Hümeyra Yıldız Dülek

Hümeyra Yıldız Dülek

Sen (cc) Ol Dersin, Olur Rabbim...

Bir şeyi (n olmasını) dilediği zaman, O’nun emri, ona sâdece Ol, demektir, (o da) hemen oluverir.
Yasin suresi – 82. Ayet

Sabah sağ gözümün müthiş ağrısıyla uyandım, Bismillahirrahmanirrahim.

Hayırdır inşallah, bu nasıl bir ağrı idi. Telaşla yatağımdan kalktım,

Geçen hafta gitmiştim göz doktoruna ve doktorum; ‘‘Şimdilik değişen bir şey yok. Katarakt yeni oluşmaya başlamış, 6 ay sonra tekrar göreyim sizi’’ demişti. Bu ne ağrısıydı, anlayamamıştım. Kahvaltımı yaptım kesinlikle tekrar doktoruma görünmem gerek diye düşündüm.

İşlerimi bitirdiğimde öğlen namaz vakti girmişti, namazımı eda edip doktora gidecektim. Abdest almak isterken ağzıma almak istediğim su avuçlarımdan kayıp gidiyor gibi oldu; tekrar tekrar denedim, suyu avucumla ağzıma verirken dudaklarımın ve ağzımın içinin işlevini yapamadığını farkettim. İçim ürperdi; bir şey oluyordu bana, ama ne?!

Telaşla doktor olan kızımı aradım; ‘‘Yavrum ağzıma su alıyorum, dökülüyor. Gözüm de diğer gözümden sanki daha büyük ve şiş gibi’’ dedim. Kızım; ‘‘Anne sakin ol, aynaya git balon şişiriyor gibi üfle sonra gördüğünü bana söyle’’ dedi. Yüzümün sol tarafı rahatlıkla hareket ederken sağ tarafta hiçbir hareket yoktu. Bunun üzerine telefondan şu sözler duyuldu: ‘‘Anneciğim, hemen acile gidin; biz de geliyoruz.’’ Yüz felci olduğumu anladım. Tekrar aynaya bakmak ve aynaya yansıyan yüzümü bir kez daha görmek istemiyordum. Alelacele hazırlandım ve hastane sürecim başladı.

Tomografi, emar, ilaç, fizik hızlı bir maratonun içinde buldum kendimi.

Bu nasıl bir süreç olacaktı, fazlaca fikrim yoktu. Lakin hariçten gazel okumaya başlayanlar çoktu. Herkes tavsiyelerde bulunuyor, bildiği bilmediği her konuda fikir yürütüyordu. Kimse ruhumu sormuyor, iç dünyamda ne fırtınalar kopuyor bilmiyordu; ne telaşlar yaşıyorum, nasıl bir korku içindeyim kimsenin haberi yoktu.

Mutsuzdum; lakin Rab'bime inancım sonsuzdu, O (cc) ne ikram ettiyse başım gözüm üstüneydi.

Kendimle savaş halindeydim. Yastığım, yorganımla dost olmuştum; odamdan çıkmak istemiyordum. Yalnızlığımda susmak, susmak yine susmak istiyordum.

Aslında gözlerimde çuvallar dolusu kelimeler vardı, dillenmemiş, kağıda kaleme değmemiş; eğer değerse yürekleri yangın yerine çevirecek cümleler cirit atıyordu beynimde.

Bu arada her gün çeşitli sebeplerle hastaneye gidiyordum artık. Kortizon yüklemesinden sonra, fizik tedavim başlamıştı. Put gibi gidip tedaviyi görüp geliyordum, ilk üç gün ümidimi yitirir gibi oldum. Çünkü yüzümde bir değişiklik fark edemiyordum. Dualar ediyordum Rab'bime; sağlığımı bana ikram etmesi, içimdeki vesveseleri alıp ruhuma inşirah bahşetmesi, acz ve fakrıma Rahman, Rahim, Muktedir, İsm-i Şerifleriyle muamele etmesi için.

Tedavim süresince kimin ne olduğu, can dostlarımı, dost gibi görünenleri, benim varlığımdan faydalanırken bana ‘can’ deyip, şu an iş görmeme durumumu görüp, hatırımı sorma zahmetinde bulunmayan insanları tanıdım. İçim burkuldu mu? Hem ne burkulma! Canım acıdı mı? Hiç böyle yanmamıştım. Yine de Rab'bim selametlik versin diye dua ettim.

En çok evlatlarımı telaşlandırıp üzdüğüm için çaresiz kaldım. Onların, ne yapabiliriz, nereye gitsek, ne yapsak çırpınışları, gözümün içine bakıp, bir şeyler istememi bekleyişleri; ne büyük bir zenginlik içinde olduğumu bir kere daha farkettirdi bana, binlerce, milyonlarca şükrettim. Ve sadece kendim için değil, Rab'bim müsaade ettiği sürece yavrularım için de azimle iyi olmaya çalışmam gerektiğini kendime tekrar tekrar öğrettim.

İyi olmalıydım. Benim durumumda olanlar neler yapıyorsa, ben iki kere fazla yapmalıydım. Yaptım da...

