derviş meşrep kimisi de “bir lokma bir hırka” der. Mesela, bir anne-baba için evladını kucağına alıp koklamak, onların mürüvvetini görmek; nine ve dedeler için de torunlarını sevip okşamak mutluluk anları ve zamanlarıdır.
“Saadet-i beşeriye dünyada adaletle olabilir. Adalet ise, doğrudan doğruya Kur'ân'ın gösterdiği yol ile olabilir.”
(H. Şamiye)
Pek çok gelişmiş ülkede Mutluluk İndeksleri yayımlanır. Gelişmiş ülkelerin Mutluluk İndeksinde ilginç olan şudur: Artan ekonomik refaha rağmen mutlu olanların sayısı her dönemde düşüş göstermektedir. Demek, mutluluğun tek göstergesi para yahut ekonomik gelişmişlik, zenginlik değildir. Fakat bununla, ekonomik gelişmişliği hafife aldığımız, yok saydığımız, göz ardı ettiğimiz sanılmasın. Öyle ki, fakr u zaruret hali toplumun temellerini bile sarsacak kadar mühim sosyoekonomik ve psikososyal bir meseledir.
“Fakirlik nerdeyse küfür olacaktı. Hased neredeyse kaderin önüne geçecekti.”
(Hadis)
Şu Nebevî (as) beyan; fakru zaruret haliyle haset arasındaki ilişkiye dikkat çekerek, fakirliğin, insanı duygu ve düşünce, söylem ve eylem olarak farklı bir maceraya sürükleme tehlikesine karşı uyarıyor. Mesela, insan manen ihtiyacı olan gıdayı yeterince alamadığı zaman nasıl ki manevi bünyesi hasta olacak; öyle de maddi gıdaları alamadığı zaman da maddî bünyesi hasta olacaktır. Dünya milletleri arasındaki gelişmiş ülkeler ile ekonomik anlamda “ele muhtaç halde” olanların yaşadıkları ahvale bakarsak, hadis-i şerifin anlamını daha iyi idrak edebiliriz.
Kapitalizmin “Para mutluluğu satın alabilir” tezini ve görüşünü en sert eleştirenden birisi olarak Marx, ‘Protestan etikle Yahudileşen Hıristiyanlığın bir ürünü olan Kapitalizmin tüm dünyayı Yahudileştirdiğini’ iddia eder. Vahşi Kapitalizm, kapital / servet sahibi küçük bir azınlığın mutluluğu ile kendi maksimum kârını; İslâm ise meşru kâr ile birlikte herkes için geçerli hem dünyevi hem uhrevi saadeti / mutluluğu esas alır. Kapitalist mutluluk; geçici maddi cihazatı / bedenî ve cismanî hazları tatmin ile kârı maksimize etmeye çalışırken, İslâm; insanın ebede uzanan hem maddî/cismanî hem manevî ve ruhanî hazlarını da dikkate alır, cevap verir, tatmin eder. Sizce hangisi “insanî hayat ve hakiki mutluluk” tanımına daha uygundur?
“Mutlu insan şefkat sahibi ve birçok şeye ilgisi olan ve bu ilgi ve şefkatini mutluluk vesilesi bilip devam ettirendir.”
(B. Russell)
**
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.