Perde Arkasında Neler Var

Görme gücü sınırlı olan göz, sadece önünde cereyan eden olayları görür, akla havale eder. Akıl, göz penceresinden aldığı görüntüleri bilgi ve görgü süzgecinden geçirerek yorumlar. Perdenin arkasına nüfuz etmek göz ve hizmetkârı olduğu akıl için zordur. Oysa insanı derinden kavrayarak sarıp sarmalayan; hayatını beklenmedik sürprizlerle değiştiren, güzelleştirip sarsan perdenin arkasında cereyan edendir. İnsan gözü işte buraya, bu bizce meçhul menzile uzanamaz. Bunu bile bile tecessüs eder, araştırır ve ancak elinin ulaşabileceği yere kadar aklı nüfuz eder. İnsanın en zayıf noktasının merak duygusu olduğunu unutmayalım.

Merak, keşiflerin, buluşların kaynağı olduğu gibi evham karanlıklarının da anası, besleyicisidir. Falcılık, astroloji tutkusu bu duygu sonucu değil mi? Perdenin arkasında ne olduğunu bilemeyiz; bir takım tahminler yürütür, mutlu ya da mutsuz oluruz. Güzel gördüğümüzün gerçekten güzel; çirkinin gerçekten çirkin olduğunu sanırız. Karın soğuk yüzünün altında tebessüm eden yaratılış harikası bahar çiçeklerini düşünemeyiz çoğu zaman. Nailî merak saikasıyla perdenin arkasına gözünü dikenlerden biri olarak sunacağımız rubaisinde bu esrar örtüsünü aralamaya çalışıyor ve şöyle diyor:

Hikmet ki hilâf-ı meşreb-i her-dûndur
Nisbet mi olur sipihre kim vâjgûndur
Eşkâl-i nücûma i’timâd etme hakîm
Ahvâl pes-i perdede diger-gûndur

Hikmet, aşağılık, alçak insanların meşrebine aykırıdır, ters dönmüştür diye gökyüzüne nispet mi edilir? Ey hakîm (filozof), yıldızların şekline itimat etme; perdenin arkasında hâller başkadır.

Eskileri, yıldızlarla uğraştıkları için, kınar, alaya alırız ama en çağdaş geçinen gazeteler, sayfalarını astrologlara, modern falcılara, medyumlara açmakta tereddüt etmez, çarşaf çarşaf günlük fallar yayımlamakta sakınca görmezler. Nailî, perdenin arkasında olanların farklılığına dikkati çekiyor. Yani kadere, insanların talihine yıldızların görünüşlerinin, duruşlarının tesiri söz konusu olamaz. Orada başka bir kudret eli hükmeder.

Perdenin arkası insanlarca bilinemeyeceğine göre Nailî, “Bu tuzak yerinde varlık yuvası harap olup kötü fikirli nefsin keşmekeşinin zebunu, âcizi olma” diyerek öğüt verir:

Bu dâm-gehde olup âşiyân-harâb-ı vücûd
Zebûn-ı keşmekeş-i nefs-i bed-sigâl olma

Dünya bir tuzak yeridir; bu tuzağa düşmemek için varlık yuvasını yok etmek, yani “ölmeden ölmek”, kötü duyguları yenerek onları aşmak gerekir. Vücudunu mucidine feda edeni hangi tuzak yakalayabilir ki? Şair, hakîmane tavsiyelerini bir sonraki beyitte de sürdürür:

Mekânın eyleme evc ü hazîz devlet için
Hâris-i dâne olan mûr-ı pây-mal olma

Devlet (baht, mutluluk) için mekânını bir yüksek bir alçak, alçak etme; taneye hırs gösterip ayakaltında çiğnenen olma!

Karınca, yıl boyunca yiyeceği birkaç buğday tanesi iken daha fazlasını elde etmek için hırs gösterip ayaklar altında çiğnenir. İnsan da karınca gibi, mevki, makam ya da dünyalık elde etme yolunda hırs gösterir, birilerinin elini eteğini öpmeye, yüzsuyu dökmeye yeltenir, alçalır, yükselirse karıncadan farkı olmaz. Şair, insanları, bu onur kırıcı duruma düşmemeleri hususunda uyarıyor. Nâilî’nin son bir beytini vererek yazımızı noktalayalım:

Ko meyli bir iki günlük safâya verme vücûd
Esîr-i devlet-i deh-rûz u nîm-sâl olma

“Bir iki günlük zevke, sefaya meyletme; on günlük veya yarım yıllık dünya devletinin esiri olma.”

İstiğna, ihtiyaçsızlık tavrı, kendini rind olarak niteleyen divan şairinin en bariz vasfı kabul edilir. Şair, bu rindlik anlayışının gereği olarak Hakk’ın kapısından başka eşiğe baş koymaya yeltenmez; kuldan uman hemcinslerine acıyan gözlerle bakmaktan kendini alamaz.

Dünya hayatı, Yunus Emre’nın ifadesiyle “göz yumup açınca” ya kadar uçup giden kısa bir zaman diliminden ibarettir. Bu bakış bizi yanıltmamalı. Söz konusu olan hırsa kapılıp insanlığını unutacak derecede sınırı aşanlar, kendi gibi aciz kullara istek, elini uzatıp dilenci tavrı sergileyenlerdir. Bu sözlere karamsar sonuçlar çıkarılmamalı. Bu beyit, güngörmüş bir şairin, hayat tecrübesinden süzülüp gelmiştir. Perdenin arkasını merak edenlere bir uyarı, bir dikkat çekmedir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.