Fizyoterapistimle her gün sabırla çalışıyor, eve gelince hareketlerimi tekrarlayıp sıcak kompleksler uyguluyordum.

Fizyoterapistim her günkü gelişmeleri bana heyecanla gösterip ‘’bu sizin azminizin zaferi’’, diyordu. Ben de fark ediyordum değişiklikleri, azalarım yavaş yavaş yerine geliyordu. Oysa bundan 30 gün önce tahta gibiydi yüzümün sağ tarafı; ilk zamanlar yanağıma küçük tokatlar atıyor, hissetmiyordum, canım yanmıyordu. En kötüsü yediklerimden lezzet almadığım gibi, koku alma yetimde de eksilme olmuştu. Siz insanın bir azasının hareket edememesinin ne demek olduğunu bilir misiniz?

Yaşamayan bilmez, sadece anladığını zanneder. Göz kapağınızı kapatmaya çalışıyorsunuz, kapanmıyor. Göz kapağının kapanmamasındaki en olumlu durum, damla damlatmanın rahatlığı.

Biliyorum esprisi bile kötü. Yüzünüzdeki bütün kasları çalıştırmaya çalışırken yüzünüz şekilden şekile giriyor, kasılıyor, büzüşüyorsunuz; ama başaramıyorsunuz. Umutsuzluk bütün hücrelerinizde kol geziyor, hatta aklınıza, ruhunuza savaş ilan edip saldırıyor; ‘‘Başaramayacaksın, sen ne yaparsan yap olmayacaksa olmaz, böyle kalacaksın. Boşuna uğraşma’’ telkinlerinde bulunuyor. İnanın bana umutsuzluk hissine azıcık söz hakkı verirseniz, sizi alt eder üstünüze çıkıp zıplayarak şampiyonluğunun tadını çıkarır. O yüzden yılgınlığı, karamsarlığı bir kenara bırakıp ümit ve mantıkla size yol gösteren önce dualarınıza sonra doktorlarınıza kulak vermelisiniz.

Hekimler bu rahatsızlığın üç ay, altı ay hatta bir senede düzelebildiğini söylüyorlar. Ancak yaşadıklarımdan gördüğüm şu ki bu süreci biraz da olsa hızlandırmak mümkün. Mutlaka ilaç tedavisinin yanında fiziğe başlamalısınız. Gün içinde sakız çiğneyip sık sık balon şişirmelisiniz. Bu hareketler kaslarınızın güçlenmesini sağlar. Her sabah duşunuzu biraz uzun tutun, mesela 40 dakika falan. Suyunuz her zamankinden sıcak olsun. Tabi dayanabildiğiniz kadar. Banyodan sonra lütfen üşümemeye özen gösterin ve felçli bölgenize lavanta, at kestanesi ve susam yağlarından hazırladığınız karışımla masaj yaptıktan sonra (bu masajınız 20 dakikadan az olmasın-) sıcak havluyla kompres uygulayın.

Bu arada böyle hastalıklarda, her gün kilonuz kadar kortizon yüklemesi yapılıyor. Bu ilaçla birlikte hayatınızdan tuzu, şekeri, hamur işlerini tamamen çıkarmanız gerekiyor. Ayrıca gece göz kapağınızı göz pedleriyle bantlamayı unutmamalısınız; zira gözünüz açık kalınca kuruyor, sanki içine bir avuç kum atılmış gibi yanıp batıyor ve ağrı yapıyor. Antrparantez eğer elli yaş üstünde ve gözünüzde katarakt başlangıcı varsa kortizon yan etkisi olarak bu işi tetikleyip hızlandırıyor.

Sakın korkmayın. Ben birdenbire sağ gözüm görme fonksiyonunu kaybedince hayli telaşlandım, hemen doktora gittik ve her ilaç gibi kortizonun değişik yan etkilerinin olduğunu, tedavi bitiminde bir operasyon geçirmem gerektiğini öğrendim. (Bunları yazmamdaki maksat bir yaşanmışlığı kağıda dökmek değil; Allah korusun benim yaşadıklarım, size, sevdiklerinize uğrarsa bir nebze olsun yardımcı olabilmektir.)

En önemlisi dualarınızı dilinize pelesenk etmelisiniz. Elbette dibe vuruşlarınız olacak, " hiçbir şey yoluna girmeyecek, asla eskisi gibi olamayacağım" diye kimsenin olmadığı zamanlarda haykıra haykıra ağlıyacak; ‘‘Rab'bim gücünü, merhametini benden esirgeme, İnayetini ikram et, ben Senin kulunum, acizim, fakirim, bikesim, hiç ender hiçim. Ecrine, Rahmetine ihtiyacım var’’ diye Rab'binize duada bulunup "gör beni Allah’ım" diye yalvaracaksınız.

İnsanın iltica edebileceği bir kapısı olması ne kadar muhteşem bir duygu, ne inanılmaz bir huzur... Bu hissi de daha iyi anlayacak, yalnızlığınızda yalnız olmadığınızın idrakiyle secdeye kapanacaksınız.

Bugün fizyoterapist, ilk günler hiç konuşmadığımı, mutsuz ve karamsar olduğumu yüz ifademden anladığını, sonra mizacımın böyle olduğunu düşündüğünü, söylediğinde gülümsedim. ‘‘Tam tersi konuşmayı, gülmeyi çok severim lakin o günlerde kendimi sevmiyordum. İç dünyamda ne baş edilmez acılar yaşıyordum bilemezsiniz. Savaş veriyordum. İsyan etmiyordum; ama sorgularım, nedenlerim niçinlerim bir çuvaldı. Rab'bin emaneti vücuduma iyi bakmıyor fazlasıyla yoruyordum. Her yere yetişmek, herkesi memnun etmek isterken kendimi unutmuştum, demek ki bir uyarıyı haketmiştim’’ dedim ve ekledim:

‘‘İnsan vücudunda her aza önemlidir, lakin yüzünüz, gözünüz insanların ilk baktıkları yer olduğu için midir nedir, rahatsızlandığım zaman kimseyle bir araya gelmek istemiyordum. Aynı masaya oturmaktan kaçıyordum. Çünkü ağzıma aldığım her şeyin yarısı ya üstüme ya yere dökülüyordu. Bardakla su içmek hayal olmuştu, ya pipetle veya tatlı kaşığı ile içiyordum suyumu. Konuşmak istesem ağzım iyice yamuklaşıyor, kelimelerim doğru dürüst çıkmıyordu. O yüzden suskunlaşmış, içime dönmüştüm...’’

Fizyoterapistim gülümsedi, rahatlatan sesiyle; ‘‘aslında haklısınız, ama inanmak ve azmetmek bakın sizi nerelere getirdi. Her şeyi 1 ay içinde hallettiniz. Çok şükür.’’ Birlikte hallettik; elbette Rab'bimin İnayetiyle dedim teşekkür ederek.

Son seanstan sonra fizik tedavi doktoruma kontrol için gittiğimde, yüzüme hayretle baktı ve ‘‘hem yaşın itibariyle hem de durumun çok ağır olduğu için bu kadar kısa sürede böylesi hızlı yol katetmen adeta bir mucize. Sana sarılmak istiyorum’’ diyerek sımsıkı sarıldı bana. Sevincini, taa içimde hissettim; ben de sevindim. Teşekkür ettim samimiyeti için.

Emarımı ilk gördüğünde düştüğü ümitsizliği bana hissettirmeyip, ‘‘birlikte başaracağız, bunun için de önce Allah’a sonra kendimize güveneceğiz. Umutsuzluk yok, hep pozitif, hep pozitif... Tamam mı?’’ diyerek beni yüreklendirdiği için minnet duydum.

Benim doktorum olduğu için de Rab'bime şükrettim.

Bu arada ‘’diyet bitti değil mi?’’ diye hevesle sorduğumda doktorumun gözlerini kocaman açıp ‘‘Sakın haa! Üç ay daha tuz, şeker, ekmek, yağ yok. Kortizon insan vücudundan kolay kolay atılmaz. Ama ‘o biçiminde’ olmak istiyorsan sen bilirsin’’ cevabını vermesi biraz hayal kırıklığı yaşatmadı değil. Hayalkırıklığıyla ‘‘İyi de ben ne yiyeceğim doktorcuğum?’’ deyiverdim. ‘‘Aaa sen İzmirlisin, Egeliler otun hasını bilir; ota, meyveye devam, hadi bakalım’’ cevabını verdi.

Şimdi her şey yoluna giriyor. Mutluyum, hayır bu mutluluktan öte bir şey. Etekleri zil çalmak hali bence. Sonsuz coşku, çocuklar gibi şen olmak gibi bir şey kısacası.

Otta Von Bismarck, ‘Sabrınızı hiçbir zaman kaybetmeyin, çünkü kapıyı açabilmek için son anahtardır sabır’ der. Çok da doğru söyler.

Herkesin hayatında unutmadığı, çok etkilendiği hatta hayatımın dönüm noktası dediği hadiseler mutlaka olmuştur. Acı, tatlı, olumlu veya olumsuz her hadiseye pozitif bakabilmek, kendimizi hayattan soyutlamadan, her zaman kaldığımız yerden devam ederek, ne olursa olsun gülümsemek hem kendimiz hem de bizi sevenler için hayatı kolaylaştıracaktır. Kaldı ki bizim hayatımıza öğütleriyle ışık tutan Hz. Mevlana; ‘‘Eğer bir gün dünyaya ait çok büyük bir derdin olursa Rab'bine dönüp ‘Benim çok büyük bir derdim var’ deme! Derdine dönüp ‘Benim çok büyük bir Rab'bim var’ de!’’ der.

Şimdi hastalığımın ilk günlerine inat aynada yüzümü seyrediyorum, Cenâb-ı Hakk'ın en büyük sanatı, küçük bir kainat olan biz insanları nasıl muntazam yarattığının şükrünü eda edebilmenin derdinde;

Rab'bime hamd ediyorum, dilimde

"İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûn."

O, bir şey yaratmak istediğinde, ona: "Ol." der. O da hemen oluverir.

Ayet-i Kerimesiyle... Elhamdülillah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum